Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Cehennemi sıcaklarda göçler devam ediyor

Göç zamanı çoktandır devam ediyor. Kuzey kutbundan güneye leylekler, turnalar, çekirgeler göçtü göçüyor.

Aynen balinalar, balıklar ve karıncalar da göçtü gidiyor.

Bir de insan göçleri var genç adam göçleri. Kırdan şehire ülkeden başka ülkeye. Umuda göçelim derken umutsuzluğa, karanlığa, bitmez kasavete göçenler. İnsan culuk gibidir ne bilsin gittiği yerin gerçeğini.

Gam değil bilse de kopacaktır yurdundan, yuvasından, yarinden. Zorunda kalınca, ümit edince elinde değildir gitmemek. Fıtrat daha iyiye daha güzele programlandı bir kere ezelden. Alna yazıldı muhacirlik başarısıyla başarısızlığıyla. Dönüştüren, devrim yapan enerjisiyle. Hicret varoluş demek bakiye dönüşme çabası demek bir anlamda.

Güneşin doğduğu topraklarda göç var, hicret var, kopuş var, firak var, gözyaşı ve ızdırap var nicedir. Batıya batıya kaçış var, ayrılış var, içi kan ağlayan titreyiş var nicedir. Sağır ruhlar neyi duyar, proteinden zehirlenip urlaşan kalp telleri neyi duyar, ferasetler çoktan bağlı neyi görür. Gökkubbe yıkılmadan iyi duruyor yer yarılmadan insanoğlunu içine yutmadan iyi duruyor yerinde...

Bir akşam alacasında rastladı ona. Kara yağız ince dal gibiydi Emanullah. Kocaman bir çöp kutusuna eğilmiş kağıt karton araştırıyordu. "Selam aleyküm" dedi ona. "Kolay gelsin." Döndü geriye "aleyküm selam" dedi. Göz göze geldiler. Gözlerinde endişe ve gülümseme pırıltısı şavkıyordu. Adam ümit ve güven vermek istiyordu.

-Ben Ali sen kim?
-Emanullah.

Afganistan Kandaharlıymış.

-Aa "Allah’ın güveniliri" dedi adam sol omzunu sıkıca kavrayarak. Yayvan derin tebessüm etti "he abi" dedi. Maaşallah ismin de çok güzelmiş deyince gülümseme ve güveni derinleşti. Hemen sol elindeki naylon torbayı uzattı "al-al istediğin kadar al" dedi. Tereddütsüz avuçladı bir koşam. "Al-al" dedi bir koşam daha aldı çekinmeden yüksünmeden. "Al-al" dedi gözüne baktı mutlu, mütebessim. Ezmekten korktuğu için ısrar edemedi adam. İki omuzundan sıkıca kavradı gözlerinin içine içine "Türk Afgan kardeş müslim müslim" dedi. O an imanının derinliğini gözlerinde okudu sanki tarifsiz kıvandı, sevindi, dalgalandı içi. Bizi bu hale getiren feleğe yuh olsun. Sahipsiz dal gibi ince medeniyetini yitiren bir ümmet, bir milletin değerli evladı karşısındaydı. Alacakaranlıkta kara gözleri çakmak çakmak parlıyordu. Onun acelesi vardı. Kucaklaşarak karanlığa karıştılar.

Bir akşam ezanı sonrası yine karşılaştı onlardan biriyle. Omuzlarında taşıdığı çöp arabası sanki kağnı yükü gibiydi. Selam verdi, tokalaştı, kendini tanıttı o da tanıttı adı Abdullah’mış. Dedi "nerelisin Suriye mi?"

-Abi ben Pakistanlı.
-Ne zaman geldin Antalya’ya.
-Üç dört ay oluyor abi.

Türkçesine şaşırdı adam.

-“Burda mı öğrendin"
-"Evet abi" dedi “burda öğrendim.”

Adam zeka ve zarurete bağladı bu başarıyı.
-"Sen kaç yaşındasın" dedi.
-"15 abi" dedi. Daha küçük gösteriyordu.

-Doğruyu söyle burdan Avrupa’ya mı gideceksin?"
-Evet abi Avrupa’ya gideceğiz. Adamın içinden Akdeniz mezarlığı diye geçti.
-Kaç kişisiniz Antalya’da."
-Abi çok var çok. Yaz biterken bir şekilde sahilden Akdenize açılacaklar menzil Avrupa, Evrupa.

Müslüman ey müslüman ne diyim ben sana!

-Bu paraları biriktirip yola vereceksiniz öyle mi?"
-Evet abi.
-Günlük kaç kilo toplayıp kaça satıyorsunuz?
-200 kilo iki araba topluyoruz abi. İstanbul Türkçesiyle söylüyor.
-Kilosunu kaça veriyorsunuz?
-30-35 liraya abi.
-Kim alıyor?
-Afganlı biri.
-Nerde kalıyorsunuz?
-İlerde kalıyoruz. Görmek içinden geliyor, barınaklarında sohbet etmek istiyor adam sonra vazgeçiyor.

Sattıkları adam ise dönüşümlü çöpün kilosunu 100 liraya satıyormuş.

-Peki araba?
-Abi araba patronun.
-Ha bundan ucuza alıyor.

Patronu uyanık, müteşebbis cesur biri olarak düşündü. Avrupa yolunda o da para kazanıyor olmalıydı. Muhtemel ki daha sağlam botla daha az yalvararak geçmek istiyor Akdeniz mezarlığını dedi içinden. Ama Türkiye nasıl müsaade ediyor anlayamıyordu. Çöpümüzü hızla ve ucuza topluyorlardı. ”Kazan kazan” dedi içinden. Ee kapitalist düzenin kanunu. Kazanıyor ama daha çok kazandırıyor.

Ey müslüman sana ne deyim ben. Ey avm kahramanı müslüman!

Pakistanlı Abdullah’a yaz sıcağında büyük soğuk bir ayran ısmarladı adam, minnetsiz, teklifsiz bütün ikramları kabul ediyorlar. ”Hayatımda böyle şey görmedim” dedi. Yeni şeyler böyle öğrenilse gerek.

“Türkiye’de hiç hatırlamıyorum sevinçle her ikramı geri çevirmeyeni” diye düşündü. ”Belki eski zaman çoban çocukların bazıları böyleydi.”

Millet onlara bakıyordu cadde ortasında. Avucuna var olan parasını sıkıştırdı adam. Giderayak namaz kılıp kılmadığını sordu. Anladığını belirterek başını salladı. Sevinçle göz göze gelip, el sallayarak ayrıldılar.

15 yaşında birkaç ayda İstanbul Türkçesi öğrenmiş konuşuyor. Hayret verici. Yerli bir insan onunla konuşup ilgilendiği için sevinçli olduğu besbelli. Ama adamın yarasına yine tırnak vuruldu kendinden utanarak karanlığa karıştı...

Günler sonra bir Mi’raç gecesinde Afganlı Abdullah’la aynı caddede yine karşılaştı adam. Hal hatır sorarken anladı ki Türkçesini geliştirmiş. Arabasını yol kenarına çekip bir lokantada yemek yediler. Adam cebinden Küçük Sözler’i çıkararak biraz okudu. Baktı anlıyor gibi kendisine uzattı. Okumasını söylediğinde şaşırıp kaldı. Basbayağı risaleyi okuyabiliyordu. Çay içtikten sonra gecesini tebrik ederek kucaklaşarak ayrıldılar.

Göçler devam ediyor, analar her gece ağlıyor, onlar da yaşıyorsa. Savaş, kardeş kavgaları, yoksulluk, ekilmeyen tarlalar, bostanlar, dikilmeyen bağlar en çok anaları vurdu İslam toprağının doğusunda, güneyinde. Sonra bebekleri ve çocukları. En son eli silahlı abileri, babaları vurdu. Belki önüne gelene o yüzden abi diyorlar. Çünkü ya abilerini kaybetmişler ya da görüşemiyorlar.

Akdeniz, Bangladeş Denizi, Ege Denizi köpek balığı gibi yutuyor evlatlarımızı. Bu yolculuk umuda, barışa, insan haklarına, kısaca insanlığa doğru bir yolculuk. Ama birçoğu Akdeniz mezarlığına gömülürken bazıları Avrupaya ulaşıyor. Ulaşanlar umduklarını buluyor beklentilerine kavuşuyor mu belli değil.

Göç zamanı devam ediyor doğudan batıya, Asyadan Avrupaya, karadan denize, denizden karaya, yazdan kışa…

Allahım göçlerimiz, hicretlerimiz ne zaman bitecek? Ne zaman Medine’mizi kuracağız? Yoksa ahir zaman cehenneminde kaybolup gidecek miyiz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum