Mehmet Abidin KARTAL

Mehmet Abidin KARTAL

Zenginliğin kötü kullanılmasında, Karun kıssasından insanlığa dersler

Yüce kitabımız Kur’an, zaman ve mekan üstü bir mesajla başta iman edenler olmak üzere bütün insanlar için değer ifade eden anlam, muhteva ve karakterlere yer verir. Bu muhtevalardan biri de zenginliktir. İnsanın zengin olma isteği ve zenginleşme çabası psikolojik açıdan normal bir durumdur. Tarde’ye göre zenginlik bireylerin sürekli ve sınırsızca arzuladıkları tek şeydir. Onlar zenginlikleri sayesinde ihtiyaç duydukları her bir şeyi kolaylıkla elde edeceklerine inanırlar. Bu sebeple paranın herkes için evrensel, sınırsız ve sürekli arzulanan bir niteliği vardır. [1]

Kur’an’da insanın maddi hayatı yanında manevi yönü, olaylar karşısında psikolojik tutum ve davranışları özlü bir şekilde dile getirilmektedir. Yaratılış gayesine uygun hareket eden, imanlı insan ile, iman bağı olmayan insanın davranışları ve sonuçları anlatılırken tercih hakkı insana bırakılır. Bu da insanın dünyaya gönderiliş hikmetidir. İmanlı ve imansız bir insanın ruh dünyası, olaylar karşısında davranışları onun tercihlerini meydana getirir.

Kur’an’da geçen kıssalar içinde yer alan  karakterler, imanlı ve imansız insanın çeşitli yönlerden şahsiyetini tanımaya imkan sağlamaktadır. Bu özelliği itibariyle dikkat çeken kıssalardan biri de Kasas suresi 76-82 ayetleri arasında yer alan Karun kıssasıdır. Karun kıssasında ana konu zenginlik olmak üzere, aşırı dünyaya sevgisi ve bağlılığı sonucunda gelişen davranışların konu edilmesidir. Burada insanın, zenginlik ve zenginler karşısında nasıl bir tutum ve davranış sergilediğini ortaya konmaktadır.

Kur’an-ı Kerim kıssaları başta iman edenler olmak üzere bütün insanlar için nice ibretler içerir. Bu kıssaları salim akılla inceleyen, analiz eden, ders çıkaran kişiler hayatları için paha biçilemeyecek hem dünya hem de ahiret huzur ve mutluluğunu elde edecek nice tavsiyeler elde edeceklerdir. İşte insanlar için paha biçilemeyecek en önemli tavsiyelerden birisi… Karun kıssası… Mal mülkle, zenginlikle, ilimle imtihan edilen ve imtihanı başaramayıp yerin dibine malıyla birlikte geçirilen Karun kıssası…

Kur’an’da anlatılan Karun kıssasında; büyüklenme, insanları küçük görme, cimrilik, bencillik, bozgunculukta ısrarlı olma, mal ve zenginlikle ile övünme, ilmine güvenme, insanı şükretmekten alıkoyan nankörlük duyguları ön plana çıkıyor ve bu konulara dikkat çekiliyor. Kimdir bu Karun?

Karun kıssası

Dünyada zenginliğine, makamına, iktidarına, kuvvetine, zenginliğine, bilgisine güvenerek şımaran Karun, Hazret-i Musa (as)  zamanında yaşamıştır. Cenab-ı Hak, onun ibret dolu kıssasını Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir:

Karun, Musu’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez. Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasîbini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.

Karun ise: «–O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi.» demişti. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti. Günahkarlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).

Derken Karun, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: «–Keşke Karun’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi; doğrusu o çok şanslı!» dediler.

Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: «–Yazıklar olsun size! İman edip salih ameller işleyenler için Allah’ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.»

Nihayet Biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek avenesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.

 Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler bu defa, "Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine bol, dilediğine de ölçülü veriyormuş. Allah bize lutufta bulunmuş olmasaydı, bizi de mutlaka yerin dibine geçirmişti. Vah ki vah! Demek inkârcılar iflâh olmazmış!"[2] der oldular.

Karun, Hz. Musa zamanında yaşayan, O’na inandığı, O’nun kavminden olduğu halde, Firavun’la işbirliği yapıp kendi toplumuna ihanet eden kişidir. Kur’an, Karun’u Firavun ve Hâmân’la birlikte halkına zulmeden üç Allah düşmanından biri olarak tanıtır. Firavun’un siyasi zulüm ve baskıda sembol kimse olması gibi, Karun’da ekonomik baskı ve vurgunculukta sembol bir isim ve vurguncu bir kapitalisttir.[3]

Karun’un kişisel niteliklerini yansıtan ifadelere ve sonuçlarına aşağıda yer verilmiştir.[4]

Ahlaksız

Ahireti istemedi

Allah yere batırdı

Aşağılayıcı

Allah düşmanı

Allah’ın sınadığını anlamadı

Azgın

Azgınlığını sergiledi

Bozgunculukta ısrarlı etti

Baskıcı

Beğenilmek istedi

Büyüklük kompleksine kapıldı

Bedbaht

Bozgunculuk yaptı

Gazaba davetiye çıkarttı

Bozguncu

Büyüklük tasladı

Gücünü kendinden bildi

Böbürlenen

Dünyaya meftun

Halka ümitsizlik yaşattı

Büyüklenen

Düşmanların işbirlikçisi

Halkı baştan çıkardı

Cimri

Eli sıkı

Halkın gönlünü kırdı

Çalımlı

Halkı cezbetti

Halkına azgınlık etti

Duyarsız

Halkına yabancı

Halkına caka sattı

Egoist

Hazinelerine sığındı

Halkına eziyet etti

Gösterişçi

Heveslerine esir

Halkına ihanet etti

Gururlu

İhtişam düşkünü

Halkına karşı azdı

Günahkâr

İnsanları küçümsedi

Halktan saygı bekledi

Hain

İsrailoğullarını ezdi

Herkese tepeden baktı

Hırslı

Kavmini dinlemedi

Karun gerçekte bir zavallı

İnkarcı

Kendini beğendi

Karun hiç yaşamamış gibi

İşbirlikçi

Kendisini övdü

Karun’u azap sardı

Kapitalist

Makam düşkünü

Kavmine haksızlık etti

Kibirli

Malına güvendi

Kavmine karşı azgınlaştı

Kuruntulu

Malıyla gururlandı

Kendisinden bahsettirmek istedi

Küstah

Malıyla mağrur

Kibirlenerek halkını ezdi

Müstağni

Malıyla şımardı

Malı fitne oldu

Nankör

Öğüt dinlemedi

Malı yarar sağlamadı

Narsis

Para tutkunu

Malın cazibesine kapıldı

Şatafatçı

Rabbini unuttu

Malıyla itibar aradı

Şımarık

Rabbini unuttu

Malıyla kibre kapıldı

Tamahkar

Servetiyle küstahlaştı

Nimetin hikmetini unuttu

Uyumsuz

Sınavı kaybetti

Nimetin kaynağını tanımadı

Vurguncu

Şöhret peşinde

Öğütlere dudak büktü

Zalim

Zenginliği kurtarmadı

Zenginliğini bilgisinden sandı

Zorba

Zenginliğiyle kibirlendi

Zenginlik kör etti

Karun, zenginliğin zirvesini yaşamış bir şahsiyettir. Zengin olduktan sonra hırs, gurur ve enaniyetinin esiri olmuştur. Mal ve servetini Allah’ın ihsanı değil de kendisinde var olan ilmin gereği olarak değerlendirmiştir.[5]

Kasas Suresinde, Hazret-i Musa (as) ile Karun arasında meydana gelen olaylara yer verilmiştir. Karun, Musa (as) kavmindendi. İsrail oğullarına mensup olup Firavun’un yönetimi sırasında, görevlisi ve hazinedarı idi. Bundan evvelki dönemde fakir ve güzel huylu idi. Firavun’un yakın adamlarından biri olmasının sağladığı imkanlarla giderek zenginleşti. Mal ve serveti arttıkça hırsı ve cimriliği de o oranda arttı. Zamanla sahip olduğu zenginliği, kendi ilmi ve dehasının ürünü olarak görüp müthiş bir gurur ve benlik sergilemeye başladı.

Karun’un, Hz. Musa’nın yakın akrabası (amcazadesi) olduğu rivayet edilmektedir.

Karun, Hazret-i Musa’ya iman etmişti. Yakın çevresinde bulunmuş, yüce peygamberden simya ilmini öğrenerek hayır duasını almıştı. Hatta bazı rivayetlere göre, kendini ilim ve ibadete vererek Hazret-i Musa ve Hazret-i Harun’dan sonra İsrail oğullarının en bilgili şahsı seviyesine yükselmişti. Tevrat’ı ezberleyip çok güzel bir şekilde okurdu. Ancak, sahip olduğu maddi servet, zenginlik başını döndürmeye başladı. Hırsı ve kıskançlığının etkisiyle münafıklığa yeltendi. İnsanlar arasında gezerken yere göğe sığmaz oldu. Bir taraftan serveti, diğer taraftan ilmiyle övünmeye ve şımarmaya başladı. Hazret-i Musa’nın kavminden olmasına rağmen, onun (as) aleyhinde Firavun’la işbirliği yapmaya başladı.

Cenab-ı Hakkın ihsan ettiği zenginlik, servet çok büyük bir seviyeye ulaşmıştı. Kur’ân-ı Kerim’in tabiriyle, “...öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı.” [6]

Kavmi kendisine, “Şımarma! Çünkü Allah şımarıkları sevmez” uyarısında bulundu. “Ey Karun, malına mağrur olup sevinme. Çünkü Allah, malına mağrur olup gururlananları sevmez. Allah’ın sana ihsan etmiş olduğu şeylerle, zekât ve sadaka vererek ahiret yurdunu ara ve dünyadan giderken sadece bir kefen olan nasibini unutma. Zira sen burada baki olmadığın gibi, mallarını da beraber götüremezsin. Öyle ise Allah sana bunca nimetlerle ihsanda bulunduğu gibi, sen de Allah’ın kullarına ihsanda bulun. Yeryüzünde fesat çıkarma. Zira Allah bozgunculuk yapanları sevmez” şeklinde devam etti.[7]

Karun, yapılan ikazlara kulak asmadı. Kendisine verilen mal ve servetin bir imtihana için verildiğini unuttu,  düşünmek bile istemedi. Sahip olduğu zenginliğin tamamen kendi ilim ve dehasının, aklının ürünü olduğuna inanıyor ve iddia ediyordu. Gururlu bir şekilde, “Bu kadar mal ve hazineler bende olan ilim sayesinde verilmiştir. Ve tamamıyla bana aittir. Başkasının ne hakkı var ki, onlara ihsanda bulunayım” diyordu. Acaba, o aklı neyle kazanmıştı ve kim ona vermişti?[8]

Musa (as), zenginlerin vermesi gereken zekatı, Karun’unda vermesini istedi.  Karun buna şiddetle karşı çıktı. Kendisi zekat vermediği gibi, İsrail oğullarının zenginlerini de zekat vermemeye teşvik etti. Sadece bu hareketi ile kalmadı. Firavun’la işbirliği yapıp peygamberin aleyhinde faaliyetlerine hız verdi. Bir kadınla, para karşılığı Musa (as) iftira etmesi konusunda anlaştı. Musa (as) kavmine nasihat ettiği bir günde yanına gitti. O sırada, zinanın suç olduğu, büyük günah olması sebebiyle cezasının ağırlığından söz etmekteydi. Aradığı fırsatı bulan Karun, Musa (as), söylediklerinin kendisi için de geçerli olup olmadığını sordu. Hazret-i Musa, böyle bir günahı işlediği takdirde cezanın kendisi için de geçerli olduğunu söyledi. Bu cevap üzerin Karun, parayla tuttuğu kadını şahit göstererek, bu kadınla zina yaptığı iftirasında bulundu. Cezanın uygulanmasını istedi.

Musa (as), kendisine para karşılığı iftira atan kadına, Allah için doğruyu söyleyeceğine dair yemin ettirdi. Allah’tan korkan kadın, tövbe edip doğruyu söyleyince, Karun’un planı suya düştü ve kazdığı kuyuya kendisi düşmüş oldu. Ne yapacağını şaşırdı. Hazret-i Musa (as) hemen şükür secdesi yaptı. Cenab-ı Hakka yalvararak, “Ya Rabbi! Senin düşmanın bana eziyet etti, beni rezil-rüsva etmek isteyip, çirkin bir fiille suçladı. Ey Allah’ım, onun cezasını ver” dedi. Daha sonra kavmine yönelerek, “Cenab-ı Hak beni Firavun’a gönderdiği gibi Karun’a da gönderdi. Ona tabi olan onunla kalsın, bana tabi olan ondan ayrılsın!” şeklinde uyarı ve ikazda bulundu. İki kişi haricinde kimse yanında kalmadı. Herkes tarafından terk edildi.

Karun kendisine verilen zenginlik ve  ilmine güvenerek Allah’ın emirlerine karşı çıkmış oldu. Bu karşı çıkış imtihanı kaybetmesine, Allah’ın gazabına uğramasına sebep oldu. Büyük bir deprem sonrasında bütün mal ve mülkü ile birlikte yerin dibine battı. Kendisi ve servetinden hiçbir eser kalmadığı gibi arkasında akrabası da kalmadı. Kendi sebep olduğu akıbetiyle kıyamete kadar gelecek insanlara ve toplumlara ibret oldu.

 Karun, elindekilerin gerçek sahibini Rabbi değil de kendisi olarak ilan ettiğinden “küfran-ı nimet”e düşmüştür. Günümüz insanlığı da israfta o kadar ileri gitmiştir ki, bu tavrı, verilen nimetlerin değerini bilmemesi, onları küçümsemesi ve verene saygı göstermemesi ile birlikte nimetlerin dağılımında zulme sapması sonucunu doğurarak, yine aynı “küfran-ı nimet” potasına girmesine sebep olmuştur.

Risale-i Nur’da, Karun’un sarf ettiği sözleri, “küfran-ı nimet”e örnek olarak verilmiştir. “ İşte, insan dahi, Hâlıkının rahmetini inkâr ve hikmetini itham edecek bir tarzda, küfran nimet suretinde, Karun gibi  “Ben kendi ilmimle, kendi iktidarımla kazandım” dese, elbette sille-i azâba kendini müstehak eder. ”[9]Yani,  Cenab-ı Hakkın rahmetini inkar eden, hikmetini itham edecek tarzda nankörlük edip, “Ben kendi ilmimle, kendi iktidarımla kazandım” diyerek azap sillesini yemeyi hak eder. Ayrıca insanlara rahmet olarak verilen nimetlerin hikmetleri izah edilmektedir:

 “Saltanat-ı insaniyet ve terakkiyat-ı beşeriye ve kemalât-ı medeniyet, celp ile değil, galebe ile değil, cidal ile değil; belki ona, onun zaafı için teshir edilmiş, onun aczi için ona muavenet edilmiş, onun fakrı için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş, onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş. Ve o saltanatın sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve re’fet-i Rabbaniye ve rahmet ve hikmet-i İlâhiyedir ki, eşyayı ona teshir etmiştir. Evet, bir gözsüz akrep ve ayaksız bir yılan gibi haşerata mağlûp olan insana bir küçük kurttan ipeği giydiren ve zehirli bir böcekten balı yediren, onun iktidarı değil, belki onun zaafının semeresi olan teshir-i Rabbânî ve ikram-ı Rahmânîdir.

Ey insan! Madem hakikat böyledir. Gururu ve enâniyeti bırak. Ulûhiyetin dergâhında acz ve zaafını, istimdat lisanıyla; fakr ve hâcâtını, tazarru ve dua lisanıyla ilân et ve abd olduğunu göster.” [10]

20. yüzyılda çıkan iki dünya savaşında Karun’un anlayışının temel teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Gurur ve enaniyeti bırakmayan insanoğlu iki dünya savaşına sebep olarak semavi tokat yiyerek her şeyini kaybetmiştir. Kasas Suresinde geçen Karun kıssasında kişiler, topluluklar, milletler, devletler için büyük hisseler, dersler vardır. Bu noktada Avrupa medeniyeti için önemli bir tespit yapan Bediüzzaman Hazretleri bakın ne söylüyor:

“Menfî esasata bina edilen ve Karun gibi, ‘Bu servet bilgim sayesinde bana verilmiştir’ deyip, ihsan-ı Rabbanî olduğunu bilmeyip şükretmeyen ve maddiyyun fikriyle şirke düşen ve seyyiatı hasenatına galip gelen şu medeniyet-i Avrupaiye öyle bir semavî tokat yedi ki, yüzer senelik terakkisinin mahsulünü yaktı, tahrip edip yangına verdi. Avrupa zalim hükümetleri zulümleriyle, Sevr Muahedesiyle âlem-i İslama ve merkez-i Hilâfete ettikleri ihanete mukabil öyle bir mağlûbiyet tokadını yediler ki; dünyada dahi bir cehenneme girip çıkamıyorlar, azapta çırpınıyorlar. Evet, bu mağlûbiyet, aynen zelzele gibi, ihanetin cezasıdır.” [11]

Batı medeniyeti, Allah’ın onlara verdiği ekonomik, sanayi ve teknolojik üstünlükleri milletleri esir etmek, onlara zulmetmek, Osmanlı devletini yok etmek için kullanmaya kalkıştıklarından iki dünya savaşın da ağır tokatlar yiyerek her şeylerini kaybettiler.

Karun kıssasından çıkarılacak dersler

Meşru yollarla çalışıp mal mülk sahibi olmak, zengin olmak İslamiyet’te teşvik edilmiştir. Zenginlik yaratılıştan insana verilen sahip olma duygusunun sonucudur. Kıssada Karun’un dillere destan hazineleri, zenginliği  anlatılmış ama hazinelere sahip olma, zengin olma kötülenmemiş; sadece zenginliğin kötü kullanılması tenkit edilmiş, yasaklanmıştır. Meşru yolla kazanılan zenginlikten insan kendisi için ve muhtaçlar için özgürce istifade edilebilir.

Karun’un zenginliği, serveti ondaki cimrilik, şımarma, büyüklenme duygusuna göre hareket etmesini sağlamıştır. Zenginliğini muhtaçlarla paylaşmamıştır. İnsanlara karşı bencil ve cimri olmuştur.  

Karun, zenginliğin zirvesinde olmasından hareketle büyüklenme duygusuna kapılmış, küçük gördüğü halkına tepeden bakacak kadar yabancılaşmış, elindeki ekonomik zenginliğin sırf kendi bilgi ve çabasının ürünü olduğu düşüncesiyle bencil ve narsist bir kişilik sergilemiştir.

Dünyada insanların zengin veya fakir olmaları kendi tercihleri değil, bazı insanlar çok çalışır zengin olamayabilir. Allah, bazı kullarını zenginlikle bazılarını da fakirlikle imtihan etmektedir. Karun’u da zenginlikle imtihan etmiştir. Karun kendisine verilen zenginliğin, ilmin, kendi kabiliyeti ile elde edildiğini düşünmüş, kendinden aşağıdakilere tepeden bakmış, zenginlikten, ilminden dolayı gurura kapılmıştır. Kendisinden zekat istendiği zaman gurura kapılıp fakirler bu malı benimle beraber mi kazandılar diyerek zekat vermekten kaçınmıştır. Kendi çabası da olmakla birlikte asıl olan Allah’ın kendisine bir ihsanı olarak görüp fakirlerin hakkını vermesi gerekirken o bundan kaçınmış, vermemiştir. İmtihanı kaybetmiştir.

Allah’ın insanlara ve devletlere ihsan ettiği bilimin, teknolojinin, ekonomik üstünlüğün, insanların mutluluğu, huzuru ve barışın tesisi için kullanılması gerekiyor. İhsan edilen nimetlerin kötüye kullanılması insanları ve toplumları Karun’un akıbetine düçar eder.

Mal, zenginlik, ilim kibirlenmek, zevk, sefahat  için istenmez. Allah insanları mallarıyla, zenginlikleriyle, ilimleriyle imtihan etmektedir. Bunlar Allah'ın rızası için kullanıldığı ölçüde insana fayda getirir. Sahip olunan mal, zenginlik, ilim kötüye kullanıldığından Karun'a, hiçbir fayda sağlamamıştır. Karun'un konumu kıyamete kadar gelecek nesiller için bir ibret vesilesi olmalıdır.

Zenginlikte ölçü, mülkün gerçek sahibinin Allah olduğu, insanlara imtihan için verildiği, malda fakir, muhtacın hakkı bulunduğu, helal yoldan kazanıp helal yollara sarf edilmesi gereğinin bilinerek yaşanmasıdır. Zenginlik  böyle yaşanırsa felaket değil mutluluğun, huzurun sebebi olur. Karun’un başına gelenler bu ölçülere uymadığı içindir.

Karun kıssası, insanlara zenginlikleriyle, ilimleriyle kibirlenen insanları, Allah’ın sevmediğini göstermektedir. Karun yanında Allah insanlığa geçmiş kavimlerdeki inançsızlıkları, zulümleri, zenginlikleri, şımarmaları, sapıklıkları da örnek vermektedir. Bu özelliklerinden dolayı Kur’an’da bu kavimlerin yerle bir olduğu anlatılmaktadır. Allah, dünyaya hakim olduklarını düşünen o kişilerin, kavimlerin de canını almış, zenginlikleri, sarayları yerle bir olmuştur.

“Nitekim zulme dalmışken helâk ettiğimiz nice beldeler var ki evlerinin duvarları çatıları üzerine yıkılmış, ıpıssız kalmıştır. Şimdi oralarda kullanılamaz hale gelmiş nice kuyular, (harap olmuş) nice görkemli köşk var! ”[12]

Karun kıssasından alınacak derslerden biri de, dünyanın geçici zevkine, zenginliğine,  hazzına, süsüne ve bunlara sahip olan insanlara imrenmemektir. Esasında asıl imrenilecek, gıpta edilecek insanlar, Allah yolunda sıkıntılara göğüs geren, mallarını ve canlarını O'nun yolunda kullanıp harcayan, malla değil iman, akıl ve takva yönünden zengin olan insanlardır. Eğer zenginlerin dünyanın en mutlu, en huzurlu, en merhametli, en cömert, en adaletli,  en edepli, en mütevazi kimseler olduğu, Allah rızasını biricik hedef haline getirdikleri ispat edilebilirse, herkesin onlara imrenmesi gerekir. Asıl zengin, sermayesini dünya pazarında helal ve harama dikkat ederek elde eden ve  sermayesi ahiret pazarında da geçerli olandır. Dünyada helal ve harama dikkat etmeden zenginlik içinde yaşayan kibirli, cimri kişiler, manevi azaplar içindedirler. Allah bu durumu şöyle bildirir:

“Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının inkâr içindeyken zorlukla çıkmasını ister.” [13]

İnsanın nefsi Karun gibi çalışmaktadır. Kazandığımızda, ilim, makam, iktidar sahibi olduğumuzda, iç dünyamızda nefsin itiraz sesleri yükseliyor: “Çok emek verdim, çalıştım, çalışmasam, olmazdı.” Düşünceleri kafamızda kırık plak gibi dönüyorsa, bize bir şeyler ihsan edildiğinde ‘bendeki ilim sayesinde’ düşüncesi içindeysek, Karun’un tuzağına düşmeye adayız demektir. Tuzağa düşmemenin yolu, sebepler perdesinin gerisinde Müsebbibü’l-Esbâbı görerek, “Bu zenginlik, ilim, makam, O’nun ihsanıdır” kemaline erişmektir. İnsan ahseni takvim suretinde yaratılmıştır. İnsanı bir su damlasın dan yaratan, ona en güzel şekli, aklı, hafızayı, kolu, ayağı, gözü, kulağı veren, kainatı onun istifadesine sunan Allah’tır. Karun’un günümüzdeki temsilcisi olan kapitalizm insanı nefsinin esiri yaparak Allah’la olan bağını koparmakta, sahip olduğu zenginliği, kendi ilmi ve dehasının ürünü olarak gördürüp müthiş bir gurur ve benlik sergiletmektedir.

Karun kıssası ders almak isteyene, ders vericidir. Yüce Allah’ın bazen güç ve imkanları kötülere daha çok akıttığına örnektir. Zenginlik, bilgi, iktidar, güç, kudret devletin zirvesinden en sade kişiye kadar mümini, mütevazı, alçakgönüllü, merhametli, adaletli yapmıyorsa, Karun kıssasından ders alınmamış demektir. Karun’un başına gelenler bu kişilerin  başına gelirse hiç şaşırmasın. Zenginlik, kötüyü  azgınlaştırır, firavunlaştırır ve zalim yapar. Karun insanın şer yönünü temsil eder. Karun, hem kötü bir zengin hem de firavunlaşmış bir zalimdir.

“Karun kıssası zenginlik ve gücüne güvenerek, kendini imtiyazlı ve büyük görüp Allah’a isyan, insanlara karşı haksızlık eden ve sınırı aşanlar için asırları aşıp gelen bir ibret tablosu, bir öğüt levhasıdır. ” [14]

Karun ve zenginliği, gücü, iktidarı bir gecede yok oldu. Karun kıssası,  zenginliğin, iktidarın, bilginin doğru kullanılmadığında, Allah tarafından nasıl bir anda yok edilebildiğine ait kıyamete kadar gelecek insanlar ve toplumlar için bir ders ve ibrettir.

Günümüzde, Karun rolünü oynayan şahıslar, holdingler, karteller olduğu gibi Karunların zenginliğiyle Firavun sistemini devam ettiren ülkeler de var. Kapitalizm Karunların yoludur. Karun’un zenginlik, ilim ve iktidarına rağmen nasıl her şeyini kaybettiğinden ibret, ders almayan ve ekonomik güçlerini hiç kaybetmeyeceklerini düşünen günümüzün Karunları, menfaatleri için dünyayı yangın yerine çevirmeye devam ediyorlar.

Karun kapitalizmin simgesidir. Karun ölmedi. Karun’un torunları kapitalistler iş başında, dünya ekonomisini onlar yönlendiriyor. Kurdukları faiz sistemi ile insanları ve ülkeleri sömürüyorlar. Ekonomik ve sosyal krizlere sebep oluyorlar. Servet ve iktidarlarına güvenerek,  zenginliklerine zenginlik katmak için, menfaatlerinin olduğu her yerde, Suriye’de, Irak’ta, Arakan’ da, Yemen’de,  Filistin’de,  Gazze’de  çocukları, insanları vahşice öldürmeye devam ediyorlar. Perde arkasında Karun’un torunları ne plan, program,  strateji, anlaşma yaparsa yapsın. Karun’un akıbeti torunlarını da yakalayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bekleyip görelim. Allah imhal eder (mühlet verir), ihmal etmez. Beşer zulmeder, kader adalet eder.

Not: Bu makale Stratejik Rekabet dergisi, Haziran 2019, Sayı: 16 Cilt: 2’de (üç ayda bir yayınlanır) yayınlanmıştır.

[1] - Gabriel Tarde, Ekonomik Psikoloji, çev.: Ö. Doğan, Öteki Yay., Ankara, 2004, s. 259. 

[2] - Kasas suresi, 79-82. ayetler

[3] -  Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi Cilt 13, Sayı 3, 2013 s. 41

[4] - a.g.d, s. 45-46

[5] - Karun kıssası hakkında, TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 24. cildinde, 519-520 numaralı sayfalardan faydalanılmıştır.

[6] - Kasas suresi, 76. ayet

[7] - Bünyamin Ateş, Peygamberler Tarihi, Yeni Asya Neşriyat, 3. Baskı, İstanbul 1993, s. 439.

[8] -http://www.rne.com.tr/portreler/karun/

[9] - Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı 1-Sözler ,Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas, Nesil Basım, İstanbul, 1996, s. 140

[10] - a.g.e, s. 141

[11] - Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı 2-Kastamonu Lahikası, Nesil Basım, İstanbul, 1996, s. 1576

[12] -Hac suresi, 45. ayet

[13] -Tevbe Suresi, 55. ayet

[14] - https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kasas-suresi/3330/78-82-ayet-tefsiri

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum