Ağustos böceği bir meşaledir-4

İkinci Yeni şairlerinin yaptığı gibi Sezai Karakoç’ta da “Sebk-i Hindî” tarzı vardır. Şeyh Galibin çağdaş versiyonu gibidir. Bunun adım daha ilerisi Cahit Zarifoğlu’nda tecelli etti diyebilirim kendi hesabıma. Sezai şiir dilinin rüya diline yakınlığını iyi kullanır. Rüyaların yorum ve tevil istemesi gibi şiirleri tevile açıktır. Zaten hiçbir rüya düz anlamda anlaşılmaz. İlm-i Beyandaki Mecaz ve istiare dediğimiz  sanatlar aslına bakarsak  kullanılan/konuşulan dile rüya gördürmektir.

Sezai’nin “Güneşi ısıran köpek” serbest çağrışımlar yanında “Porselenden Polonya” dahil telmihlerinde tarihe kültüre ait çok malzeme bulabiliriz. “Çini çanakta Çin çayı içmek” örneğindeki ses sanatı değildir. Alakasız çağrışımlar yoktur. Çözülmesi bilgi birikimine bağlı çağrışımlar, imgeler vardır. ”Sin Şın’a girince benim mezarım ortaya çıkar” diye asırlar öncesinden Şam’da gömülü olduğu yerin keşfini “Yavuz Sultan Selim’in Şam’a girişi” olayını kerametkarane haber vermesini çağrıştıran ondan ekipman desteği alan bir ifadelere çokça rastlarız. ”Şe harfiyle uzlaşan S sesinden” (236) bahseder. Yaya Kemal’deki “Fatihane zan” Sezai’de “Mü’minane zan’a dönüşür. İslam tasavvufundaki “Havf ve reca” onda “Korku ve Yakarış”a kalbedilir. Besmele çekme eylemi “Varedenin Adıyla” diye dilsel dönüşüme uğratılır.

Kafiyeleri söylemli bozacaksa terk eder. İkinci Yenide olduğu gibi şekil kendiliğinden anlama göre oluşur. İç kafiyeyi serbest şiirlerinde daha çok kullanır. Ses benzerliğinden sık sık istifade eder. ”Saat/Saadet.. Çağ/Çağrı..” örneklerinde hem kafiye hem de kelime oyunlarıyla başka anlamlara yönlendirme vardır. Ucu açık bırakılır bir çok kavramların. Serbest çağrışımlarda benzetme yönü bulunmazsa anlamlı da gelebilir, saçma sapan da gelebilir.” Benzetme yönünü kullanmayan İkinci Yeni akımında kapalılık ve saçmalık sorununun aksine serbest çağrışımlar yaparken istiarelerindeki benzetme yönünü belirttiği için Sezai’de saçmalık pek bulunamaz. “Şimşekle devrilmiş bir boğa gibi/Yere serilmiş bir Haliç.” (299) dizesinde geçtiği gibi Haliç’e “Altın Boynuz” anlamında “Golden Horn” yaklaşımından kinaye yaptığı bellidir.

Şiirde alışılmamış bağdaştırmalar sıralanır. ”Susmanın armonilerini en iyi bilen”, “Üzüm ballarından süzülmüş ağustos”,Eksik kış”,Şah ağaç”, “Durmayı unutmuş ses”, “Suyun değerini altın ediyordu” (burada suyun sessizliği, sükut; söz gümüşse sükut altındır özdeyişinden yola çıkılarak ele alınırsa daha kolay anlamsal çağrışımlara gidilir.) “Putları patlatmak” da ise kırmak yerine patlamayı seçmesi 3 nedenden olur bize göre.

1- Şiirde alışılmış dilin yerine bir üst dil seçildiği için kırma eylemi yerine patlatma eylemi “seçme ekseni” kuralınca uygulanmıştır.

2-Putları kırmada eski çağlarda kazma-balta kullanılırken çağımızda bombalama suretiyle patlatma vb. olaylar realitesi ön plana geçtiğinden özne-yüklem uyumu açısından daha yerinde bir tercihtir.

3-Çağımızdaki putların çoğu geçmiştekilerin aksine mitlojik ve arkaik oluşumdan çok yapay ve bilinçli olarak oluşturulduğu için balon gibidir. Balon patlamayı da kapsayan bir nesne olduğu için ve bazen bir iğne kadarcık gerçekle berhava edilebilir mahiyette olduğundan balon adı geçmese de eylem vasıtasıyla nesneyi çağrıştırmaya daha müsaittir. Böylece ister demirden, ister taştan isterse fikriyat alanında şişirilmiş balondan olsun patlatma eylemi daha geniş anlamlara kaynaklık etmiştir.

Somut kavramlar somut bir niteleyiciyle bağdaştırılarak istiare örnekleri oluşturulmuştur. ”Şırıl şırıl ve şıngırdayan” kelimelerinde yinelemelerle ikona/ses taklitleri görülür. “Yapraktan bir saray ören” de anlambilimsel sapma gözlenir. Sezai bu şiirde mütekellim masal okuyan bir çocuk olduğu için basit uslüp biçimlerini, günlük konuşma dilini tercih etmiştir. “Sizi gidi faydacılar, çıkarcılar sizi!/Ey masalcı amca iftira attın sen. Üzülmeyin evi yok yuvası yok diye/Kışlık erzak biriktirmemiş diye/ Aç kalma pahasına da olsa öten…” cümlelerinde olduğu gibi. (680-81-82)

Sonuç olarak Sezai Karakoç sayfalar arasında kimliğini yitirmiş, asırlar boyu şiir denizlerini yalayıp çalkantılarla sahilleri döverek uyandırmaya çalışan, yeni nesil şairleri içinde coşkun akan nehirler gibi kelimeler ve kelâmlar akıtmayı başarmıştır.

NOT: Bu yazıdaki alıntıların sayfa numaraları: Gün Doğmadan. Seza Karakoç. Diriliş yay. 2003. İst. 3. baskı kitabına göre verilmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum