Yıldıray OĞUR

Yıldıray OĞUR

Ankara’da siviller de var

Türkiye’de sivil toplum bugüne kadar siyaseti pek savunmadı. Hayati meselelerde hep üçüncü  yollara saptı. En demokrat zannedilen sivil aktörler bile olan biteni AKP’ye yandaş olup, olmamak üzerinden okuyup kenarda köşede kaldılar. “Sen dinci mi oldun” mahalle baskısına yenik düşenler, 2007’den beri bütün enerjilerini AKP’nin aslında demokrat olmadığını ispata harcayıp, demokrasi mücadelesinde hiçbir şey yapmayanlar. Zorlama ve steril “ama”larla söylemlerinin gücünü azaltanlar.

İşte bu yüzden bir bildiriye ayırmak istiyorum bugünkü 4000 vuruşluk yerimi. Bu sivil ses hem de Ankara’dan yükseliyor. Ankara merkezli Demokrat Yargı Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Araştırmaları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi gibi çok prestijli sivil toplum örgütleri Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişiklikleriyle ilgili “şeklen” adı atlında “esastan” inceleme yapma kararına karşı bir bildiri yayımladı dün.

Mahkemeye güneşin altındaki her şeyi kapsayabilecek “Demokratik, laik, sosyal hukuk devletine aykırı” gerekçesine sığınıp Meclis’ten çıkan tüm kararları iptal edebilme hakkı veren bu karara karşı sivil toplumdan siyasete (AKP’ye değil) gelen bu destekten yer darlığı nedeniyle kısa bir bölümü aktarmak üzere aradan çekiliyorum: (Bir sivil toplumcu olarak tavsiyem bundan sonra daha kısa bildiriler yazmaları.)

***

“1980 askerî darbesinin yarattığı vesayet sisteminde kısmi bir demokratikleşme imkânı yaratan anayasa değişiklikleri 7 Mayıs 2010 tarihi itibariyle TBMM’de kabul edildi ve Yüksek Seçim Kurulu’nun yorum/kararıyla da, 12 Eylül 2010 günü yapılması öngörülen referandumla halkın onayına sunulacak.

Yapılan değişiklikler, her ne kadar demokratikleşme açısından yetersiz de olsa, hiç değilse bir darbe anayasasından uzaklaşma imkânına zemin hazırlamakta; yargı kurumları, bir seçkinler egemenliğinden kurtarılmakta, kısmen de olsa farklı toplumsal renklerin yargıya yansıtılması imkânı yaratılmaktadır. Darbecilere karşı yargı yolu açılmakta, yargının da darbeyle ve darbecilerle kader ortaklığına son verilmektedir.

Avrupa Birliği tarafından da olumlu karşılanan değişikliklere karşı çıkan değişim karşıtı siyasi ve bürokratik iktidar odakları, yapılan değişikliklerin Anayasa’nın değiştirilemez ilkeleriyle çatışmalı olduğunu ileri sürmekte, bütün imkânlarını seferber ederek statükonun korunması için her çareye başvurmakta; bu çabalarını, öncelikle de askerî darbeler karşısında Anayasa’ya ve demokrasiye sahip çıkmak yerine genellikle sessiz ve itaatkâr bir tutum benimsemeyi tercih eden Anayasa Mahkemesi eliyle gerçekleştirmeye çalışmaktalar.

Ne var ki, bir anayasanın kendisinin demokrasi ve hukuk devletiyle çatışmalı olmasının, Anayasa Mahkemesi’nin de demokrasi-darbe ikileminde darbeden yana bir tercihte bulunduğu anlamına geleceği dikkate alınmamaktadır.

1970’li yıllarda aldığı bazı kararlardaki anayasa ihlallerine karşı bir tepki olarak, dönemin Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa Mahkemesi’nin esas denetimi yapmasının yasaklanmış olduğu, biçim denetiminin sınırlandırıldığı ve Anayasa’nın 148. maddesinde de yer alan bu açık durum görmezden gelinmek istenmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin hangi gerekçeyle olursa olsun esas denetimine başvurması, ağır bir anayasa ihlali olacaktır. Bu, aynı zamanda parlamento iradesinin gasp edilmesi anlamına geleceği gibi, yasal yollarla demokratikleşme ümitlerinin tüketilmesi anlamına da gelecektir. Esas denetimi sonucu ortaya çıkacak bir Anayasa Mahkemesi kararının ise hukuken hiçbir geçerliliğinin olmayacağı açıktır.

   ...

Anayasa Mahkemesi, değişiklikler için iptal ya da yürütmeyi durdurma kararı  vermek suretiyle ortaya çıkacak durumun siyasal sorumluluğunu üzerine almamalı; referandum yoluyla tecelli edecek yurttaş iradesinin açığa çıkmasını engelleyen bir kurum olmamalıdır.

   ...

Anayasa yapımı  siyasal bir sorundur. Anayasa Mahkemesi özgürlüklerden ve demokrasiden yana bir tavır göstermeli; Anayasa’nın 90. maddesinin ruhuna uygun davranmalı; halkın, kendi geleceğine ilişkin karar vermesi hakkına saygı duymalıdır. Siyasal sorunların çözüm merciinin ise mahkemeler değil, özgür genel seçimler ve halk olduğu gerçeği dikkate alınmalıdır.”

Taraf

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.