Ahmet Nebil SOYER

Ahmet Nebil SOYER

Bir Rüyadan Sonra/Mukaddeme

Geçen gece kaotik bir rüya gördüm. Şener Abi bir yazı yazıyormuş ama yazıyı bitirememiş, ben de ordayım yazıyı benim bitirmemi mi söyledi, yoksa ben mi bitireyim dedim, yazı üstüme kaldı. Ben de ona ittibaen beraber çok mütalaa ve yaptığımız ve müsveddeleri tebyiz ettiğimiz ağabeyimizin bu rüyadan hareketle bir yazısını değil kendi yazımı sanki onunmuş gibi kaleme aldım. Hepimiz kaderin müridane tavırlı figüranlarıyız yazıyı yazmaya başladım.

Geçen hafta derse gidecektim, dersi ben okuyacaktım nedense birkaç dakika geç kaldığım için dersi başkası kıraat etti. Ben de heyecanımı teskin için bir mektup okuyayım dedim. Tahsisi vezaif ile muvazzaf zat-ı şehinşah-ı güzide bize lutf-ı şahananesinden bir zaman tahsis ettiler ben de on beş dakika bu aşağıdaki mektubu okudum.

Derler ki mektupların, kitapların önsözleri kitap bittikten sonra yazılırmış. Bu Barla Lahikasının mukaddimesi Risale-i Nur’da eşi olmayan bir harika metindir. 
Bediüzzaman’ın kudret-i kalemiyesini ve edebi türlere olan hakimiyetini, portre çizme sanatındaki dehasını anlatması noktasından harika bir mektuptur.

Barla Lahikası Barla gibi Risale-i Nur’un beşiği olan bir beldenin mukaddes davranışlar emmuzecini ihtiva eden, Bediüzzaman’ın ilk talebelerinin büyük oranda mektuplarını ihtiva eden bir eserdir. Öyle ki yarı yarıya mektuplar paylaşılmıştır, yarısı Bediüzzaman’ın diğerleri de muhtelif eşhas-ı mümtazeninindir. Bediüzzaman henüz tesis edilen bir davanın başında yanıbaşındaki çilekeşlere iltifatlar neviinden bu mektupları buraya derc etmiştir. Mektuplar içinde ağırlıklı olan Hulusi Abi ile Sabri Efendi’nindir, elbette marifet iltifada tabidir. Bu iki harika, hatta olağanüstü eşhası zikretmesi konusunda zihinlerde doğacak istifhamları gidermek için neden onlara bu kadar önem verdiğinin izahını bu mukaddimede anlatır.

İşte şu açılış cümlesi ile “Hulûsi Bey ve Sabri Efendinin mektuplarında Risale-i Nur hakkındaki fıkralarının, bir mektup suretinde Risale-i Nur eczaları içinde idhal edilmesinin beş sebebi var…”

Sebebi anlatır aşağıdaki metinde;

“BİRİNCİSİ: Hulûsi ise, âhirdeki Sözler'in ve ekser Mektubat'ın yazılmasına onun gayreti ve ciddiyeti en mühim sebep olması. Ve Sabri'nin dahi On Dokuzuncu Mektup gibi bir sülüs-ü Mektubat'ın yazılmasına sebep, onun samimî ve ciddî iştiyakı olmasıdır.”

Hulusi abiyi anlatır, Sözler’in ve ekser Mektubat’ın yazılmasına onun gayreti ve ciddiyeti sebep olmuş. İki eserin telifinde o büyük rol üstlenmiş, Hulusi Abi ile Üstad bir gün o ona bir gün o öbürüne gitmişler, bu velayet kanalı ile olmuş. Benim bildiğim yüz yüze görüşmeleri o kadar değil, Nurların telifinde Hulusi Abi’nin büyük muaveneti olmuş, çünkü Hulusi Abi harbokulu öğrencisi olduğundan o dönemin harbokulları programları yüksekokullardır. Arabi, Farisi, Fransızca yanında en ağır programlar onlarındır, o dönem harbokulu mezunları imamlık yapabilir, hutbe okuyabilir, dört başı mamur bir din adamıdır. Sonradan hain herifler herşeyi tırpanladıkları gibi onları da tırpanlamış, mabud olarak bir firavunu koymuşlar her yana, gel de söyleme, bu büyük millete öyle büyük bir sinsi oyun oynamışlar ki tiyatro hala sahnede, tepemizdeki büyükçe adamlar bile oyunun figüranı olmaktan mutludurlar inşallah. 

Doktora tezim bir erkanı harp binbaşısı Nabizade Nazım‘dı o yüzden o dönem programlarını Mirat-ı Mekteb-i Harbiye’de okumuştum. Allah bu evrensel eserlerin telifi için bu iki  Zat-ı Mualla ve muhteşemi bir araya getirmiş. İşte diyor Bediüzzaman benim Hulusi (Bey)e neden önem verdiğim bu yüzden. Ya ne yapsaydı yani? Onun için “bunun hamuru ne Kürt ne de Türk bu başka bir maya ve hamurdan“ demiş.

Sabri Efendi de sülüs-i mektubatın yazılmasına neden olmuş, samimi ve ciddi iştiyakı vardır. Samimi ve ciddi iştiyak önemli talebe özelliği iyi de Allah’ın davası öyle kabuktan çıkamamış bir kesimin elindeki, onlarla hizmet etmek tam bir hezimet.

“İKİNCİ SEBEP: Bu iki zât bilmiyorlardı ki, bir vakit şu fıkralar neşredilecek. Bilmedikleri için, gayet samimî, tasannusuz, hâlisâne ve derece-i zevklerini ve o hakaike karşı şevklerini ifade etmek için, hususî bir surette yazmışlar. Onun için, o takdiratları takriz nev'inden değil, doğrudan doğruya, mübalâğasız bir surette, gördükleri ve zevk ettikleri hakikati ifade etmeleridir.”

Bu iki zat mektuplarının bir mektup mecmuasında neşredileceklerini bilselerdi suni tutumlar sergiler yazılarını hodfuruşane yazabilirlerdi. Bu yüzden buna samimi tasannusuz, yani yapmacık tavırlardan uzaklar. Dört sıfat saymış.
Samimi 
Tasannusuz
Halisane
Derece-i zevklerini…

Herkesin nurları anlamada bir derecei zevki vardır, “siz onları okuyorsunuz, ben ise içiyorum“ demiş müellif-i muhterem. Derece-i Zevk önemlidir, dünya edebiyatında büyük örnekleri var. Bir yazar bir eser için “onu okuduğumda nişanlımla tanıştığım günden daha mutlu nedenlerim vardı” diyor. Allah etkilenmek için nesri seçmiş, onun için bir yazı metni Kur’an-ı Azimüşanı göndermiş. Namazda hoca levenzelna, elhakümüt, iza zürzilatül erdiyi okudu bu ayetlerin muhtevası insanda ruhsal takat koymaz ağlatır ya bize neden olmuyor. İnsanın enesi o kadar zalim ki beş öğün semavi telkin alıyor yine uslanmaz, zalım oğlu zalım. Namaz insanın kendi beni ile savaşma seanslarıdır.

ÜÇÜNCÜ SEBEP: Bu iki zât hakikî talebelerimden ve ciddî arkadaşlarımdan; ve hizmet-i Kur'ân'da arkadaşlarım içinde talebelik ve kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassası var ki, bu iki zât üçünde de birinciliği kazanmışlar.
Talebelik/
Kardeşlik/üçünde de birinciliği kazanmışlar / hakiki talebe /ciddi arkadaş
Arkadaşlık/

Birinci hassa: Bana mensup herşeye malları gibi tesahup ediyorlar. Bir Söz yazılsa, kendileri yazmış ve telif etmiş gibi zevk alıyorlar, Allah'a şükrediyorlar. Adeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde, hakikî manevî vereselerdir.

Tesahüb edinmek, Bediüzzaman’a ait herşeye kendi malları gibi sahip çıkmak. “Hakiki manevi verese” bunu nasıl anlayalım.  

İkinci hassa: Bütün makasıd-ı hayatiye içinde en büyük, en mühim maksatları, o nurlu Sözler vasıtasıyla Kur'ân'a hizmet biliyorlar. Dünya hayatının netice-i hakikiyesinin ve dünyaya gelmekteki vazife-i fıtriyelerinin en mühimi, hakaik-i imaniyeye hizmet olduğunu telâkkileridir.

İkinci hassa o kadar derin ama sade anlatılmış. Bunu on defa okumak ancak ne olduğunu nakşetmek lazım, eğer böyle anlasaydık, böyle olmazdık. Hani kardeş, arkadaş, manevi verese, tesahüb, kendi malı bilmek.

Üçüncü hassa: Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim ve eczahane-i mukaddese-i Kur'âniyeden aldığım ilâçları, onlar da kendi yaralarını hissedip o ilâçları merhem suretinde tecrübe ediyorlar. Aynı hissiyatımla mütehassis oluyorlar. Ve ehl-i imanın imanlarını muhafaza etmek gayreti, en yüksek derecede taşımaları ve ehl-i imanın kalbine gelen şübehat ve evhamdan hasıl olan yaraları tedavi etmek iştiyakı, yüksek bir derece-i şefkatte hissetmeleridir.

Üçüncü hassa Bediüzzaman’la ruhen irtibatların psikanalitik tahlili, bir Nur talebesinin ne yapması gerektiğini anlatmış. Merhem, yara, mütehassıs olmak, imanları muhafaza gayreti, şübehat ve evhamı tedavi, şefkat derecesi. (Çok kötü günler geçirdim bunların hiçbirini görmedim, ne garip.)

DÖRDÜNCÜ SEBEP: Hulûsi Bey, benim yegâne manevî evlâdım ve medar-ı tesellîm ve hakikî vârisim ve bir dehâ-yı nuranî sahibi olacağı muhtemel olan biraderzadem Abdurrahman'ın vefatından sonra, Hulûsi aynen yerine geçip o merhumdan beklediğim hizmeti, onun gibi ifâya başlamasıyla ve ben onu görmeden epey zaman evvel Sözler'i yazarken, onun aynı vazifesiyle muvazzaf bir şahs-ı manevî bana muhatap olmuşcasına, ekseriyet-i mutlaka ile temsilâtım onun vazifesine ve mesleğine göre olmuştur. Demek oluyor ki, bu şahsı, Cenâb-ı Hak bana hizmet-i Kur'ân ve imanda bir talebe, bir muin tayin etmiş. Ben de bilmeyerek onunla onu görmeden evvel konuşuyormuşum, ders veriyormuşum…

Sabri ise, fıtraten bende mevcut has bir nişan var; bütün gezdiğim yerde kimsede görmedim. Sabri'de aynı nişan-ı fıtrî var. Bütün talebelerim içinde, karabet-i nesliyeden daha ziyade bir karabet kendinde hissetmiş. Ve şu havâlide en az ümid ettiğim ve o da geç uyandığı halde en ileri gittiği bir işarettir ki, o da bir Hulûsi-i Sânîdir, müntehaptır. Cenâb-ı Hak tarafından bana talebe ve hizmet-i Kur'ân'da arkadaş tayin edilmiştir.

Sabri’nin makamı ikinci Hulusi demek Hulusi çok önde. Bunlar Bediüzzaman’ın muini yardımcısı.

BEŞİNCİ SEBEP: Ben kendi şahsıma ait takdirat ve medhi kabul etmem. Çünkü, mânen büyük zarar gördüm. Onun için şahsıma karşı takdirat, fahr ve gurura medar olduğu için şiddetle nefret edip korkuyorum. Fakat Kur'ân-ı Hakîmin dellâlı ve hizmetkârı olmaklığım cihetinden ve o vazife-i kudsiye noktasında takdirat ve medih bana ait olmayıp, nurlu Sözler'e ve belki doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye ve esrar-ı Kur'âniyeye ait olduğu için onu müftehirâne değil, Cenâb-ı Hakka karşı müteşekkirâne kabul ediyorum.

İşte bu iki şahıs, bu hakikati herkesten ziyade anladıkları için, onlar bilmeyerek vicdanlarının sevkiyle yazdıkları takdirat ve medihlerini, Risale-i Nur eczaları içinde derç edilmeye sebep olmuştur. Cenâb-ı Hak bunların emsâlini ziyade etsin ve onları da muvaffak etsin ve tarîk-i haktan ayırmasın. Âmîn

Başkalarını övmekte ne kadar cömert ama kendisini övmek, övmesine de gerek yok, güzelliği kabul-i amme olan bir kimsenin kendini övmesine ne gerek.

İşte bir rüyanın iticiliğiyle Şener Abi ve diğerleri Hulusi Abi ve Sabri Abi.

Şener Abi ile uzun yıllar arkadaşlığımız oldu, ben lise öğrencisi o öğretmenim, daha sonra o üniversite hocası, sonra yıllarca birlikte okumak mütalaa ama hiçbir zaman birbirimizi kırmadık. Çok cömert ve kucaklayan bir rahmani kucağı vardı, her yanı diken olan insan bile onun yanında oturur ama ne kendi ne de onu rahatsız etmezdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum