Bi derdi olmak!

Bir konuyu, bir meseleyi dert edinmek o konunun kendisinden çok daha önemli.

Bu hayatta insan olmak var oluşumuzu anlamaya çalışmak demek.

Yüzyıllar öncesinden Yunus;

“Erenlerin sohbeti arttırır marifeti,
Bidert olanı her dem sohbetten süresim gelir” demişti.

Bi derdi olmak insan olmakla eş anlamda.

Sadece hayvani ihtiyaçlarımızın peşinde koşmak, sadece kazanma, sahip olma derdinde olmak insanlığa ne kadar da yabancı.

Oysa bizi insan yapan varoluşsal sorularımızdır.

Geçenlerde bir yerde okumuştum da çok anlamlı gelmişti: Küçüklüğümüzde büyükler ne der, gençlikte karşı cins benim hakkımda ne düşünür, orta yaşlarda patronum, iş arkadaşlarım, eşim, çevrem beni nasıl görür, yaşlılıkta çocuklarım beni nasıl bulur diye hayatımız boyunca başkalarını düşünür, onların bizim hakkımızdaki fikirlerini önemser; sonra da bir gün ölüp gider ve birkaç seneye unutuluruz.

Bunlara bir de hayat boyu şunu aldım, alamadım, sahip oldum, olamadım, onun var, benim niye yok endişeleri eklendi mi insan olmayı unutuveririz bu hayatta.

İnsan olmanın olmazsa olmazı varoluşsal bir derdimiz olmak.

Din denilince aklımıza ilk olarak içki içtin içmedin, domuz yedin yemedin, Müslüman, Hristiyan, Yahudi vs. kelimelerini getirenler dine en büyük kötülüğü yapıyorlar.

Ben Müslümanım, Hıristiyanım, Yahudiyim demek, içi varoluşsal sorularımız ve cevaplarımızla doldurulmazsa eğer, bir gelenek ve kültürden öteye gitmez.

Din; varlığımızı sorgulayarak insan olmak, kul olmak, bir yaratıcının varlığını bilmek ve onunla iletişime geçme sanatıdır.

Bunun yolu da kendimizi, hayatı, varlığı, eşyayı, kainatı, faniliği, ölümü sorgulamaktan geçer.

Bi derdi olmak!

Bidert olanlara veyahut derdi dünya olanlara bigane kalmak isterim.

Derdi dünya olanın dünya dolusu derdi olurmuş.

Varoluşunu anlamaya çalışan ve bu uğurda makamdan, şöhretten, servetten geçen Gazali’yi severim.

Aynı şekilde hayatını varoluşu anlamaya, hayatın sırlarını çözmeye adayan Nietzsche’yi de severim.

Bulmak bizim işimiz değil.

Bizim işimiz aramak.

Her arayan bulamayabilir belki ama bulanlar sadece arayanlarmış.

Doğruya da yanlışa da gitse insan samimi arayışıyla, yanlışta inat etmemesi ile insandır.

Bazen insan bulduğu yanlışlarla doğruya ulaşır.

Bazense birinin yanlışı başkasının doğrusu olur. Onun yanlışı beni doğruya götürür.

Yeter ki insan arayışında samimi olsun, yanlışı gördüğünde inat ve ısrar etmesin.

Kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirmesin.

Aşık Yunus’umuz demiş;

“Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü.”

Sen dert edinmemiş ve anlamıyorsan Yunus ne yapsın?

Hele bi dert edin. Bu Yunus boş konuşmaz, var bunda bi anlatmak istediği de. Belki de çok sırlar var bu cümlede, düşün. Bidert olma, varlığını sorgula bu mısra vesilesiyle. İşte o zaman bak ne ilhamlar doğacak yüreğine.

O zaman sen de Yunus gibi;

"Bir sinekbir kartalı salladı vurdu yere,
Yalan değil gerçektir, ben de gördüm tozunu" diyebilirsin.

Hele bir de bi derdi olmanın zevkine varırsan Fuzuli gibi dersin:

“Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb
Kılma dermân kim helâkim zehri dermândadır”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.