Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

‘Bediüzzaman’ın Fikir ve Sanat Dünyası’ mı?

“Bediüzzaman’ın Fikir ve Sanat Dünyası” tuğla kalınlığında bir kitab, yedi yüz seksen sayfa. “Risale Akademi” neşretmiş.

Bu hacimli eser, Prof. Dr. Himmet Uç’un imzasını taşıyor. Arka sayfada hocanın imzasıyla edebiyat ve düşünce hayatımızın zenginliği olmuş iki düzine kadar eser ismine yer verilmiş. Velud bir kalem, gayretli bir akademisyen ile karşı karşıya olduğumuz, kesin.

Şunu öncelikle kaydetmek isterim ki, böylesi bir eser için kolları sıvamış olmak bile ayakta alkışlanmaya şâyân bir kuvve-i kudsiyyenin habercisi. Bir iç yangını yaşamayan hiç kimse bu meşakkatli yola girmez, ürkek ve korkaklar ile “neme lazım”cıların işi zaten değil. Esmanın hakikatler üzerindeki tesiri kadim tartışma mevzularından. Esmanın hakikatler üzerinde bir tesirinin olduğu hakikatse, tam bir uçan himmet olan “Himmet Uç” kuvvetli bir delil teşkil edebilir. Cidden uçan bir himmet, o.

Kitab, tadadı bile zor zengin başlıklar, muhtelif tasnifler, oluk oluk akan iktibaslar ile şaşırtıcı bir hazine gibi. Çoğu yabancı iki yüz civarında kaynağa yapılan atıflar, Himmet Hocanın yılmak bilmez cehd ve gayreti kadar, vukufiyetinin de habercisi. Ulemânın bâriz vasfı hâfıza zenginliği hocada “uç” seviyede. Zaman zaman altı bin sahifelik Risâle-i Nur Külliyatı’nı hıfzetmiş olabileceğini düşünmekten kendimi alamadım.

Himmet Uç, iyi bir malzeme toplayıcısı. Yapacağı büyük inşa için gerekli olabilecek her şeyi toplayıp geniş bir sahaya yığan müteahhidler gibi. Sadece ihtiyaç duyduğu malzemeyi toplamakla kalmamış, başarılı da bir tasnifte bulunmuş. İnşa öncesi bu malzeme çokluk ve zenginliğini gören her insan, göz kamaştırıcı bir inşanın yapılacağından yana asla tereddüde düşmez, böyle bir ihtimali aklının köşesinden bile geçiremez.

Ne var ki, tam da bu noktada bir hayâl kırıklığı yaşıyorsunuz. Sebebi, büyük ordularla boğuşan hemen her cengaverin sabırsızlığı ve telaşı. Savaşçı, içinde bulunduğu şartların icbariyle salladığı kılıcın doğru yere gelip gelmediğine, hasmının geberip gebermediğine bakacak vaziyette değil. Yeniden, daha tehlikeli ve müsellah olana kılıç sallamaya mecbur. Mecbur, çünkü kendisine ve arkasından gelenlere yol açacak. Önce savaşı kazanacak, sonra savaş meydanında olup bitenlere göz gezdirecek. Ama Himmet Hocanın savaşı bitmediği, belki son nefesine kadar da bitmeyeceği için, geride bıraktığı savaş meydanına bir daha asla dönmüyor.

himmetuckitab.jpgBu büyük savaşçıya en azından bir düzine işçinin hassas, kılı kırka yaran sabırlı emeği hizmet etmeli ki, zaferi gibi eseri de kemâlini bulsun. Kısacası kitabda ince işçilik yok. Belli ki yazarın böyle bir meselesi de yok. Kusur mu peki? Elbet de, ama dünyanın sonu değil. Himmet Hoca büyük ve faydalı bir çığır açmanın mükâfatını bir zafer takı gibi taşıyacak. O çığırdan yürüyenlerin iki mükellefiyeti var, tesviye ve tahkim etmek. Bir zahmet yani…

Himmet Hoca’da hiçbir şekilde görmezlikten gelemediğim asıl kusur, neslinin bütün akademisyenleri gibi uydurukçaya teslim olmuş olması. Kitabın dilinin yüzde sekseni uydurukça, yüzde yirmisi sağlam. Yüzde yirmilik sağlam hissenin kaynağı, Bediüzzaman’dan yaptığı iktibaslar.

Bu mesele sadece Himmet Uç’un değil, bütün ehl-i iman ve vatanperverlerin meselesi, kaybettikleri mesele. Dilin yaşamadığı yerde irfân ve değerlerin yaşamayacağını Himmet Hocadan daha iyi kim bilebilir ki? Ama maalesef dilin yaşaması için gerekli hassasiyeti göstermiyor. Her ne ise…

Şimdi Himmet Uç’un büyük eserine bakalım. Kabri habis bir devlet icraatının neticesi olarak meçhul, devlet ve devletlilerin zihin dünyasında tehlikeli bir hain olarak yaşamaktan kurtulamayan Bediüzzaman’ı dâvâ edinmek, bir değil, bin yürek ister. Hoca, bu cihetle de gerçek bir kahraman ve ilim camiasının yüz aklarındandır. Yaptığı hizmetin büyüklüğü er veya geç anlaşılacak, ismi hürmet ve dua ile yaşayacaktır.

İsbatın temel unsuru delil ve mukayeseden örülü bu hacimli eseri okuyanlar, Himmet Beyin büyük gayret ve emeği gibi, göz kamaştırıcı vukufiyetini de ayakta alkışlayacaklardır.

“Bediüzzaman’ın Fikir ve Sanat Dünyası” sağırları bile rahatsız edecek kadar avaz avaza bir çığlıktır; körlere bile ışığı ihsas edecek karanlık ve fırtınalı gecelerin büyük yıldırımıdır. Bediüzzaman’ın dehasını farketmiş ve dünyaya farkettirmek için atılmış bu büyük çığlık er veya geç makes bulacak, ilim dünyasının dikkatini Bediüzzaman ve Risâle-i Nurlara çevirmeye vesile teşkil edecektir.

Bu cihetle Himmet Uç’u gönülden tebrik ediyor, eserini bütün ruhumla alkışlıyorum.

Ya ufak tefek itiraz noktaları, tenkid edilebilecek yorumlar, tam anlaşılmamış veya anlatılamamış satırlar? Gerekli olup olmadığı tartışmaya açık bir takım iktibaslar?.. Bu hacimde bir eser için lâfı bile olmaz… İkinci, üçüncü, beşinci, yirminci baskılar yapılması gerekenler için iyi fırsattır. Her eser geliştirilmeye müsaittir, geliştirilmeyi, tamamlanmayı bekler.

Yukarıdaki satırlar edebî bir tenkid ve düşünce tahlilinden uzaktır. Sadece birkaç husus ve hissiyat terennümünü taşıyan bu satırların tek maksadı var: Okuyucuya bu büyük eseri tavsiye etmiş olmak. Mutlaka okunması gereken, sık sık istifade edilebilecek bir baş ucu eseri.

Bütün dâvâsı, Allah, Kur’an ve Peygâmber (A.S.V) olan İslâm’ın büyük mücahidi Bediüzzaman’ın eşsiz dehası ve cehdini anlatan bu eseri tanıtmak, aynı yolun yolcusu bir nefer için vicdanî bir mükellefiyet, aklî bir vecibe idi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum