Mehmet ERDOĞAN

Mehmet ERDOĞAN

Bediüzzaman, partiler ve ehven-i şer kavramı

BÖLÜM:I

Bedizzaman yaşadığı devirlerin olaylarını; ‘’daha az zararlı’’ anlamına gelen ‘’ehven-i şer’’ ölçüsü ile değerlendirmektedir. ‘’Hayr-ı mahz’’ denilen ‘’mükemmel’’in tatbik edilemediği durumlarda daima bu ölçüyü uygulamaktadır. Hatta dünyadaki cereyanlara da aynı perspektiften bakmaktadır. Bu; iki zararlı pozisyondan, daha az zararlı olanının tercih edilmesidir. Böyle bir pozisyonda tercih edilebilecek ikinci bir alternatif yoktur. Zira ’’ehven-i şer’’ durumundaki oluşumun tercih edilmemesi; daha büyük şerrin tercih edilmesi anlamına’’ geleceğinden bu ölçü ile hareket edilmesi bir zaruret ve mecburiyettir.
 
Aslında bu husus ‘’Hayr-ı kesir için şerr-i kalil kabul edilir’’ kaidesince, sadece siyasi konularla sınırlı bir konu olmayıp; Meşiet-i İlahiye denilen ‘’Adetullah’’ kanunlarında da tatbik edildiği açıkça görülebilen bir husustur. Şerr-i mahz olan şeytanların halk edilmesi, şer gibi görünen ateşin, yağmurun yaratılması, kangren olan bir parmağın kesilmesindeki hikmetler hep ehven-i şer ölçüsünün tatbikatıdır. Şayet bazı insanların cehenneme gitmemesi için şeytanlar ve şerler yaratılmamış olsaydı, insanların terakki etmesi diye bir şey olmayacaktı. Çünkü insanlardaki kabiliyetler şeytanlarla ve şerir olan şeylerle yapılan mücadele neticesinde inkişaf etmektedir. Su-i ihtiyarıyla bazı insanların yağmurdan ve ateşten zarar görmemeleri için yağmur ve ateş yaratılmamış olsaydı, bunların yaratılması ile meydana gelen sayısız menfaatler ve hayırlı işler olmayacaktı. Şayet kangren olmuş parmak kesilmeseydi, el hatta kol kesilecek ve daha büyük bir şer meydana gelecekti. Örnekler daha da çoğaltılabilir. Demek istediğimiz husus, Bediüzzaman’ın bu prensibi kendi kafasından ortaya koymuş olmadığıdır. Bu bir şablondur. Bütün zamanlarda ve karşılaşılan tereddütlü olaylarda kullanılabilecek niteliktedir.

Kanaatimce Risale-i Nur faaliyeti ile meşgul olanlar arasında meydana gelen ihtilafların başında bu konunun anlaşılamaması gelmektedir. Bilhassa siyasi tercihler noktasındaki kargaşanın temel sebebi budur.

‘’Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver'e, Venizelos ile beraber Said Halim'e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir" ifadesinden ve ‘’Gâvurlardaki iki cereyanları nasıl görüyorsun?" sorusuna verdiği "Şimdilik biri necis, biri encestir. Tâhir-i mutlak yalnız desâtir-i İslâmiyettir." "Öyleyse iki cereyana da lânet!" "Evet. Lâkin bize bulaşmış olan encesin temizliği hesabına, onun izalesine çalışan necise, necis demekle onu da kendimize sıçratmak, maslahat olmasa gerektir. Meselâ, bir hınzır seni boğuyor. Bir ayı da onu boğuyor. Ayının bağrına dürtmekle kendine musallat etmek, akıldan ziyade cünundur’’ şeklindeki cevabından; ayrıca vasiyeti mahiyetindeki son mektubunda belirttiği; ‘’Kardeşlerim; hastalığım pek şiddetli. Belki, pek yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan menedileceğim. Onun için benim nur ahiret kardeşlerim, ‘’ehvenüşşer’’ deyip bazı biçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler, daima müsbet hareket etsinler. Menfi hareket vazifemiz değil’’ şeklindeki uyarılarından bu husus gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Yani; Antranik-Enver; Venizelos-Said Halim; necis-ences, hınzır –ayı karşılaştırmaları; tercih edilecek taraf konusunda tereddüde mahal bırakmamaktadır. Risale-i Nur prensipleri açısından kesin olan bu durum; istişari müzakereler ve kararlarla değiştirilmeye de müsait değildir. Çünkü konu yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir şekilde ifade edilmiş ve uygulaması yapılmıştır. Bu durumda müzakere ve istişare edilecek husus ehven-i şer konumundaki organizasyonun hangisi olduğu hususudur. İktidar olma bir güç elde etme olduğuna göre, bu güç hangi siyasi partinin elinde olmalıdır? Diğer bir ifade ile, bu güç hangi partinin elinde olursa ‘’daha faydalı’’ veya ‘’daha az zaralı’’ olur? Müzakere edilecek husus,bu soruların cevabının bulunması yönünde olmalıdır. Aksi takdirde bu güce ulaşması, yani iktidar olması mümkün olmayan küçük siyasi partiler arasında tercih arayışı abesle iştigaldir. İşte Bediüzzaman’ın siyasi olayları ve partileri değerlendirme ve partiler karşısındaki tavrını belirlemedeki kıstası budur. Mevcut partiler tablosundan birisine destek ve rey vermesinin, diğerlerine karşı tavır koymasının gerekçesi de budur. Ancak Onun destek verdiği siyasi parti veya şahıslara; ne geçmişte, ne de daha sonra angaje olduğu söylenemez. Ayrıca bunda şahsi bir beklenti ve menfaate yönelik bir amacı da olmamıştır. Yani kendi hizmet ekolünü müstakil tutmuş ve hiçbir cereyana angaje olmadan, tavır ve hareketlerini kendi inisiyatifiyle belirlemiştir.

Padişahlık ve meşrutiyet dönemlerinde, bu uygulamanın pek çok örneği bulunmaktadır. Bu husustaki detaylı açıklama, yayınlanmış olan ‘Bediüzzaman ve Siyaset’’ adlı kitabımızda yapılmıştır. Bu bakımdan fazla teferruata girmeden günümüzün siyasi olayları karşısında nasıl bir yol izlenmesi gerektiği hususuna açıklık getirmeğe çalışacağız.

Bediüzzaman’ın, çok partili döneme geçildiğinde de, bu tavrını aynen sürdürdüğü görülmektedir. Bu gelenek Onun vefatından sonra da talebeleri tarafından bazı fireler olsa da, ana hatları ile devam ettirilmiştir. Ancak son yıllarda, Risale-i Nur adına şahsi ve özel kanaatlerin, birtakım zorlamalı tevillerle Risale-i Nur’un görüşü gibi gösterilmeğe çalışılması, bu prensibi yörüngesinden farklı bir mecraya taşımıştır. Kişilerin kendi görüşleri bizi ilgilendirmiyor. İsteyen istediği gibi düşünmekte ve hareket etmekte elbette ki serbesttir. Fakat bu durumun, ‘’Bediüzzaman’ın tarzı ve prensipleri’’ olarak lanse edilmesi; işin mahiyetini tabii ki değiştirmektedir. Çünkü söz konusu olan husus; Risale-i Nurlardaki gerçeklerin saptırılması ve çarpıtılmasıdır. Bediüzzaman’ın bu konularda prensip halinde uyguladığı temel ilke; vatan, millet ve din için zararlı olan ve tehlike arz eden cereyan ve siyasi teşekküllere karşı; onların iktidara gelmelerini engellemek maksadıyla, daha az zararlı pozisyondaki, iktidar alternatifi bir oluşuma ‘’ehven-i şer‘’ olarak destek vermektir.

Bu oluşum, isim ve şahıs olarak değişebilir. Bu yapılanmanın genel vasıfları ise; dine düşman olmamak, dine saygılı olmak, siyaseti dinsizliğe ve ırkçılığa; dini de siyasete alet etmemektir. Ayrıca millet ekseriyetinin destek ve teveccühüne de mazhar olmaktır. İktidar şansı olmayan ve daha büyük zararlı teşekküllerin iktidar olmasına engel olamayacak durumdaki küçük partilerin-ideal yapıda da olsa- tercih edilmesi bu prensibe aykırıdır. Uygulanması gereken strateji budur. Yani partiye rey ve destek vermedeki tercih kriteri; ‘’demokrat misyon’’ değil; ‘’ehveni şer’’ ölçüsüdür.

Tabii ki tercih edilen siyasi parti de, diğerlerine göre daha demokrat olma özelliği zaten vardır. Mevcut partiler içerisinde daha demokrat olan hatta en demokrat olanı bulabilirsiniz. Ancak bu siyasi parti ehven-i işer konumunda değilse, tercih bir anlam taşımaz. Zira tercih, iktidara aday durumundaki partiler arasında yapılacaktır. Çünkü memleket, din ve vatan açısından faydalı veya zararlı olabilme bu gücün kimin elinde oluşu ile ilgilidir. Bu durumda diğer küçük partilerin tercih edilmesi, iktidar için tehlike teşkil eden partilerin engellenmesine değil aksine onlara yardım etme anlamına gelecektir. Onun için bu noktada ‘’Bediüzzaman’ın tercih ettiği siyasi organizasyonun demokrat olma özelliği yok mudur?’’ şeklinde bir soru akla gelmemelidir. Zira ‘’ehven-i şer’’ kavramı içersinde alt birim olarak bu kavram zaten vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
11 Yorum