Abdullah YILMAZ

Abdullah YILMAZ

Hard Diskim ve Amel Defterim

İlk asistan olduğum yıllarda bilgisayar bugünkü kadar yaygın değildi. Kamu kurumlarında her kata bir bilemediniz 2 bilgisayarın düştüğü, insanların bilgisayarda çalışmak için sıra beklediği veya randevuyla başına oturabildiği o zamanlarda yüksek lisans döneminde seminer ödevlerini veya yüksek lisans tezimizi yazmak için saatlerce, günlerce bilgisayar sırasının gelmesini beklerdik.

Tabii ki bilgisayarlar sayıca az olunca tecrübe kazanmanız ve ustalaşmamız da uzun bir zaman alıyordu. Bendeniz her zamanki gibi müteheyyiç fıtratımın gereği olarak her fırsattan istifade ile yeni bir şeyler öğrenmeye ve öğrendiklerimi uygulamaya gayret gösteriyordum. Cahil cesareti de eklenince sadece kendi ödevlerimi, tezimi değil bilgisayara mesafeli duran, teknolojiden korkan arkadaşlarımın ödevlerini ve tezlerini de yazıyordum. Amacım yardım bahanesiyle bilgisayar başında geçecek süreleri arttırarak acemiliğimi üzerimden atmaktı.

İşte bu niyet ve gaye ile yine bir gün bir arkadaşımın yüksek lisans tezini yazıyordum. O zamanlar şimdiki gibi gigabaytlık/terabaytlık kapasiteye sahip ve serçe parmağımın yarısı büyüklüğündeki flash diskler, hafıza kartları yoktu. Ebadı kocaman ama kapasitesi çok düşük disketler vardı. Bilgisayarlar ortak kullanıma açık olduğu ve hafızaları zaten sınırlı olduğu için tezlerimizi ve ödevlerimizi mecburen disketlerde muhafaza ediyorduk ve yedeği olsun diye iki-üç farklı diskete kopyalıyorduk.

Tezini yazmaya yardım ettiğim arkadaşım tezini meğer tek bir diskette saklıyormuş. Bilgisayarın başına oturduk. Tezine yapacağımız 2-3 sayfalık eklemeyi o okumaya başladı, ben de yazıyordum. Yazmaya başlayalı daha yarım saat olmadan sigortalar attı, bilgisayarlar kapandı. Bir müddet sonra sorun çözülüp bilgisayarı tekrar başlattığımızda arkadaşın tez dosyası açılmadı. Disketi çıkardık, tekrar taktık. Yine açılmadı. Meğer disket bozulmuş. O an kıyamet koptu, arkadaşım sitemlere başladı, bağırdı çağırdı, ortalık elektriklendi. Neyse sonunda mecburen söz verdim, bütün tezini sonraki haftalarda günlerce çalışarak yazdık.

O günkü kötü tecrübeden sonra bendeniz tezlerimi, ödevlerimi önce onlarca diskette sonra en az yarım düzine CD’lerde sakladım. Neyse ki çok uzun bir zaman geçmeden hard diskler hayatımızın bir parçası olmaya başladı da eskiye nispeten devasa hafıza kapasitesine sahip hard disklerde tezlerimizi, makalelerimiz ve diğer çalışmalarımızı saklamaya başladık.

Daha önceki bir yazımda serencamından kısaca bahsettiğim kanser rahatsızlığımı öğrendiğim 2015 yılı Kasım ayında uzun tedavi sürecinde okula mesaiye gelemeyeceğim düşüncesiyle okuldaki odamda bulunan bilgisayarda ve makam odasındaki bilgisayardaki bütün dosyaları bir hard diske aktardım. 20 senelik bütün akademik hayatımın semeresi olan tezlerim, makalelerim, bildirilerim, raporlarım –tabir-i diğerle bütün akademik amellerim- o hard diskte toplanmış idi.

Kemoterapi seansları sonrasında 17 metrekarelik, bir nevi çilehane hükmündeki odada oturup kalktığım günlerin birinde dizüstü bilgisayara ihtiyacım olunca kızımın odasının kapısına geldim; “Dizüstü bilgisayarı ve hard diski alabilir miyim?” dedim. Kızım da o sırada hard diskten film izliyormuş. “Tamam, baba!” dedi. Hemen dizüstü bilgisayarı kaldırdı. Hard disk takılıymış meğer. Bir anda bağlantı kablosu takılı olduğu soketten çıktı ve hard disk yere düştü.

O an “Eyvah!” dedim. “Korktuğum şey oldu” düşüncesiyle hemen telaşla hard diski yerden alıp bilgisayara taktım. Hırıltılı bir ses geldi, içindeki manyetik silindir 2-3 defa döndü ama umut yoktu. O gün ve sonraki günlerde/aylarda defalarca kendim denedim, bildiğim bütün bilgisayarcıları dolaştım ama hard disk açılmadı. Hard diskin bozulduğunu ve geri dönüşün olmayacağını aslında o ilk anda anlamıştım. O anda elim böğrümde, çaresiz bir vaziyette; “Allah’ım!” dediğimi şu an gibi hatırlıyorum.

20 senelik bütün çabam, uğraşım, ürettiklerim, yazdıklarım, çizdiklerim hepsi ama hepsi bir anda silinmişti. Dahası onca yıllık dijital fotoğraflarımız da gitmişti. Ve bunların hiçbir yerde başka bir kopyaları da yoktu. 20 yıllık bir çaba, gayret bir anda bâd-ı heva zayi olup gitmişti.

İlk şoku atlatıp normale dönünce düşündüm: Cenab-ı Hak bu hadise ile bana müthiş bir ibret dersi veriyordu. 20 yıllık dünyevî, maddî gayretim, çabam bir anda sıfırlanmıştı. Makalelerim yok, tezlerim yok, bildirilerim yok, raporlarım yok… Uğruna günlerimi, aylarımı, yıllarımı harcadığım her şey bir anda ellerimden kayıp gitmiş, tam bir müflis tüccar vaziyetine düşmüştüm.

Bir anda sür’at-i intikal ile Bediüzzaman Hazretlerinin şu vecîz ifadeleri hatırıma geldi: “Ey bîçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, ‘Eyvah! Malımız harap olup sa'yimiz heba oldu, şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik.’ demeyiniz, feryat edip meyus olmayınız. Çünkü sizin her şeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfatını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zat-ı Zülcelal, sizi celbedip yer altında muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz.” (Mektubat; s. 248)

Mektubat’tan bu satırları aynelyakin, belki bir derece hakkalyakin bir itikatla okuyup massettikten sonra dergâhı İlâhîye iltica edip şöyle münacatta bulundum; “Ya Rabbi! Sana zerratım adedince şükürler olsun ki, uhrevî amellerim, hayr-u hasenatım Kirâmen Kâtibîn melekleri tarafından kayda alınıyor ve elvah-ı mahfuzada muhafaza ediliyor. İnşaallah hiçbir amelim hiçbir hayr-u hasenatım bad-ı heva zayi olmayacak. Çünkü iman ve itikat ediyorum ki; Sen varsın ve onları Hafîz isminle elvah-ı mahfuzada hıfzediyorsun!”

Nekahet dönemi geçtikten sonra okuldaki odamda 2008 yılına kadarki çalışmalarımın kaydedildiği bir CD buldum. 1995-2008 yılları arasındaki çalışmalarımı kurtardım. 2008-2015 arası çalışmalarımın bir kısmını da aylarca uğraşarak dijital platformlardan zor şer toplayabildim. Onlarca dosya ile birlikte yıllarca çekildiğimiz yüzlerce fotoğraf kaybolup gitti.

O hard diski, belki istikbalde teknoloji gelişir ya da manyak bir bilgisayar tamircisine rast gelirim de kurtarırım, umuduyla hâlâ saklıyorum. Gerçekten var mı tanıdığınız öyle manyak bir tamirci?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum