Emrullah BEYTAR

Emrullah BEYTAR

Ben neden öldürüldüm diyenin yüzüne bakabilmek için

“Zalimlere meyletmeyin ki sonra ateş size de dokunur”, “Kim, haksız yere bir cana kıymamış ve yeryüzünde bozgunculuk yapmamış birini öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de biri öldürmeyip hayatta bırakırsa, bütün insanları ihya etmiş gibidir” ile insanı yeryüzünün halifesi olarak tayin etmiş bir yaratıcıya iman etmiş ve “kızım Fatma dahi olsa cezalandırırım” diyebilecek kadar adil olan evlad-ı beşerin son üstadı Muhammed-i Arabi’yi (s.a.v) kendine rehber kabul etmiş, çıkarıldığı sıkı yönetim mahkemesinde beraat etmesine rağmen mahkemenin; vicdanı ve ahlakı yaralayan hukuk dışı keyfiliklerini ve daha önceki kişiler hakkında vermiş olduğu idam kararlarını “zalimler için yaşasın cehennem” diyerek protesto etmiş, cumhuriyet döneminde de herkesin suskun kaldığı bir dönemde tüm baskı, tehdit ve zehirlenmelere rağmen başındaki sarık ve sırtındaki cübbesiyle hak ve özgürlük mücadelesini vermiş erdemli bir alim olarak gördüğüm Said Nursi’nin 21. Yüzyıla bakan tefsirini okumuş bir kişinin ittihat ve Terakki yönetiminin almış olduğu tehcir kararından sonra yaşanılan büyük felaketten dolayı özür dilememem öncelikle yukarda zikrettiğim gerçekliğimle tenakuzluk teşkil etmektedir.

Öncelikle  “birilerinin kusur işlemesi benim kusur işlememe mazeret ve senet olamaz” ilkesini ahlaki ve erdemli bir ilke olarak kabul edenlerdenim. Bu anlamda karşıdakinin yanlışını düzeltinceye kadar benim de ona bağlı olan diğer bir yanlışta ısrar etmem ahlaki, vicdani olmadığı gibi İslam’ın gerçekliğiyle de bağdaşmamaktadır. Ben hiçbir zaman “İslamcı” olmadım ama hayatım her karesinde ilahi kamera tarafından sürekli izlendiği bilinciyle hareket eden ama buna rağmen zaman zaman hata ve günah işleyen ama hata ve günahından ısrar etmeyen ve kendimi dindar bir müslüman olarak tanımlamaktayım. Söylediğim her söz ve attığım her adımda ruhum nefsime üstün geldiği sürece ilahi emirleri dikkate alarak hareket etmeye çalışırım.

Devlete ve toprağa değil insana ve onun iradesine değer veririm. Ehl-i hal  ve namzed-i istikbal olduğumdan dolayı iddialara delil isteyenlerdenim. Bir kişi ve olayı değerlendirirken yazılı delillere ve güvenilir insanların sözlerine başvururum. Buna rağmen hüküm içeren cümle kurmaktan kaçınırım. Söylediklerim sadece kanaat niteliğinde kaldığından dolayı kimseyi ilzam etme gibi bir düşüncem olmaz.

Osmanlı devletinde bulunan farklı renkler Fransız devriminin estirdiği rüzgarın yanında imparatorlukta baş gösteren baskı ve dayatmalarla birlikte bu renkler yavaş yavaş ayrılmaya başladı. Bu ayrılış süreçlerinde insanlık adına utanç verici fotoğrafların yaşanmış olmaması ihtimal dahilinde değildir. Savaş hukuku diye bir endişeleri olmayan kişilerin masum insanları rahatlıkla katledilebildiği bir gerçektir. Bundan dolayı Said Nursi, savaş ve çatışma halinde “emrolunduğun gibi dost doğru ol” ilahi emri hayatta canlı tutan müslümanların dezavantajlı bir durumda olduğunu söyler. Çünkü karşı tarafın sizden öldürebildiği kişilerin büyük bir kısmını sizin de karşı taraftakilerini öldürmeye İslamiyetin izin vermediğini söyler. Yaşlıların, masum çocukların, direnç göstermeyen kadınların ve ağaçların saldırı noktalarının dışında olduğunu söyler. Binlerce suçlunun bulunduğu bir ortamda bulunan bir masumun hayat hakkını ortadan kaldıracak şekilde bir saldırının olamayacağını söyler Nursi. Zaten “haksız yere bir kişiyi öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir” ayetiyle Allah kendine tabi olanları uyarmaktadır.

1915 öncesi ve sonrasında yaşanılan acıyı yazıyla tarif etmek çok zordur kanaatimce. Burada kimin daha çok suçlu olduğunu tespit etmek benim görevim değildir. Ama o tarihte bir felaket yaşatmışlardır İttihat ve Terakki zihniyeti. Fırat ve Murat nehri günlerce ceset taşımıştır. Tehcir sırasında kaç masum çocuğun ve yaşlı insanın öldüğü şimdilik bilinmemektedir. Bu sayıyı ancak mahkeme-i Kübra da öğrenebiliriz kanaatimce.

Ermeniler korumak için gayret gösteren molla Said
Cezayir’de Fransızlara karşı özgürlük mücadelesini veren yurtseverlere Fransa devleti tarafından yapılan işkenceleri kabullenmediğinden dolayı akademik cübbesini çıkartarak Fransa’nın namusunu tarih karşısında kurtaran Fransız ilim adamı gibi o da İttihat ve Terakki’nin Türk ve Kürtleri Ermenilere karşı kışkırtma politikasına karşı dağ ve dereleri medrese yaparak başta Kürtleri ve rast geldiği diğer unsurları uyardığını görmekteyiz.

Miladi 1913 Hicri 1911 yılında Kostantiniyye Ebuzziya matbaasında basılmış olan Said Nursi’ye ait Münazarat isimli eserinde o tarihte yaşayan Ermenilerin durumu ve sistemin Ermenilere bakışını fotoğraflayan bilgiler içermektedir. Bu bilgilerden yola çıkarak İttihat ve Terakki çetesi tarafından tarihe düşürülmüş bu karanlık noktaya az bir süre kalırken; Osmanlı Ermenilerinin durumunu, topluma dikte edilmek istenilen düşmanlık hissi ve buna karşı Nursi’nin uyarıları ve “geliyorum” diyen felaketin öncesiyle ilgili birçok bilgiyi şöyle sıralayabiliriz:

- Ermenilerin zimmi olmasına rağmen dinin emrettiği adaleti onlara bihakkın gösterilmediğini, hukuklarını istibdadın tesirinden muhafaza edilmediğini söyler.

- O dönemde var olan istibdadın, toplum içine düşmanlık tohumlarını ektiğini söyler ve bu istibdadın ortadan kalkmasıyla dostluğun tesis edileceğini söylemiş olduğu gibi bu memleketin saadeti ve selameti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya bağlı olduğunu muhataplarına söylemiştir. 

- Ermenilere galebe gelmenin yolunun silahtan geçmediği tam tersine akıl, meyl-i terakki  ve temayül-ü adaletten geçtiğini söylemiştir.

-İstibdadın zulüm ve tahakküm olduğunu söyler ve komşularımız ve bizi teyakkuz (uyanık olmaya) ve terakkiye sevk eden Ermenilerle kemal-i memnuniyetle dost olup el ele vermemiz gerektiği noktasında tavsiyelerde bulunmuştur.

-Ermeni vatandaşlarımızla bütünüyle dünyevi işlerde kardeş olduğunu söyledikten sonra her yönüyle birbirimize lazım olduğumuzu, ben camiye gidip ibadetimi yapacağımı o da kilisesinde ibadet edeceğini söylemiştir.

- Ermenilerin düşman olmadığı tam tersine komşu olduklarını, düşmanımızın cehalet ağa, ve oğlu zaruret efendi, ve torunu husumet beydir diyerek toplumu İttihat ve Terakkinin kanlı planlarına karşı uyarmıştır.

- Hükümetin işine karışmayacağız. Zira Hikmet-i hükümeti bilmiyoruz ikazından ittihat ve terakkinin Ermenilere yönelik bir planın olduğunu anlamakta mümkündür.

1915 felaketinden dolayı ölen masum çocuklar, yaşlı insanlar ve savunmasız insanların “beni neden öldürdünüz” sorusuna karşılık mahkeme-i kübrada ne cevap verilecektir? Bu masumların yüzüne bakılacak bir yüzümün olması ve yaratıcıyı bana tanıtan vicdanımdan dolayı özür diliyorum.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.