Bediüzzaman, yalnızlık, tecrid ve zülüm (2)

Bediüzzaman’ın hayatında Denizli’deki ikametinden sonra nisbi bir rahatlık görülür. Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararı neticesi olarak Risale-i Nur ekser vilayet ve kasabalara, köylere yayılmış ve Nur Talebeleri kısa bir zamanda yüzbinlerin fevkinde çoğalmıştır. Risale-i Nurlar teksir ile neşre başlanmış. Kısa bir müddet sonra 23 Ocak 1948’de Üstad ve talebeleri üçüncü kez hapse atılmıştır. Ehli dalaletin elinde bir hapis silahı vardır ama hapishanelerin henüz toy olan talebelerini olgunlaştırmasını kestiremeyecek kadar psikolojiden mahrum adamlardır bunlar. 150 yıldır devlet iyiyi de kötüyü de hapishaneye koyar veya sürgün eder. Sonuç; insanlar bilenir ve daha büyük dava adamı olurlar.

Emirdağ hayatı büyük bir dönüm noktasıdır. Üç sene kadar Emirdağ’da ikamet eden Said Nursi, hapisten sonra Emirdağ’da 3-4 sene kadar kalmış ve sonra Isparta’ya yerleşmiştir. Orada ikametgahı olan dershanede kalmıştır.

Önceki dönemlere göre Bediüzzaman ve talebelerinin üzerindeki basının bir oranda gevşemesi Demokrat Parti’nin kendini göstermesiyle olmuştur.

DP’nin kuruluşuna zemin hazırlayan ve “dörtlü takrir” olarak bilinen bir önerge 7 Haziran 1945’te CHP Meclis Grup Başkanlığına sunuldu. Dörtlü Takrir’i imzalayanlar; İzmir Milletvekili Celal Bayar, Aydın Milletvekili Adnan Menderes, İçel Milletvekili Refik Koraltan ve Kars Milletvekili Fuat Köprülü’dür. Dörtlü Takrir, CHP içinde ıslahat yapılmasını isteyenlerin bir çeşit siyasi ültimatomu niteliğindeydi. Takrir’de, “milli hâkimiyetin tek tecelli yeri olan TBMM’de hakiki bir murakabenin sağlanmasını, demokratik müesseselerin serbestçe doğup yaşamasına engel olan ve anayasanın halkçı ruhunu tekid eden bazı kanunlardan değişiklik yapılması ve parti tüzüğünde yine bu maksatların icap ettiği şekilde yer alması gerektiğidir.

Bediüzzaman takriri imzalayan ve CHP’nin keyfiliğine son vermek isteyen bu davranış sahipleri ile ruhen ve zaman zaman fiilen alakadardır. Yıllar süren mukaddes metinlerin Anadolu coğrafyasında zihinlerde ve akıllarda dolaşması ortamı yumuşatmış Demokrat Parti’nin kuruluşu ülkeye büyük bir meltem ve rahmet rüzgarı estirmiştir.

Ocak ayının karlı bir kış günüydü. Afyon’dan dondurucu soğuk içinde bir akşam karanlığında hareket ederek girmiştik Emirdağ’a… Kış mevsiminin şiddet ve hiddeti Emirdağ’da da kendisini hissettirmişti. Emirdağ’a ziyaretimizin sebebi ise, Hazret-i Üstad ve Nur hizmetleri araştırmalarıydı. Bunlardan biri de, Ahmet Urfalı Ağabeyimiz’in hatıralarını almak idi...

EMİRDAĞ’I TANIYORUZ…

Sabahın erken saatlerinde kaldığım mekândan ayrılıp Emirdağ sokaklarında gezinmeye başlamıştım. Emirdağ Afyon’a bağlı olup, nüfusu yirmi bin civarında bir ilçedir. Ankara-Konya karayolu üzerinde bulunan bu ilçenin bir hususiyeti de Avrupa’da bulunan Emirdağlıların çok oluşudur. Bu nedenle de kış aylarında azalan nüfus sayısı yaz aylarında yüzbinleri aşıyormuş.

Emirdağ'ın beş beldesi ve altmışa yakın köyü bulunmaktadır. Halk geçimini tarım, hayvancılık ve göç nedeniyle Avrupa ülkelerine yerleşen fakat ilçeden halen kopmayan Emirdağlıların ilçeye kazandırdığı yatırımların ekonomik hareketlilikleriyle sağlamaktadır.
İsmi 1930'lu yıllara kadar Aziziye olan Emirdağ, sonradan mevcut ismini Emir Dede Türbesi’nin bulunduğu, iki bini aşkın rakımdaki dağdan aldığı söylenmektedir. Cumhuriyet döneminde ilçe konumuna geçen Emirdağ, Afyon’a 60 km mesafededir.

BEDİÜZZAMAN VE EMİRDAĞ

Emirdağ’ın öne çıkan en önemli özelliği, Üstad Bediüzzaman’ı bağrına basarak onu yıllarca misafir etmesidir.

Emirdağ ziyaretimizde ilçeyi konuştuğumuz Emirdağlı mahallî bir devlet idarecisi bize “Emirdağ Bediüzzaman’la ün aldı, onunla şereflendi, şan buldu. Yoksa kim tanırdı Emirdağ’ı?” diyerek hissiyatını dile getirmişti. Biz de, Emirdağlıların Bediüzzaman’ı, Bediüzzaman’ın da Emirdağlıları sevdiğini ifade etmiştik...

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN EMİRDAĞ’A NE ZAMAN GELDİ?

Yaptığımız araştırmalarda Hz. Üstad’ın 1944 yılının Ağustos ayı içinde Denizli hapsinin akabinde Emirdağ’a getirildiğini öğreniyoruz. Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin 15 Haziran 1944 tarihinde karar vererek beraat ettirdikleri Hz. Üstad bir müddet Denizli'de kaldıktan sonra aynı yılın Ağustos ayı içinde, muhafızlar nezaretinde Denizli’den Emirdağ’a gönderilir. (Mufassal Tarihçe-i Hayat, s. 978)

EMİRDAĞ HAYATINA DAİR...

"Emirdağ talebeleri, Üstadın Emirdağ'daki hayatına dâir diyorlar ki:

‘Üstad Emirdağ'da dâimî tarassud altında bulunuyordu. Açık havalarda gezmeye çıkardı. Üstadın, bahar ve yaz mevsimlerinde mutlaka kırlara çıkmak âdeti idi. Yalnız başına gider, birkaç saat kalır, sonra evine dönerdi. Kırlara çıktığı zaman, çok defa arkasından takip ettirilirdi. Bâzan bekçiler, bâzan jandarmalar takip ederdi. Hattâ bir defa arkasından kurşun attırılmış, fakat isâbet etmemiştir. Birgün, bir resmî memur, arkasından koşarak, ‘Dışarı çıkmak yasak. Başına bere koyamazsın, sarık saramazsın’ diye mütehakkimâne ve mütecâvizâne ifadeler kullanmış; Üstad da geriye dönmüştür. Bu tarz muâmeleler çoktur." (Tarihçe-i Hayat, Emirdağ Hayatı)

Emirdağ hayatı çekirdeğin toprak üzerine çıkıp artık neşvü nema bulmasıdır, Necip Fazıl’ın dediği gibi surda bir gedik açılmıştır artık rüzgar nereden eserse essin. Bin yıl İslam’ın bayraktarı olan bir millet ruhlarını yeşertecek ve maneviyatlarını düzeltecek eserlere kavuşmuşlardır. Ne kadar çekirdeği gömersen göm o toprakla müzdeviç olur ve meyvelerini verir. Hain ve din düşmanı güçler de Demokrat Parti’nin vücut göstermesi ile zoraki de olsa makul hareket etmeye başlamışlardır. Risale-i Nur geniş dairede yayılmış, üniversite ve siyaset ehli çevrelerinde okunmaya başlamıştır.

Evet Said Nursî, öyle eşsiz bir kahramandır ki bu kahramanlığını harp meydanında, mahkeme sandalyesinde müstebitlere karşı gösterdiği halde, gelin siz düşmanları ve onu yok etmek için çalışanlardan Nur’a müteveccih olanların selâmet ve kurtuluşu için el açıp gözyaşlarıyla nasıl niyaz ettiğini görünüz.

1920’lerden beri bir millet siyaset savaşları ve sövüşleri ile geçmiş istiklal harbini kazanmış bir yeni cumhuriyeti iktisap etmiş. Millet kültür, din, sanat, sosyal ilişkiler yönünden kendini ayakta tutacak reçetelerden mahrumdur ve Demokrat Parti’nin estirdiği hürriyet, adalet ve din rüzgarında birilerini yeniden cesarete getirmiş ve altmış ihtilali ile milletin en az elli yıl geleceği gaspedilmiştir. Ama yine bu milletin içinden büyük insanlar çıkıp milletin onur ve haysiyetini korumuşlardır. Osmanlı devletini Osman Bey kurmuştur, ama baciyan-ı Rum ve diğer manevi eczahaneler kurulan devletin çimentosu olmuş ve devlet büyük bir atılımla  Mondros’a kadar gelmiştir. Aynen öyle de Bediüzzaman da kurulan cumhuriyetin kuvvet-ü zahrı olmuş ihtilal denemeleri ve komplolara rağmen bu millet yoluna devam etmiş, risaleler okunmuş, millet ruhen zenginleşmiştir. Kimse onları Anadolu’nun bağrından çıkaramaz.

Evet Said Nursî, gayet câmi’ bir istidada mâlik bir zattır. Bu istidatların hepsinde çok ileri gitmiştir. Cüz ile küllü, âfakın en geniş dairesi ile enfüsî dairesini, mesela zerre ile samanyolunu beraberce dikkatle tetkik eder, onlardaki envar-ı tevhidi görür, gösterir ve ispat eder. Bir yandan âlem-i İslâm ve insaniyete uzanan küllî hizmet-i imaniye ile meşgul, bir yandan inziva hayatı geçirerek kalem-i kudretin mektubatı olan fıtratın antika eserlerini, sanat-ı İlahiyenin mu’cizelerini temaşa ve tefekkür ile kitab-ı kâinatı mütalaa eder ve böylece her gün bu müteaddid ulvi vazifeleri yaparak marifet-i İlahiye ve huzurun nihayetsiz ezvak ve envarında terakki eder.

İşte bu halet-i ruhiye ve ahval-i kudsiye Üstadın hayatının her safhasında müşahede edildiği gibi Emirdağ’da geçirdiği hayatı da hep bu mezkûr mana ile doludur. Lâhikalardaki mektuplarda bir derece beyan edilmişse de nâkıstır. Bu Tarihçe’de ancak denizden bir katrecik ile iktifa edilmiştir. (Mufassal Tarihçe-i Hayat)

Emirdağ hayatında artık dava kamusallaşmıştır. Bir tek Bediüzzaman değil birçok insan koşmakta ve birlikte yol almaktadırlar. Emirdağ hayatında artık yolun çileli yolun sonu görünmüştür ama o çileli yolun zulmüne tahammül eden müstesna insanlar davayı geleceğe taşımışlardır. Nurs’un köylüsü, sabrı, duası ve ricası ile davasını kamusallaştırmıştır artık.

Eserleri telif edilmiş müellif ise çok sevdiği müşahadelerini yapmakta ve kendi cenneti hususiyesinde yaşamaktır. Hakaik-i Kur’aniye nurları olan Sözler, Lem’alar gibi eserlerini telif, tashih ve neşir ile meşgul olmakla beraber kelimat-ı kudret olan masnuat ve mevcudatı seyir ve temaşaya, kitab-ı kâinatı mütalaaya çok müştak idi. Zemin yüzünde yazılan, bahar sahifesinde teşhir edilen rahmet ve hikmetin mu’cizeli eserlerini, eşcar ve nebatat ve hayvanattaki sanat-ı İlahiyenin hârikalarını, simalarında parıldayan tevhid sikkelerini okumaya ziyadesiyle meftun idi. Böylece hakaik-i imaniyenin, marifetullahın nihayetsiz ufuklarında hakkalyakîn mertebesinde kanat açıp geziyordu.

Üstad, yanına gelen gençlere de daima Nur derslerini okumalarını, zamanın ahlâksızlık tehlikelerinden sakınmalarının büyük menfaat ve saadetini onlara telkin ederek, namaz kılmalarının lüzumunu ihtar ederdi. Bu tarzdaki dersinden belki binlerce gençler intibaha gelmişlerdir.

Yine kırlarda ve yollarda rastladığı memur ve işçilere her birisine münasip ders verir, namaz kılmalarının ehemmiyetini söyler ve o zaman dünyevî meşgalelerinin âhiret hesabına geçeceğini telkin ederdi. Bilhassa bu nevi dersi “Din, terakkiye manidir” diyenlerin fikirlerinin ancak birer hezeyan olduğunu gösterir. Bilakis hem o insan için hem vatan ve millet için iman nuruna mazhar olmak, maddî-manevî saadet ve terakkiyi temin eder. Namazını kılıp istikametle hareket ettiği takdirde, dünyevî çalışma ve gayretinin âhiret hesabına geçip ebedî saadet ve nurları netice vermesi düşüncesi, ne kadar o vazifeyi iştiyakla severek yapmayı temin edeceği malûmdur.

İşte bu hakikati, bütün memurlar, sanatkârlar ve esnaf, rehber ittihaz etmeli ve bu ders, umuma telkin edilmelidir. Bu zikredilen bahis, deryadan bir katre nevinden Üstadın saymakla bitmeyen millete menfaattar hizmetinden bir cüzdür. İslâmiyet’e irtica, mü’minlere mürteci diyenlere yazıklar olsun!

Hapishanelerden ve zulümden kurtulmuş milleti ile yüz yüze gelmiş onlar arasında dolaşmış onların ruhen terakkisi için çalışmıştır. İşte Emirdağ hayatı bir davanın artık zulümle baskı ile söndürülemeyeceğini ortaya koymuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.