Bediüzzaman ve Kur’ân

Rabbimiz buyuruyor:
“Bu, yücelerden indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Öyle ise ona tâbi olun ve Allah’a karşı sorumluluklarınızın bilincinde olun ki, Onun rahmetine layık olabilesiniz.”  (1)

Yaratıcımız haber veriyor:
“And olsun ki, Kur’ân bana ulaşmışken o kişi beni Kur’ân’dan ve peygamberden saptırdı. Şeytan insanı işte böyle yapayalnız ve yardımcısız halde ortada bırakır.
“Peygamber, ‘Ya Rabbi, kavmim Kur’ân’dan yüz çevirdi’ dedi.”  (2)

Zaman ilerledikçe Allah’ın ve Resûlünün “Kur’ân’ı okuyun, Kur’an’a sarılın” gibi pekçok emri, arkaya atıldı. Veya Kur’ân’ı okumak, Kur’ân’a sarılmak mânadan lafza kaydı. Kur’ân, anlaşılmaz bir kitap olarak vasıflandı. Sadece ezberlenen, tecvidle ve güzel sesle okunan, yükseklerde asılıp saygı duyulan, çokça hatmedilen, ölülere okunan, fal bakılan, gelinlik kızların çeyizine konulan, güzel kağıtlara basılan bir kitaba dönüşerek, niçin indirildiği unutuldu.

Zaman zaman bu tehlikenin farkında olan bâzı âlimler çıktı, yeniden Kur’ân’a dönüş hareketi başlattılar. Mesela asrımızda Seyyid Kutub, Fizilali’l-Kur’ân’ı yazarak, Müslümanları yeniden Kur’ân’ın gölgesine dâvet ediyordu. Türkiye’de de Mehmet Âkif (1877-1936) Hüseyin Kâzım Kadrî (ö. 1934) gibi değerli âlimler, nazarları yeniden Kur’ân’ın manasına çekmeye çalıştılar. Meselâ Mehmet Âkif, Kur’ân’ın fal bakmak ve ölülere okunmak için inmediğini, doğrudan doğruya Kur’ân’dan ilham alıp, İslâmı asrın idrakine söyletmek gerektiğini haykırdı.

Asrımızda çoklarınca fark edilmese veya yanlış bilinse de, Kur’ân’a dönüş önderlerinin başında gelen âlimlerden önemli bir isim, Bediüzzaman Said Nursî’dir (ö.1960). Küçük yaşından beri Kur’ân’la iç içe olan Bediüzzaman, daha öğrencilik yıllarında, Kur’ân’ın lafzından çok manasının ve hakikatlerinin  korunması gerektiği tespitini yapmıştı. Bunu kendisi şöyle ifâde eder:

“Molla Said günde bir iki cüz okumak suretiyle Kur'ân'ı ezberlemeye başladı. Her gün iki cüz ezberlemekle, Kur'ân'ın mühim bir kısmını hıfzına aldı, fakat kalbe doğan iki sebeple tamamlayamadı:
Birincisi: Kur'ân'ın çok sür'atli okunması bir hürmetsizlik olmasın diye;
İkincisi: Kur'ân hakikatlarını korumanın daha çok lüzumu var diye kalbine gelmiş. Onun için Kur'ân hakikatlarının anahtarı olacak ve şüphelere karşı onu muhafaza edecek ve karşı koyacak hikmet ve İslâmî ilimlerle ilgili kırk risâleyi iki senede hıfzına aldı. Her gün bir parça ezberden okumak suretiyle, hepsini üç ayda ancak devrediyordu.

Onun daha küçük yaşta ilham sonucu tespit ettiği bu konunun ne kadar önemli olduğu sonraki yıllarda açıkça görüldü. Bediüzzaman, Van'da Vâli Tahir Paşanın konağında iken eski bir gazeteden o tarihte İngiliz Sömürgeler Bakanı ve Müslüman düşmanı olan Lord Gladiston’un Lordlar Kamarası'nda eline Kur'ân'ı alarak, “Bu Kur'ân Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe  biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp etmeli, bu Kur'ân'ı onların elinden almalıyız. Veya onları Kur'ân'dan soğutmalıyız” şeklinde bir sözünü okudu.

Lord Gladiston, İngiltere’de Sömürgeler Bakanlığı yapmış, 1880 yılında genel başkanı bulunduğu Liberal Parti iktidara gelince başbakanlık görevinde bulunmuş bir isimdir. Gladiston, başbakan olduktan sonra Müslüman-Türk düşmanlığını artırarak sürdürmüştür. O dönemi yaşamış zâtlardan Mehmet Ârif Bey (ö. 1897) Gladiston’un sözünü şöyle verir; “İngilizlerin meşhur hatîbi  ve Müslümanların düşmanı başbakan Gladiston, bir cemiyette bir defa yaptığı bir konuşmada demişti ki: ‘Kur’ân’ın vücudu bâki oldukça Müslümanların kökü kesilmez, dünyayı bozmak için yalnız bu kitap yeter.’ Herifin bu sözü, İngilizlerin mutaassıb önderleri yanında bir hikmet prensibidir. Bütün Avrupalılar ancak Kur’ân aleyhine hücum ediyorlar.”

O dönemde yaşayanlardan Ahmet İhsan ise Gladiston’nun sözünü, “Türkler bu kitapla yürüdükçe, medeniyete zararlıdır” şeklinde nakleder.
Muhammed Cemil Ziynû, “Bu Kur’an var olduğu sürece, Avrupa, Müslüman Doğu’ya hâkim olamayacaktır” şeklinde nakleder.
Kâzım Karabekir de “Bu Kitap yeryüzünde kaldıkça Batak katliamı gibi vahşetler dünyadan eksik olmaz” şeklinde nakletmiştir.
Batak Olayı, 1876'da Bulgar isyanı sebebiyle yaşanmış, bir çok Hıristiyan öldürülmüştü. Gladiston, bu sözü sebebiyle İngiliz Başbakanı D’Izraili tarafından azarlanmıştı.

Görüldüğü gibi, Gladiston’un sözü ile ilgili farklı rivâyetler vardır. Fakat hepsinde ortak nokta, Kur’an karşıtlığı; Kur’an’ın Müslümanlar için büyük bir güç kaynağı olduğudur. Kanaatimize göre onun sözü Bediüzzaman’ın naklettiği gibi değildir. Bu ifade, ya gazetenin yorumu, veya Bediüzzaman’ın yorumlu olarak yaptığı bir nakildir. Diğer bir ifadeyle mânâ ile nakildir.

Gazetede okuduğu bu haber, İslâm'a hizmet için yerinde duramayan genç Said'e çok dokundu; ruhunda kuvvetli bir niyet, bir feveran, bir gayret uyandı; bu düşüncenin sevkiyle “Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez mânevî bir güneş hükmünde olduğunu, dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim” diyerek, Kur’an’ın bir mu’cize olduğunu ispat edip her tarafa neşretmek ve kâfirleri tam susturmak istedi.

Bundan sonra onu Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez hakikatlerini savunmak için çareler ararken, kitaplar yazarken, konuşmalar yaparken görüyoruz. 2010 yılının Kur’an’ı Anlama Yılı” olması münasebetiyle, “Bediüzzaman ve Kur’an” başlığı altında kaleme alacağımız yazılarımızda, Bediüzzaman’ın bu yoldaki faaliyetini, verdiği mücadeleyi tarihi seyri içerisinde kronolojik olarak ele alacağız. Ayrıca onun Kur’an ilimlerine yönelik görüşlerini “denizden bir kabarcık” “okyanustan bir damla” nispetinde sizlere aktarmaya çalışacağız. Gayret bizden, yardım ve hidayet Allah’tandır.

DİPNOTLAR:
1-En’am Sûresi, 6:155.
2-Furkan Sûresi, 25:29, 30.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
14 Yorum