Baharın selamı var

Bu yazıyı Cizre'de yazıyorum. Şehri ikiye ayıran Dicle'nin kenarında bir çay bahçesinde. Nursi'nin psikobiyografisini yazmak için, doğduğu köyden başlayarak yaşadığı, eğitim gördüğü, uğradığı beldeleri dolaşıyorum günlerdir. Sıra Cizre'de. Kırmızı Medrese'de medfun Ahmed-i Cizri'yi ziyaret ediyorum.

Cizre'de elektrik bir gündür kesikmiş. Dicle'ye inmiş, gökyüzünü seyrederken elektrik geliyor. Ben üzülüyorum, başkalarıysa seviniyor. Hayat böylesine garip işte. Aynı şey bazılarında sevinç bazılarında üzüntü uyandırabiliyor.

Üzüntüm kısa sürüyor. Yeniden kesiliyor elektrik. Yapay lambalar sönüyor, sesler kısılıyor. Sanki nefesler tutuluyor. Gökyüzünün kandilleri parıl parıl parlıyor. Salkım saçak yıldızlar nehrin yüzeyine değiyor sanki. Nehirdeki kurbağa sesleri kâinatın şarkısına kendi melodileriyle katılıyor.

Baharı en yoğun Cizre'de hissediyorum. Yüzyıllar öncesinden bir beyitiyle baharın selamına karşılık veriyor Ahmed-i Cizri: "Senin temaşana, hüsnüne, herkes her yerden koşup gelmiş. Senin cemalinle nazdarlık ediyorlar." Yerden ve gökten varlıklar Mutlak Varlık'ın güzelliğinin tecellisini temaşaya durmuşlar. Yıldızlar salkım saçak olmuş da gözlerini dünyaya dikmişler. Onlar da dünyanın neşesine katılmışlar. Yerden otlar bunun için bitmiş. Ağaçların dallarında tomurcuklar bu yüzden uzatmışlar başlarını hayata. Rüzgâr bunun için esiyor püfür püfür. Dicle bunun için uzanıyor toprağın bağrına.

Elektrik yeniden geliyor. Dicle'nin üzerine ışık hüzmeleri düşüyor bu sefer. Yapay da olsa nehrin yüzü başka bir güzellikle donanıyor. Sonra gecenin en önemli olayı zuhur ediyor: Ay doğuyor! Gecenin en güzel selamı ışıklarını Dicle'ye döküyor.

İçimde uyanan tatsız bir duygu, baharı yazmayı zorlaştırıyor. Gözümün önüne kırık kalpler, hüzünlü yüzler, acılı hayatlar geliyor. Yaşamanın tadını kaybetmiş, hiçbir şeyden zevk alamaz insanlar için bahar kışa dönmüşken; bahardaki neşeyi anlatmak garip bir suçluluk uyandırıyor içimde. Bahar, hepimiz için bahar olacaksa bahardır.

Bir cümle yardımıma koşup zihnimi aydınlatıyor. "Bir vakit esaretimde dağ başında..." diyor Nursi. Bu cümlede duruyorum. Duruyor ve düşünüyorum. Esaret altında ve dağ başında, yalnız ve gurbette bir insan ne yapar? Baharın selamını nasıl alır? Ahlarla vahlarla durumuna dövünür mü?

"Azametli çam ve katran ve ardıç ağaçlarının heybet-nüma suretlerini, hayret-feza vaziyetlerini temaşa ederken pek latif bir rüzgâr esti"; her şeye rağmen yapılacak olanı söylüyor cümle: "Esaret" altında iken dahi O'nun sanatını temaşa etmek. O'nun sanatını temaşa edenleri de temaşa etmek.

Zihnimiz sorunların, dertlerin, tasaların esaretinde olsa da, kalbimiz hayatın tadını çoktandır unutsa da, içimizi endişeler, kaygılar, acılar doldursa da; baharın selamına kulak verebiliriz yine de. Çünkü hayat gibi bahar da zevk almamız için var değil ki. Bahar, tefekkür ve temaşa zamanı. Sevinçli kalpler de, hüzünlü kalpler de tefekkür edebilir. Belki ikincisi daha da fazla.

"İçimde hiçbir istek yok ki baharı temaşa edeyim." dememeli insan. "Bedenim yorgun ve bitkin, dışarı çıkacak takatim yok." da. İnanın, hüzünlü kalplerin hissedeceği derinliği başkaca kalpler hissedemez. Yaşadığımız acıların kalbimize açtığı derinlik anlayabilir ancak baharın selamını.

"Hiçbir şeyden tat alamıyorum." demeyi bir kenara bırakıp çok zor da olsa kırlara uzanmalı. Yürümeli, yürümeli, yürümeli. Çiçekleri koklamalı. Çimenlere uzanmalı. Hayır, bunları yapmanın bize zevk verip vermediğini bir kenara bırakıp önemsememeli.

Varsın, zi hnimiz dertlerle değirmen taşına dönüşmüş olsun. Bizim yerimize ağaçlar nasıl da neşeliler. Elleriyle semaya uzanmışlar. Çiçekler nasıl da tebessüme gark olmuşlar. O'nun isimlerinin tecellisiyle neşeyle zıplayan bir çocuk gibiler. Sinekler gibi uçan hayvanlar nasıl da sırtlanmışlar O'nun sanatını; kanat çırpıyorlar oradan oraya.

Biraz zor olsa da, çok çok zor olsa da; derdin ve tasanın içinde boğulsak da, baharın selamına kulak vermeli. Kalplerimize bakmalı. Nasıl da kimi zaman neşeyle kimi zaman acıyla dolup taşıyor. İkisi de O'nun isimlerinin tecellisine mazhar olma hali. Başka varlıklardan farkımız da bu olmalı.

Tamam, hayat ağır geliyor. Zaten bunun için bahar kucak dolusu selam getirmiyor mu bize? Zevk alıp almadığımıza, içimizin acıyla ve hüzünle dolup dolmadığına aldırmadan baharın getirdiği selamı alıp karşılık vermeli. Hüzünlü bir kalp buna hiç engel olmamalı.

Dicle'nin kenarında Cizre'deki baharın selamını alırken bir imge daha düşüyor muhayyileme. Bir odanın penceresinden buğulu bakışlarını bahçeye salmış, dalıp gitmiş. Uzak kıtadaki gurbetini tefekkürle taçlandırmış. Kim olduğunu yazmama gerek var mı? Siz onu benden daha iyi biliyorsunuz.
Zaman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum