Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Buz parçası-1

Epey önceydi Trabzon'a çok değerli akademisyen  M. Uçar Bey gelmişti özellikle yurt, okul ve pansiyonlara yönelik emsâl hizmetleri anlatmış, bunların benzerlerinin bizlerin de yapabileceğimizi tavsiye etmişti. O zaman bunlara biz hayal demiş, bu bölgede böyle hizmetler olmaz, diyerek kıpırdamamıştık. 

Fakat değerli hocamız, bizim yakamızı bırakıyor gibi değildi. Periyodik aralıklarla bizi arıyor ve raporlar istiyordu. Baktık olmayacak, bir yerden başlayalım dedik ve arkadaşlarla iş bölümü yaparak hizmet imkanları aramaya başladık. Gördük ki elimizdeki hakikatlerin alıcıları hazırmış, zaman ve zemin de müsaitmiş. Fakat hamiyeti taşıyacak şevk eksikliği ile yol yordam bilmemek varmış. Sebep olan işleyen gibidir, kaidesine göre, o vesileyle başlayan ve değişik zeminlerde süren hizmetlerden, değerli hocam hissedârdır İnşallah.

İşte bu emsâl hizmetlerin birinde bir yılbaşı akşamında, sevgi evlerinin birindeydik. Ne ders yapılırsa yapılsın dinlemeye açık gençler, biraz da insicamsız sorular soruyor ve cevap istiyorlardı. İdareci arkadaşımızın da îkazıyla, yılbaşı eğlenceleri ile ilgili hatırlatmalarda bulunmuştuk. Konuşma devam ederken, tam karşımızda oturan liseli bir öğrenci bize hitaben "Hocam ben, yılbaşında içeceğim" demesin mi? Bizim de önümde masa ve masanın üzerinde de bir şişe su vardı. Ben de cevaben:

-"Ben de içeceğim."dedim. 
-"Hocam sen içmezsin" deyince de:
-"Ben müptelâyım, her akşam içiyorum" şeklinde cevap verdim. Çocuk şaşırmıştı. 
-"Hocam siz içen birine benzemiyorsunuz, bize hep güzel şeyler anlatıyorsunuz" diye cevap verince de bu sefer,
-"İstersen şimdi de içeyim" deyip masadaki sudan biraz içmeye başladım.

Delikanlı, ana mesajı yine anlayamayınca, izah etmeye çalıştım. İçki, içilen maddelere verilen genel isimdir. Su da bir nevi içki sayılır ama içilmesi helâl olan bir içkidir. Sen de içeceksin ama haram olanı içeceksin. Rabbimiz 'içmeyin' demiyor ki 'helâli için' diyor. Keyif yapmayın, demiyor ki 'meşru dairede' kalarak da keyif yapabilirsiniz, diyor. Keyif için helâller yeter, artar bile. Harama girmeye gerek yok ki. Yine Rabbimiz konuşmayın demiyor, bakmayın, yürümeyin, oynamayın, yemeyin, koklamayın emretmiyor. Bunların yüzlerini helâle çevirin, helâl yiyin, için, helâli koklayın, helâle bakın, diyor.

Hemen orada küçük bir de deney yapmıştık. Yanımıza 'içeceğim' diyen öğrenciyi çağırdım. Zenginlik fakirlik testinden geçirdiğim delikanlı "Fakiriz hocam" diye mukabele etti. Peki, "Senin ağız makinene bir milyar versem verir misin" dedim. "Hayır" dedi. Aynı şekilde göz, kulak, dil, aklın için de tekrar edince, fiyat epeyce kabarmıştı.

"Bu kadar kıymetli cihazlarla donatıldığına göre, sen zengin sayılırsın." deyince:
"Hocam zenginliğimin farkına yeni vardım." dedi.

O zaman da "Sonuca gelelim" dedik ve sorduk.

-Bu kadar pahalı bir ağıza, sonrasında basit bir küllüğe atacağın bir kuruşluk sigara takılır mı, takılırsa, beş milyarlık ağız, beş kuruşluk küllük durumuna düşmüş olmaz mı?

 -Yine bu kadar pahalı bir ağıza, sonrasında sana çok karın ağrılarını çektirecek bir haram içki dökülür mü, hem de helâli dururken? 

Bu kadar pahalı bir ağız yalan, gıybet gibi şeylerle zayi edilip cehennem kapılarının sana açacak anahtar seviyesine düşürülür mü? Bu kadar değerli cesedimize, ruhumuzun bu âlemleri seyredip tefekkür etmesi için takılan gözle, geçici ve devamsız güzellikler seyredilip bu göz sadece şehvet ve heves-i nefsaniyenin hizmetkârı yapılır mı? 

O zaman bu kadar kıymetli cihazlar israf edilmiş olacak, kârımız hiç yok, zararımız ise hadsiz olacaktır.

O öğrenci kardeşimiz meseleyi anladı ve onun sorusu güzel bir derse dönüşmüş oldu. Fakat daha acîbi ki "Haram olan içkiyi niçin içeceksin?" sorumuza verdiği "Hocam bir birkaç saat düşünmemek için" cevabıydı. Hangi düşünce seni rahatsız ediyordu ki ondan kurtulmak için böyle bir yol seçmeye yöneldin sorumuza ise "Ben bu dünyada niçin yaşıyorum, varlık gayem nedir?" cevabı olmuştu. Küfrün 'hayatın lezzetlerini acı zehirlere çeviren' ölüm sonrası haberleri ise uykularını kaçırmaya yetiyordu.

Akıl alakadarlığı cihetiyle hayvan gibi olamayan Kur'an'ı dinlemediği için de aklını başına alamayan insan, ecnebi dinsizi gibi olmaktan da mahrum olunca, delikanlının yaptığı gibi aklın tâcizinden kurtulmak için yaz sarhoşluğa veya eğlenceye kaçıyordu.

Sonrasında dost olduğumuz, hatta ibadetine de başlayan kardeşimiz gibi bu durumda olan gençlere el atmak, onlarla iç içe olmak iştiyakımı her zaman tâze ve diri tutmak isterim.Hatta bazı örneklerini duyup görünce biz neler yapabiliriz, diye de aklımdan planlar geçiririm.

Yazıyı uzattık ama bir türlü başlıkta geçen 'buz parçasına' gelemedik. Herhalde bu yazıda da gelemeyeceğiz, öyle görünüyor.

Dokuzuncu Mektupta "Şu dünya hayatında en bâhtiyar odur ki" ile başlayan kısım benim biraz da çok okuduğum yerlerdendir. Bahtiyar 'talihli, mesut' anlamında olduğuna göre, şu dünya hayatında kim bahtiyar olmak istemez? Burayı ilk okuduğumda içimden "Bu Nur Talebeleri hasbelkader haberdar oldukları bu cevherleri içlerinde ya da kitap aralarında tutmayı, daha gür sesle aktarmamayı nasıl başarabiliyorlar?" diye geçirmiştim. Şimdi ise ayağını sağdan sola atınca, kendini mevsim değiştirmiş gibi hisseden şu tembel halimde o eski heyacanıma ancak gıpta ile bakabiliyorum. Çok kişinin sevkini kırmış ve gayretini bitirmeye sebep olmuş olabilirim,  haklarını helal etsinler ama bir kişinin bile bu cihanbaha hakikatlere ihtiyacını hissettirmişsek, dünya ve içindekilerden daha değerlidir bu âciz için.

Dokuzuncu Mektubun salisesinden sonra başlayan kısmında, bahtiyarlık için önce 'dünyayı misafirhane-i askerî telâkki etmek(kabul etmek) öyle iz'an etmek(anlamak)ve ona göre hareket etmek (yaşamak)şekline üç şart sayılıyor. Bu üç şartı yerine getirmek insanı, mertebe-i rızaya; mertebe-i rıza ise dünya ve ahiret saadetine yani bahtiyarlığa ulaştırıyor. 

Bu şartlardan bir ve ikincisini başka bir yazıya bırakarak, üçüncüsünü yani 'ona göre hareketin' formülünü yazının devamında vermeye çalışacağız inşallah.

Rahmetli Birinci abi, bu kısmın devamı ve bir yönüyle kısmen açıklaması mâhiyetindeki 32.Söz'ün 3. Mevkıfındaki "mühim bir sual" ile başlayan kısma 'ilm-i hâl' dersi derdi ve okurdu. Gerçekten bu kısımlar  bir 'hâl ilmi', yani hâlimizin yönünü belirleyen ve bize verilen kabiliyetlerin "kullanma kılavuzu" mahiyetinde idi. 

Benim Nurların hem okunurluğu hem de te'siri açısından çok önemli gördüğüm Üstadın Risalelerde kendini hissettiren "insanı olduğu gibi kabul etme, fıtratı doğru okuma, kendini her okuyanı saran, samimî sıradan bir ders arkadaşı bir gören" üslûbu ve bunu hayatına da yansıtmışlığı hususudur. Bunun çok örnekleri vardır.

Bu yazıyı, yukarıda belirttiğim hususun çok örneklerinden sadece 21. Söz'deki bana çarpıcı gelen namaz bahsinin başından bahsedip bitireceğim.Bunun devamı olan yazımızda buz parçasının devamını okuyabilirsiniz.

21.Sözün başında yaş, rütbe ve cisim olarak büyük adamın "Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur.Bitmediğinden usanç veriyor."sorusunun devamında; bu soruyu, çocuğundan büyüğüne, âliminden zâlimine, herkesin sorabileceği, hatta buna kendi emmare nefsinin de dahil olduğunu ifade edip muhatabı rahatladıktan sonra, muhatabını bir kenara koyup derse kendinden başlaması; hem insanın kendisi ile kolayca yüzleşmesini hem de bu derse kolayca ısınılmasını sağlamak cihetlerinden muazzam bir empatidir. Ben, cehl-i mürekkeple yani bilmediğini de bilmemek konumunda ve çok kitap okumamış biri olarak, diğer hangi klâsiklerde Nurlara hâkim bu bilgecilikten uzak, insanın kolayca ısınabildiği  üslûp vardır, bilemiyorum. Bilenlerden dinlemek isterim doğrusu.

Evet dostlar, "ey serâb-ı gurûru, şarab-ı tâhur zanneden nefs-i emmârem"den tut "ey fahre meftun, şöhrete müptelâ, methe düşkün hodbînlikte bîhemta sersem nefsim" hitaplarına kadar, hem emmâre nefsin özelliklerini ortaya koyan hem de insanı olduğu gibi vasfeden bu hitapların sahibi gibi, cesurca bunların hepsine kendimizi muhatap edip arınmanın da bu cesur itiraflarla başlayabileceğini idrak edebiliyor muyuz?

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum