Anayasa Mahkemesi: Aydın ve Militan Sorumluluğu

Anayasa Mahkemesi,  fikir ve ifade hürriyetini korumayı amaçlayan bir karar verdi.

Şimdi bu kararı tartışıyoruz. Ne var ki, tartışma, hukuk zemininden ziyade siyasi zeminde ve kararı veren yargıçların kişiliğine indirgenerek yapılıyor.

Gerçekçi bir analiz için önce olayı kısaca özetleyelim.

Terör örgütü PKK, 2015 yılında Cizre, Silvan, Silopi, Şırnak, Sur gibi Doğu’daki bazı yerleşim merkezlerinde yıkıcı bir şiddet dalgasıyla isyan provası başlatmıştı.

Vatandaşın evlerini gasp eden örgüt, duvarları delerek geçişli mevziler haline getiriyor ve oradan askere kurşun yağdırıyordu.

Yerleşim yerlerine askerin girişini engellemek için yol ve meydanlarda patlayıcılarla çukurlar açan örgüt, tarihi yapıları ve camileri bile tahrip etti. İsyan çıkarmaya çalışan PKK, bunu başaramadı ama olaylarda 793 güvenlik görevlisi şehit edildi, 300 civarında sivil hayatını kaybetti.

Devlet ise, bu teröre karşı halkının can güvenliği ve medeni ihtiyaçları için gerekli tedbirleri alarak müdahale başlattı. Evlerini başlarına yıkan örgüte halk yüz vermedi ve sonunda terör örgütü önemli ölçüde etkisiz hale getirildi.

Örgütün ağır patlayıcılarla yaptığı insan katliamı, çevre ve tarih tahribini göz ardı eden akademisyenler, devletin teröre müdahalesini suçlayan bir bildiri yayınladı. Ocak 2016’da, 1128 akademisyen imzasıyla yayınlanan bu “Bildiri”de, sokağa çıkma yasağı ile devletin halkı mağdur ettiği, ancak savaşta kullanılacak silahların kullanıldığı, bunun iç ve uluslararası hukuka aykırı olduğu ifade ile “suça ortak olmayacakları” protest bir dille bildiride ifade edildi.

Bildiriyi imzaladığı için ceza alan akademisyenler Anayasa Mahkemesinde davalar açtılar. Anayasa Mahkemesi, “ifade özgürlüğünün ihlal edildiği” gerekçesiyle açılan davaları kabul etti. Tartışılan karar budur.

Dava konusu “Bildirinin” içeriğine katılıp-katılmamak ayrı bir konudur. Bildiriye çok sert tenkitler de yapabilir. Buna da müsaittir.

Devletin sokağa çıkma yasağı uygulamasını “eleştiren” akademisyenler, asker sivil öldürmekten sakınmayan, bölgeyi yaşanmaz hale getiren terör örgütüne karşı oldukça “toleranslı bir dil” kullanmışlar. Hatta bir barış masası kurulmasını, devletin teröristlerle müzakereye oturmasını istemişler. Yayınlanan “Bildiri” aydın hakkaniyetinden ve dürüstlüğünden oldukça mahrumdur. Fakat ortada “barış” telaffuz edilmekte ve  “bildiriyle” talep edilmektedir.

Düşüncenin ifade edilmesini, hukuken suç olmaktan çıkarmak, Türkiye’nin hem iddiası, hem hedefidir.

Günümüzün özgürlükçü hukuk anlayışında, sert eleştiri bir tarafa, “Şok edici” mahiyetteki fikirlerin ifadesi bile düşünce açıklama hürriyeti kapsamında kabul ediliyor. Bu görüş, doktrinde kabul gördüğü gibi, ilk derece mahkemeleri bile artık bu kritere göre, ifade özgürlüğünü koruyan kararlar verebiliyor. Anayasa Mahkemesinin böyle bir temayüle öncülük etmesi varlık sebebidir. Anayasa Mahkemesi, hakların kullanılmasında ve korunmasında en etkili denge ve denetim unsurudur.

Türkiye, yüz yıla yaklaşan çok partili siyasi hayatında, temel hakları koruyan hukuki merhaleye çok isteksiz ve direnerek geldi. “Laikliğe aykırı olarak devletin temel nizamlarını… dini esaslara uydurmak… için cemiyet kurmak” veya “propaganda yapmak” suçunu 1949’da faşist ceza kanununa monte eden sistem, kırk yıl boyunca dindar avcılığı yaparak, on binlerce soruşturma ve ceza davalarıyla din, vicdan ve düşünce özgürlüğünü kullanılamaz hale getirdi.

Bu açıdan bakıldığında Anayasa Mahkemesinin, akademisyenlerin, devleti suçlayıp örgütü görmezden gelen tavrını “ifade hürriyeti” içinde tutan kararı tarihi önem taşıyor.

İçeriğine katılmadığımız bir bildiri, terörü organize, teşvik ve tahrik etmedikçe düşünce hürriyeti kapsamında korunur. Anayasa Mahkemesinin, bu anlayışa “düşünce hürriyetini” koruyucu nitelikte bir karar verdiği görülüyor.

Türkiye büyüyecekse, adil ve bağımsız bir yargının katkısıyla büyüyebilir. Güdük ve güdümlü bir yargıyla büyük ülke olunmaz ve olunmuyor. Davet ettiğiniz sermaye bile yasama ve yürütmeden önce yargınızın güvenirliğine bakıyor.

Verdiği kararla uluslararası standartlarda demokratik bir özgürlük kriterini pratiğe taşımaya çalışan Anayasa Mahkemesi’ni, bazı üyelerinin şahsında militan ve holigan bir medya diliyle eleştirmek, linç etmeye çalışmak basın özgürlüğünün istismarıdır. Böylelerinin yapacağı en doğru hareket, ellerini yargının yakasından çekmeleridir.

“Akademisyenler Bildirisinde” yazılanlar, elbette oldukça sorunlu ifadelerdir. O bildiride, asimile bir aydın kimliği adeta kendini ifşa ediyor. İmzaladıkları bildiride, geleceğini bu ülkede arayan bir aydın sorumluğu görünmüyor.

Anayasa Mahkemesinin ifade özgürlüğünü koruyan kararı, bildiriyi imzalayan akademisyenlerin kariyerlerine yakışmayan hoyratlığına rağmen cesaret vericidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
12 Yorum