Avâm lisânıyla nefsime diyeceğim. Niçin avâm lisânı?

Avâm lisânıyla nefsime diyeceğim. Niçin avâm lisânı?

Birinci Söz hakikaten bir ‘inci’ söz. Çok sırları saklıyor satırlarında hatta kelimelerinde. Her okuyan ve muhatap olanın âleminde faklı izdüşümler ve manalar açılıyor. Üzerinde defalarca düşünmek ve tefekkür ufuklarında gezinmek gerekiyor. Her okuyuş ayrı bir lezzet, farklı bir mana iklimine sokuyor bizleri. Hem de Risale-i Nur Külliyatının kalb ve ruhumuzda tesir-i aziminin mukaddemesidir Birinci Söz. Onunla O’na açılıyor pencereler. Elbette Birinci Söz üzerine çok farklı tefekkürler ve izahlar yapılabilir.

Birinci Sözün girişindeki “Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim. ” cümlesi özellikle dikkatimi çekti. Hâlbuki Üstadımız Yirmi Birinci Söz’de namazdan usanan nefsine şöyle sesleniyordu.“Madem nefsim emmâredir. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyleyse nefsimden başlarım.”diyerek, nefsi için şu tespitlerde bulunuyordu.”Ey nefis! Cehl-i mürekkep içinde, tembellik döşeğinde, gaflet uykusunda, söylediğin şu söze mukabil…”devam eden ikazların başlarında da “Ey bedbaht nefsim… Ey şikemperver nefsim… Ey sabırsız nefsim… Ey sersem nefsim… Ey dünyaperest nefsim…  (Sözler,2004,s:424)”

Evet, madem nefsimiz emmâredir. Kötülükleri ister. Cehl-i mürekkep içinde, tembellik döşeğinde ve gaflet uykusundadır. Bedbaht, zavallı ve kötümserdir. Şikemperver, boğazına düşkün ve oburdur. Sabırsız, aceleci ve sersemdir. Dünyaperest yani dünyaya taparcasına düşkündür. İşte Üstad Bediüzzaman Birinci Söz’de avam lisanı ile bu nefsine söylüyor. Neden avam lisanı ile söylüyor? Nefsin nasıl bir mahiyeti var ki avam lisanı ile de olsa nasihate muhtaç?

“Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder. Hattâ, mevhum bir rububiyet ve keyfemâyeşâ hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan, dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmişse, bütün bütün gasıbâne, hırsızcasına, nimet-i İlâhiyeyi hayvan gibi yutar.(Mektubat,2004,s:678)”

İnsan nefsi Rabbini tanımak ve emir altına girmek istemiyor. Kendisinin hür ve serbest olduğunu telakki ediyor. Hatta kendine vehmi bir Rubûbiyet veriyor. Kendi keyfince, başıboş olmak istiyor. Mükâfatta en önde ve vazifede en geride durmak istiyor. Hem nefis kendinin ne kadar çabuk zayıf ve sönmeye maruz olduğunu ve çok çeşitli musibetlere müptela olduğunu, çabuk dağılan ve bozulan et ve kemikten ibaret olduğunu da düşünmüyor.

Böylece kendisini lâyemut görüyor. Bunun için de bütün lezzetlere saldırıyor ve sınır tanımak da istemiyor. Bütün hırs ve şiddet ile dünyaya atılıyor. Hubb-u dünya ile onu arzu ediyor. Ahireti düşünmek istemiyor. Sadece dünyadaki fani ve geçici hazır lezzetlere müptela oluyor. Böylece zehirli bal hükmünde olan lezzetli ve kendisine menfaatli olan her şeye atılıyor.

Nefis firavunâne kendisini yaratan ve besleyen Allah'ı unutuyor. Hayatının neticesini düşünmüyor. Kötü ahlak içinde yuvarlanıp gidiyor. Nefis, insan sarayında şeytanın casus bir veziri gibi çalışıyor. En yakınımızda, bizimle beraber ve bizimle birlikte yaşıyor. Nakıs, çaresiz, cahil ve bir o kadar da süflî. Firavun meşreptir nefis. İnatçı ve bilgiçlik taslayan bir hali vardır. İşte bu nefse Üstadımız "avam lisanıyla diyeceğim" diyor.

Demek nefis o kadar nâkıs ve cahil ki avâm lisânıyla dahi söylenecek bir derse muhtaç. O kadar noksan ki basit sayılabilecek temsillerden dahi ders alabilecek aşağı seviyede. Eğer deve kuşu gibi başını kuma sokmazsa ve firavun gibi inat etmezse küçük ikazlar dahi ona bir ders olabilir.

Yirmi Sekizinci Lem'a'daki sinek bahsindeki nefse verilen ders bu manada ne kadar ibretlidir.

"Nefsimle mücâdele ettiğim bir zamanda, nefsim kendinde gördüğü nimet-i İlâhiyeyi kendi malı tevehhüm ederek gurura, iftihâra, temeddühe başladı. Ben ona dedim ki: "Bu mülk senin değil, emânettir." O vakit nefis gurur ve iftihârı bıraktı, fakat tembelliğe başladı. "Benim malım olmayana ne bakayım? Zâyi olsun, bana ne?" dedi. Birden gördüm: Bir sinek, elime kondu, emânetullah olan gözünü, yüzünü, kanatlarını güzelce temizlemeye başladı. Bir neferin mîrî silâhını, elbisesini güzelce temizlediği gibi, sinek de temizliyordu. Nefsime dedim: "Bak." Baktı, tam ders aldı. Sinek ise, mağrur ve tembel nefsime hoca ve muallim oldu."(Lem'alar,2005,s:612 )

Evet, işte sineğin dahi ders verdiği ve muallim olduğu nefsin durumu. Belki de Üstad nefsin bu cihetine "avam lisanıyla diyeceğim" diyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.