Cemil KARAKULLUKÇU

Cemil KARAKULLUKÇU

Dostuma mektup (16)

Sevgili dostum;

Biraz geç geleceğini söyledin galiba. Yoksa yanılıyor muyum? Keşke senin bir an önce gelip yalnızlığımı gidermen konusunda bir kez değil, bin kez yanılmış olsam! İnan ki yolunu bekliyorum. Senden küçük bir haber bile benim için bir büyük muştu.

Yanılmaya kim razı olur? İşte ben senin gelip gelmemen tahminimde yanılmayı yeğliyorum sevgili dostum, yani yenilmeyi… Ama benim bu isteğimde yine benim çıkarım var. Yanılmam lehimde olacağı için bunu açık ve net olarak belirtebiliyorum. İnsanlar nasıl da böyle çıkarları uğruna başka zaman asla tevessül etmeyecekleri bir yola balıklama atılmaya razı oluyorlar.

Bence herhangi bir konuda bu anlamdaki bir yanılmayı istemek erdem değil. Ucunda çıkar varsa, bu tür bir davranış fedakârlık mıdır yani? Senin gelmeyeceğini söylemem, ileri sürülen bir fikirdir, bir bilgidir. Ama sen çıka geldin. Çıkarım olduğu için yanıldığıma sevindim. Bu, elbette erdemli bir davranış değil. 

Mektuplaşmamızın amacı içimizdeki duygusal yoğunluğu deşmek değil mi zaten. Mektuplarımızda hiç olmazsa gündemi biz belirleyelim. Bizim dışımızdakilerin gündemleriyle çok zaman kaybettik, ömrümüz gitti. Bari bu mektuplarımızdaki gündem bizim, bize özel olsun. O zaman yanılmanın erdemli olanına bir bakalım. İnsanız her şeyden önce… Nasıl bir yanılmayı isteyelim ki o bir erdem olsun?

Bu, daha çok fikri tartışmalarda kendini gösterir. Mesela; bir fikri tartıştık. Bu şu ya da bu da olabilir. Biz kendi fikrimizi savunduk, muhatabımız da kendi fikrini savundu. Egomuz ister ki kendi fikrimiz daha baskın çıksın. O da aynı düşüncede ise yapılacak bir tartışmanın taraflara hiçbir faydası yok, değil mi? Yani ne bizim ne de muhatabımızın elde edeceği bir şeyi olacak. Tartışılan zaman her ikisi için ölü bir zamandır. Bizim ve muhatabımızın ısrarlı savunmaları kendi bildiklerinin biraz daha pekişmesine yaramıştır, o kadar. Bilgilerimize artı olarak koyduğumuz bir şey olmamıştır. Eğer tartışma çok hararetli geçmişse, duygularımız gerilmiştir, bir enerji kaybına uğramışızdır üstelik. Belki fikri ağır bastığı için de muhatabımıza gizli bir düşmanlık da beslemişizdir. Bu durumda tartışmadan bir fayda elde etmediğimiz gibi tartıştığımız muhatabımızla aramızın açılmasına da neden olmakla bir iletişim kazası yapmışızdır.

Genelde tartışmalar bu düzeyde sürüp gider, öyle değil mi sevgili dostum. Bir ipin bir ucunda biz varız ve diğer ucunda muhatabımız, rakibimiz. Zıt yönlerde çekilen ip bir yerde kopar elbette. Eğer tartışma bu ise, yani ip çekme yöntemiyle oluyorsa, tartışma sonucunda elde edilen sıfır elde var sıfırdır. Bundan başka nasıl olmalıydı ya?

Sana bir şeyi dikte etmek değil amacım sevgili dostum! Yalnızca kendi gündemimizi belirlemek için bu satırlarda yine içimden, içimizden geleni dökme gayretindeyim; bunu bilesin. Evet, bir tartışmada yanıldığımıza sevinebilmektir asıl erdem. Üzerinde efor harcayarak çok doğru sandığımız bir fikrin tam tersi ya da daha değişik bir türü ile karşı karşıyayız çünkü. Yani yeni bir fikrin karşısındayız. Bunu görmekle bilgimize ya da bakış açımıza yeni bir şey daha eklenmiş olmuyor mu? Önümüze yepyeni bir yol daha açılmış…

Buradaki yanılma lehte olmasına rağmen, nedense bir fikir tartışmasında yenik düşmeyi kimse istemez. Yok sevgili dostum, yenilmeyi istemeyen bizim egomuz, nefsi çıkarımızdır. Şöyle bir zaman tarafsız kalsak, öyle düşünsek, “neden yanılmayı istemeyelim ki?” sorusunu kendimize sorma noktasına gelmez miyiz?

Lehimizde olduğu için yanılmayı isteriz demiştik biraz önce. Ama bir tartışmada bunu neden söyleme cesaret ve mertliğini gösteremiyoruz?  İşte yanıldığımızın yüzde yüz faydalı olduğu bir fırsat! Salim kafa ile düşündüğümüzde bunu görmemek mümkün değil. Ama ne ki, bu gibi oluşumlarda her zaman nefis, ego, önyargılar önümüze çıkar. Bizim objektifliğimizi engellerler.

İşte sevgili dostum, bizim dışımızdaki hiçbir olay, cılız da olsa içimizdekinden daha önemli olamaz. Varsın dünyanın bir ucundan ülkemize yalnız bu dünya ile sınırlı amaçlar için koca bir ülkenin başkanı gelsin. Onları varsın başkaları izlesin. Bizim iç ülkemiz daha geniş, daha büyük, daha muhteşem ve bizim için daha öncelikli. Dış gürültülere rağmen içimizdeki sesleri duymak ne güzel! Sana dost olduğuma bir kez değil, bin kez daha çok şükür.

Başka bir mektupta buluşmak üzere, sevgiler ve saygılar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.