Ahmet Altan ile iman ve kuşku arasında

(Ezeli Mağluplar'dan)

Bazı cins kafalar vardır, bizim gibi normal değiller, bize benzemezler, bizim anlamakta zorlandığımız bir tuhaflıkla sıra dışıdırlar. Vasata, ortalamaya, istikamete kanaat etmezler/edemezler. Çoğunlukla uçurumlarda dolaşırlar, zirvelerde, şahikalarda.

Tecessüsleri, faninin malum sınırlarını aşıp ezelinin meçhul nağmesini terennüm etmeye başlar. Ya imanın şahikasında, ya inkarın. Şüpheye, tereddüde, acabalara tahammülleri yoktur. Anlam dünyaları, avam bir tabirle “ya hep ya hiç” şeklinde bir denklem üzerine kuruludur.

Bazı cins kafalar da vardır, arada dururlar. Arafta, ortada. Kah imanın kıyısında tenezzühe çıkarlar, kah kuşkunun veyl deresinde dolaşırlar, kah imansızlığın üşütücü ve ürperti verici yamaçlarında. Ruh dünyaları bu üç merkez arasında gel-gitler yaşar biteviye. Zikzak çizer, mütereddittir, korkaktır, ürkektir. Ezeli olgunluk ve dolgunluktan mahrumiyetin acı bedelini yaşarlar. Uçtakiler bir nebze mutludurlar, çünkü kararlıdırlar, kararlarını vermişler, muammalarını ve kördüğümlerini kendince halletmişler. Onun için şikayetleri, iniltileri, serzenişleri azdır. Feryad-ü figan koparan, çığlık atan, nara savuran, melankoli ile coşan araftakiler ve aradakilerdir daima. Yani sanatçılar.

Ahmet Altan bunlardan biri işte. Bunların içinde en sevimlisi, en zekisi, en samimisi, en içteni belki de. Bazen öyle şeyler yazar ki bu adam imanın ezeli pınarından kana kana içiyor zannedersiniz. Bazen öyle şeyler yazar ki kuşkunun pençesinde çaresizce kıvrandığını acı bir tebessüm ile seyredersiniz. Bazen de öyle şeyler yazar ki bu adam iflah olmaz, kabil-i ıslah bir ateist dersiniz. Ne acı değil mi! Karar verememek. Arada kalmak. Arafta kalmak. Zıt kutuplar arasında gel-gitler yaşamak. “Tanrıya inanmıyorum ama olmasını çok isterdim” diyor.  Kendisinden dinlemek daha güzel olur:

“…Sonra büyüdüm. İnanmanın huzurundan aklın huzursuzluğuna geçtim. O çocukluk dönemimden sonra bir daha hiç dindar olmadım, oruç tutmadım, dua etmedim, namaz kılmadım. Lise yıllarında karşımdakinin inançlarına hiç aldırmaz, herkesin korktuğu bir güçten korkmamanın tuhaf lezzetiyle diğer çocuklarla kıyasıya tartışırdım, onlar Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalışırlardı ben yokluğunu. İçinde bir vahşetle, bencillikle hatta kötülükle doğan ve ölüm gibi karanlık bir yok oluşla varlıkları sona eren insanların gelişiminde, yaşama gücü buluşunda, ahlakı yaratışında, vahşetini sınırlayışında dinin çok önemli kültürel bir değer olduğunu fark ettim. Dindar olmadım, inançlı olmadım. Hálá da değilim. Hiçbir zaman da olmayacağım herhalde. Ama din fikrini, gerçek dindarları seviyorum. Tanrı'yla ilişkim ise anlatılması çok zor çelişkilerle dolu. Varlığına inanmıyorum ama o varmış gibi hissetmekten hoşlanıyorum, annemin mezarına gittiğimde dua etmiyorum ama annemi 'ona' emanet ediyorum. Küçük bir çocukken inanmayı ne kadar sevdiysem, ilk gençliğimde de inanmamayı o kadar sevdim…” (Hürriyet 22 Ekim, 2005)

Biraz daha kurcalasa, hakikatin izini sürse, cesur olsa, zamanla birikmiş önyargılarından arınabilse, bizim gibi O da Allah diyecek. Bundan eminim. Çünkü zikri geçen tasannudan olabildiğince uzak mana yüklü satırları korkusuzca kaleme alabilen bir zeka “Allah” demeye çoktan hazırdır.

Bu kuşkulu ruh halini başta “Son Oyun”, “İsyan günlerinde Aşk”, “Yalnızlığın Özel Tarihi”, "Kılıç Yarası Gibi" olmak üzere bütün romanların da görmek mümkün. Romanlarının hemen hepsinde, inancın insan ruhuna verdiği huzuru ve dinginliği sembolize eden mutlu, kuşkularından sıyrılmış bir karakter vardır mutlaka. Bazen onun gizli bir muvahhit olabileceği ihtimali belirir zihnimde.

“Tanrı'yla ilişkim ise anlatılması çok zor çelişkilerle dolu…” (Gerçi hangi ezeli mağlubun tanrıyla ilişkisi böyle değil ki!) Bu itiraftan bile onun iman etme yamacına çok yaklaştığı, belki de gizlice iman ettiği ve fakat bazı meçhul nedenlerden dolayı bu duygusunu açıkça ifşa etmediği anlaşılabilir. Bendeniz, naçizane Altan’ın durumunu Efendimizin amcası Eb-u Talip’e benzetiyorum. Onun açıkça hidayete ermesine mani olan “asabiyet-i kavmiyye” gibi nedenler, kısmen Ahmet Altan için de caridir. Hâsılı, onun gibi edebiyat dehası bir insanın gerçekten iman etmiş olmasını çok isterdim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum