Batı ve Doğu ayetleri

Şarkta devlet adamlarımız içinde hem salahat yani dindarlık hem de adaleti gözeten ve istibdattan kaçınabilen çok az isim vardır. İki elin parlaklarını geçmez.   Bir çırpıda, salahat ve şura esasıyla bezenmiş günümüzden bazı isimleri vermek istiyorum. Sudan eski devlet adamlarından Suvaruzzeheb bunlardan birisidir. Numeyri’yi devirmiş ama kurtarıcı sıfatıyla ömür boyu iktidarda kalmayı düşünmemiştir. Kendisi iktidar zahidi olarak çok partili sistemin önünü açmış ve hemen akabinde bir kenara çekilmiştir. Bir kenara çekilmesi söz gelimidir. Akabinde Afrika’ya yönelik olarak bir yardım teşkilatı kurmuş ve onun başına geçmiştir. Afrika’da cirit atmış ve  Hıristiyan misyonerlerle yarışmıştır.  Asker kökenli olmasına rağmen onun gibi, hırssız, garazsız ve ivazsız bir sivil yönetici bulmak bile zordur. Bir başkası ise Burgiba’nın başbakanlarından olan Muhammed Mzali’dir. 
Burgiba’nın otoriterliğine ve adaletsizliğine karşı çıkmış ve Tunus’un Arap ve İslam kimliğine sahip çıktığı için Burgiba’nın hışmına uğrayan başbakanlardan olmuş ve sonuçta soluğu Fransa’da almıştır.  Cezayir’de de benzeri liderler çıkmıştır. Bunlardan birisi Şadlı Bin Cedid’tir bir diğeri de başbakanlarından Abdulhamid İbrahimi’dir.  Bu ikisi Gazali ve Karadavi gibi ulemayı sahip çıkmış ve himaye etmişlerdir. Hatta Muhammed Gazali Cezayir laikleri tarafından Şadlı Bin Cedid’in himayegerdesi (protégé ) olarak suçlanıyor veya tanımlanıyordu.  Gerçekten de Konstantin İslam Üniversitesi Rektörü Ammar Talbi Muhammed Gazali’yi ilmi kurulun başından çekmek isteyince yine kendisine Abdulhamid İbrahimi siper olmuş ve sahip çıkmıştır.

Muhammed Gazali, ‘Arap ve İslam toplumlarında Siyasi Bozukluk’ üzerine bir eser telif etmiştir. Burada İslam dünyasındaki istibdadın yaygınlığına temas etmekte ve bunun nedenleri ve çareleri üzerinde durmaktadır.  Bu kitabında bazı tartışmalı hususları da gündeme getirmiştir. Mesela Batı’daki çoğulculuk veya çok partili sistemi veya demokrasiyi mesalih-i mürsele namına kabul etmiştir.  Çoğulculuğu veya demokrasiyi ideolojik değil teknik bir mesele olarak görmektedir.  Bir de aynen Bediüzzaman gibi Müslüman yöneticiler arasında muttaki ve salih kimselerin azlığına temas etmektedir. Kitabının bir yerinde şöyle yazar: ”İslam’ın siyasi tarihinde milletler içinde muttaki ve salih yöneticilerin oranı çöldeki su miktarından daha azdır. Milletlerin mukadderatına hakim olan kimseler mahir yol kesiciler olarak şan ve şöhret hırsızlığı yapmışlar ve biçare insanların enkazı üzerine cah ve makam ve zorbalık inşa etmişlerdir (Muhammed Gazali, El Fesad es Siyasi fi’l Müctemaat el Arabiyye ve’l İslamiyye, Nahdatu Mısr, s: 123).

Ömer Bin Abdulaziz gibi çöldeki vaha gibi nadirattan olan kimseler ise hem muttaki hem de devlet işlerini mükellef oldukları gibi danışma kurulları üzerinden tedvir etmişlerdir.  Demek ki takvasızlığın önemli göstergelerinden birisi istibdat ve infiratçı tutumlardır.  Siyasi takvanın önemli göstergelerinden birisi yönetimi paylaşmak ve şura prensibini işletmektir.  Bunun ötesi düşünülemez.  Takvasızlık ve salahiyetin azlığı nedeniyle İslam dünyasında istibdadın kökleşmesine ve yoğunluğuna şahit olmaktayız. Muhammed Gazali’nin dikkati çektiği gibi, Batı’da ise durum farklıdır.  ‘Batı Ayetleri’ başlıklı bir yazımızda bu konuya temas etmiş ve ezcümle şu tespitte bulunmuştuk :”  Hadisler ışığında Macid Arsan Geylani, Müslümanların Batı’dan öğrenecekleri veya ibret alacakları olumlu yönler olduğuna işaret ediyor (Hakeza Zahara Cilu Selahaddin, s: 409, Daru’l Kalem). Daha doğrusu hadisler beş madde halinde bunları ortaya koyuyor. Müslim, Sahih’inde ve Ahmed Bin Hanbel Müsned’inde Müstevred Kureşi’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Müstevred Kureşi, Mısır fatihi Amr İbnu’l As’ın yanında “Kıyamet koptuğu sırada Batılılar insanların ekserisi ve en kalabalığı olacaktır...” diyor.

Bunun üzerine Amr İbnu’l As: “Ne dediğinin farkında mısın?” diye mukabele ediyor. Müstevred el Kureşi devam ediyor: “Ben Resulullah’dan duyduğumu aktarıyorum..” Bunun üzerine Amr İbnu’l As: “Öyleyse devam et” diyor. Müstevred rivayetine devam ediyor: “Onların dört (başka rivayetlerde beş) önemli sıfatı ve hasleti vardır. Fitne ve kargaşa döneminde en metanetli insanlardır. Müsibetten sonra hemen toparlanırlar ve hamle gücünü yeniden kazanırlar. Yeise düşmezler. Darbe yediklerinde hemen mukabeleye geçerler. Fakir, yetim ve zayıfları gözetirler ve onlara karşı hayırlıdırlar. Krallarının istibdadına ve zulmüne engel olurlar...” Günümüzün diline uyarladığımızda özellikle Avrupalılarda gördüğümüz hasletler ve kriterler övülüyor. Bu kriterler arasında en fazla dikkat çeken sosyal güvenlik prensipleri ve yöneticilerin zulümlerine engel olmalarıdır.”

Gazali neden Müslüman yöneticilerin dindar olmadıklarının sosyolojik analizine girmemiştir. Sadece bu meseleye işaret ve temas etmiştir.  Bediüzzaman ise bunun bir analizini yapmıştır ve aşağıdaki gibidir:”  Şimdiki Hıristiyanlık dini ise, velediyet akidesini kabul ettiği için, vesait ve esbaba tesir-i hakikî verir. Din namına enâniyeti kırmaz; belki "Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın bir mukaddes vekili" diye, o enâniyete bir kudsiyet verir. Onun için, dünyaca en büyük makam işgal eden Hıristiyan havasları tam dindar olabilirler. Hattâ Amerika'nın esbak Reis-i cumhuru Wilson ve İngilizin esbak Reis-i Vükelâsı Lloyd George gibi çoklar var ki, mutaassıp birer papaz hükmünde dindar oldular. Müslümanlarda ise, öyle makamlara girenler, nadiren tam dindar ve salâbetli kalırlar. Çünkü gururu ve enâniyeti bırakamıyorlar. Takvâ-yı hakikî ise, gurur ve enâniyetle içtima edemiyor. 

Evet, nasıl ki Hıristiyan havassının taassubu, Müslüman havaslarının adem-i salâbeti mühim bir farkı gösteriyor; öyle de, Hıristiyandan çıkan filozoflar dinlerine karşı lâkayt veya muarız vaziyeti alması ve İslâmdan çıkan hükemaların kısm-ı âzamı hikmetlerini esâsât-ı İslâmiyeye bina etmesi, yine mühim bir farkı gösteriyor.  Hem ekseriyetle zindanlara ve musibetlere düşen âmi Hıristiyanlar, dinden medet beklemiyorlar. Eskiden çoğu dinsiz oluyordular. Hattâ Fransa'nın İhtilâl-i Kebîrini çıkaran ve "serseri dinsiz" tabir edilen, tarihçe meşhur inkılâpçılar, o musibetzede avam kısmıdır. İslâmiyette ise, ekseriyet-i mutlaka ile hapse ve musibete düşenler, dinden medet beklerler ve dindar oluyorlar. İşte bu hâl dahi mühim bir farkı gösteriyor.”

Allah diyarlarımızı çöl içindeki vaha gibi değil,  cenneti asa baharlara tebdil etsin. Cenneti asa baharlar da ancak salih ve muttaki idarecilerle kaimdir.  Allah ümmeti ve yöneticilerini  siyasi takva ve kemal mertebesi olan  şura esası üzerine buluştursun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum