İlim, Nefs ve Ene-1

Nefs, Kur’an'da iki manada kullanılan bir kelimedir:

1) Kişinin kendisi, zâtı, benliği manasında...

2) Kişinin kana dayanan canlılığı, organizması ve bu yönün şuurlu temsilcisi olan yön manasında… Bu ikinci yön, birinci yönü teşkil eden üç yönden birisinin ismidir. Çünkü insanın ruhu maddeyle birleştiği ve bedene yerleştiğinde insanda üç yön zuhur etti: Akıl, Kalb ve Nefs...

Akıl, insanın şuur-üstü kısmı olup vehim, hayal, tasavvur, fikir, faraziye gibi arama-bulma-bilme eksenli cihazlarını ve latifelerini ifade eder. Bütün bunlara kuvve-i akliye denilir. Bu yön, insanın melekî yönüdür.

Kalb ise, insanın şuur-altı kısmı olup öfke, sevgi, nefret, merhamet, korku, güven gibi yüzlerce ve binlerce zıt hislerin oluşturduğu görme-tepki verme eksenli cihazları ve yönlerini ifade eder. Bütün bunlara kuvve-i gadabiye denilir. Bu yön, insanın hayvanî yönüdür.

Nefs ise, insanın en derin şuur-altı kısmı olup yeme, içme, uyuma, üreme, koklama, tatma gibi çeşitli yönlerinden meydana gelen yaşama eksenli cihazlarını ve latifelerini bildirir. Bütün bunlara kuvve-i şeheviye denilir. Bu yön, insanın bitkisel yönüdür. Kur’an-ı Hakîm, nefsin emmare, levvame, mülheme gibi yönlerinden bahsederken bu üçüncü yön olan nefsi ve onun kemal yolculuğunun kademelerini açıyor.

Bütün canlılarda nefs, ortaktır. Bu yön ölümle muhatap olur. Âyetler külli bir kanun olarak bunu bildirir: “Küllü nefsin zâikatü’l-mevt[1] (Her nefs ve canlılık sahibi ölümü tadıcıdır.) Nefs ve kalb canlılığın devam ettirilmesi noktasında iki ciheti paylaşırlar:

Nefis, besleyici; kalp ise, koruyucu cihettir. Her canlı ya öfke ve savaşla veya korku ve kaçmakla canlılığını muhafaza etme hissi ile Allah tarafından programlandırılmıştır. Aslanların öfkeli, saldırgan ve savaşçı yapıları, otobur hayvanların ve kuşların korku ve kaçma merkezli hisleri bunun en bariz delilleridir. Öyle ki iki aç kurtun, her biri kendisinin üç dört katı kadar iri ve güçlü 40 bufalodan oluşan bir sürüyü kovalaması, sonra bir tane hastalıklı bufaloyu yakalaması belgesellerde sıkça görülebilen bir vak’a ve bu hakikatin ifadesidir. Hem her canlı iştah ve arzu dolu haliyle ölü veya diri, yaş veya kuru nesnelerle beslenerek canlılığını devam ettirmeye çalışır. Canlılık noktasında bu gıda ve savunma ihtiyacı iki zaruri hakikattir.[2] Savunma, var olan canlılığı korurken; gıda, onu ayakta ve varlıkta tutar.

Hem nefis, canlılığın ferdî manada devamına vesile olduğu gibi çoğalması, sosyal yapının oluşması noktasında da hizmet görür. Nasıl ki rızık, şahsı bâkileştirir; şehvet ve üreme de türü bâkileştirir. Bu rızık, eş ve yuva gibi ihtiyaçlar nefs ve onun özelliklerini açar. Evet nefs, maddeye ve maddi nesnelere muhtaçtır. , maddidir; rızık, maddidir; yuva, maddidir. Bu ihtiyacın zaruriliği, değişmezliği, yenilenici sonsuz yapısı nefsi, maddeye âşık, tutkun, sevdalı kılar. Bu özelliğiyle nefs, madde ağacına tutunmuş bir sarmaşık imajını inceleyenlere sunmaktadır. Bu noktada Kur’an der: “Nefsinin cimriliğinden, şiddetle maddeye tutunuşundan kendini koruyabilenler var ya işte o yüce ve yüksek kişiler kendileri kurtuluşa ererler ve başkalarını da kurtuluşa erdirebilirler.[3] Yine Kur’an nefsin bu kurtuluşa erişinin nasıl olacağını şöyle bildiriyor: “O has müminler ki, kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile başkalarının nefislerini, kendi nefislerine tercih ederler.” (Haşir sûresi, 9)

Nefse bunu yaptıracak his, acıma ve merhamettir. Nefsin bunu hissetmesinin tek yolu da acınacak halde olanların o aç ve susuz halini görmesidir. Bu görme nefsi ikna eder, o konuda bir itminan verir. Hadiste bildirilir ki: “Bir kötü yola düşmüş kadın, susuzluğundan kuyunun taşlarını yalayan bir köpeği görür. Defalarca zina etmesine, nefsi köpekleşmesine rağmen o zavallı köpeğin yerine kendini koyar; ona acır. Sonra o köpeğe su içirir. Suyu önce köpeğe içirdiği, onun nefsini kendi nefsine tercih ettiği için Allah onu affeder, onu kudsiyet dünyasına alır.[4] Dikkat edilirse bu kötü kadının bu fiili, “görme” ye dayanır. Eğer o köpeğin o acınacak halini gözüyle görmeseydi ve ona deselerdi ki: “Şu ilerdeki çiftlikte susuz ve yaralı bir köpek var...” Büyük ihtimal oraya giderek ona ayakkabısıyla su götürmeyecekti.

[1] Âl-i İmran sûresi, 185.

[2] İnsan da bir canlıdır. Onda bu açlık ve korku kendilerini en geniş manada olarak maddi-manevi halleriyle hissettirir. Kur’anda bir sûre köklü ve ciddi bir üslupla der: “Sizi, açlıktan alıp hoş kokulu yiyeceklerle devamlı besleyen; korkudan alıp size emniyet veren kim ise, Onu mabud edinin.” (Kureyş sûresi, 4-5)

[3] Teğâbun sûresi, 16.

[4] Müslim, Tövbe 155, (2245).

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum