Bediüzzaman’ın iman sineması

Aklımda doğru kaldıysa eğer yıl 1998’di. Urfa’dan çıkıp gelmiş üç genç akademisyen Ankara’da misafirimdi. Süleyman, İsmail ve Habip hocalar. İdealistlikleri hala bana heyecan veren üç yiğit.

Bir projelerini paylaşmaya gelmişlerdi. Bediüzzaman’ın filmini yapmak istiyorlardı. Oldukça iddialıydılar. Üstadın sanatla bilinmesini istiyorlardı. Meslekleri, akademik kariyerleri ve sahip oldukları birikim prodüksiyonla alakalı değildi. Ancak ciddi anlamda ilgi duyuyorlardı, bu ilgiyi proje düzeyine getiren ise Bediüzzaman’dı.
Gerekli görüşme zeminleri, istişareler, tavsiyeler ve uzmanlarla görüştürmeler bir yıldan fazla bir zaman aldı. Sonunda Bismillah dendi.

Bu alanda yetkin dostlarımızın ve kadirşinas nur talebesi uzmanlarımızın da işin içine girmesiyle senaryo, çekim planlaması, kaynak, müzakereler, araç ve ekip, drama, menzillerin keşfi v.s yoğun bir çalışmanın içine girildi. Osman bey, Adem bey, Sadık bey, İslam Yaşar, Bestami bey, Av.İ smail bey, Halil Uslu, Özadalı ve Yurttaş olmak üzere projenin bir yerinden tutan prodüksiyon kadrosuyla Emirdağ, Barla, Isparta, Konya, Ankara girişi, Urfa bölgesinde menzillerin çekimi ile birlikte son şahitlerin çekimleri yapıldı.

23 dakikalık ilk çalışma belgesel formatında yayına hazır hale geldi. Resim seçimi, dönemin belgelerine ulaşma,muhterem Necmettin Şahiner ve Abdülkadir Badıllı  ile yapılan detaylı görüşmeler ve onların paylaştığı belge ve eşyalar bir hayli malzeme zenginliği sağlamıştı.
Üç arkadaşımız işin süreçlerini öğrendiler. Planlamaya katkı yaptılar. Yönetmen üç arkadaşımız ise ortak bir çalışma yürüttüler.
Bütün bu çabaların bir yıla yakın süren müzakere ve planlama aşamasında ortaya çıkardığı gerçek şuydu:
Bu işe nereden başlayalım? Kronolojik gidip çocukluğundan başlayan bir belgesel mi olsun?  
Yoksa tanımlı bir hayat kesitinden mi gidelim?
Ya da sinema mı yapalım?

Eldeki kaynaklar, organize olma kapasitemiz, kurumsal süreklilik endişesi, öncelikle doğru bir başlangıcın daha sağlıklı olacağı görüşünü öne çıkardı.
Her aşamada, ilgi duyan farklı isim ve şahsiyetlerle olabildiği ölçüde istişareler yapıldı.
Neticede Urfa’dan gelen üç genç akademisyenin tetikleyici tavrı dikkate alınarak, en rikkatli hayat kesiti olan vefata giden yaklaşık üç ayı dikkate alınarak belgeseli üzerinde duruldu.
Veda yolculuğu kabul edilen bir süreç ekrana taşımayı hedefledi. Başlangıç noktası ise Üstadın Ankara’ya sokulmayışı olacaktı.

O dönemki, yaklaşık 10 yıl öncesinin öğrettiği o kesit, yani Ankara’ya sokulmayan Üstadın sabır ve içten tepki hali ile ülkenin sürüklendiği o kaotik başlangıç hala zihnimde çok dramatik ve bir gün sinema diliyle yansıtıldığı zaman en çarpıcı ve dokunaklı bir an olacağı muhakkaktır.
Tıpkı Van’dan kelepçelenip Burdur’a sürgün gittiği Cumhuriyet’in ilk yılları gibi.
Öncesinde Kosturma’da esir kampında Rus komutana karşı ölümü ucuz gören duruşu gibi.
Mecliste M. Kemal’e karşı sergilediği azametli hali gibi.
Daha başka çarpıcı sahneler de var:
Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’a makamında verdiği asil tepki ise bir başka asalet numunesi.
Sarığına ilişen valiye, “Başından bul” bedduası ve “Ben senin ecdadını temsil ediyorum” haykırışı.
Böylesi uzun ve şok etkisi yapan hayat kesitlerini toplum öğrenme ve sinema diliyle izleme noktasına geldi artık.
Bu belgeselin yeni çalışmaları ve çekimleri 10 yıllık bir kesinti ve manilerden sonra şükür yine gündeme geliyor.

Şükür ki, bu günlerde 5 farklı zeminde Üstadla ilgili belgesel ve sinema hazırlıkları olduğunu öğreniyoruz. Bunlar, sevindirici gelişmeler. Ankara’ya sokulmayan Üstadın, Anadolu’yu fetheden yürüyüşünün Ankara’yı teslim alacak ruhu, beni heyecanlandıran önemli bir kesittir.
Tıpkı, yeni rejimin inşası günlerinde Ankara’dan ayrılıp Van’a/Anadolu kucağına yerleşmesi gibi.
Şimdi bu süreçleri, yaşanan gerçekleri, hakikat süzgecinden geçen algıları sanat diliyle, sinema tadında, belgesel kıvamında, müzik eşliğinde, tiyatro aşinalığında  edebi yarışmalar ve köklü  bilimsel  araştırmalar ile hayata yeniden film yapmanın zamanı.

Bediüzzaman’a film olmak vakti şimdi.
Bediüzzaman’la sanat, daha bedii bir değer şimdi.
Bediüzzaman’la estetik kazanmak, daha edebi bir düşünce şimdi.
Şimdilik hayatımız, duygularımız ve yenilenen fikirlerimiz Bediüzzaman’ın film şeridi olsun.  
Bediüzzaman’ın kendi ifadesiyle “iman sineması” imanla sanatın en güzel terkibini veriyor.
Kainat, bizzat tefekkür dünyasıdır. Bize, teknolojinin ve zekanın ürünü olarak  yeniden tasarlanmış yeni algıları, olguları ve hissedişleri  ekran diliyle sunma imkanı veriyor.
Çok itinalı yapımlarla, her yapı ve yaratılışın özgün hikayesini ve hikmetini tasavvurun yüksek şuuru ile perdeye aktarmaya çok yakınız artık.
Endüstriyel hayat bu tefekküre  özendiriyor. Çağımız iman sinemasında seyretmeyi ve sanat kalitesinde feyz almayı mümkün kılıyor.
Buyurun Üstadın yazılı eserlerini/filmini yeniden okumaya, bunu sanatla ifade etmeye, yeniden yeni insanlara bu mecradan tanıtmaya…
Bu konuya devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum