Yağmurdan kaçarken

Yağmurdan kaçarken

Caner Kutlu'nun hikayesi...

Beyninde çakan bir şimşek ardından gelen gökgürültüsüyle kapıların üst üste kapanması ile kendini sokakta bir başına bulan adam, üzerindeki lacivert buruşuk ceketini ilikleyip, bir de üzerine kollarıyla kavrayarak son kalan sıcaklığını tutmaya çalışıyor.

Evini izinsiz terketmiş herkes gibi sahipsiz ve lanetlenmiş olduğunu biliyor.. boynu bükük.. ama ne yapacağını bilmiyor... tek düşüncesi daha da uzaklaşmak; her noktanın bir ilerisine.. sonra daha da ötesine.. en ilerisine... ufkun ardına, dağın olmadığı; sonrasız olana kadar uzaklaşmak...

Limana kadar böyle geliyor.

Önünde ceketinden de karanlık bir deniz.. hava daha da renksiz... iplerine tutunduğu teknesinin bakımı henüz yapılmış..ancak küçük..ve artık eski, yakıtı az, sorunu bitimsiz.. her an bir canavara dönüşebilir... sonra dalgalar; denizin küçük dilleri gibi, her vuruşunda bir ses, ardından acı bir nefes veriyor.. Yüreğini dağlıyor.

Uzaklara... ufuksuz bir yer arayan adamın başka yolu görünmüyor.

Vira diyor 'Ben' adlı gemisinin dümenine geçiyor.  Deniz, içine almakta önce cömert davranıyor..gelecek için herkese yer vardır.   Ben de, bu tavra olanca sorunsuzluğuyla karşılık veriyor.  Huzur, denizin küçük dilini yutmasıyla daha da artıyor.  Adam bildiği tüm şarkıları mırıldanıyor. Bitince bastan tekrar alıyor. Sorumsuzluk, dilinde bir eğlenceye dönüşüyor.

Derken... gece birden yıldızları geri çekiyor, umutlar kaçışıyor.   Ay yüzünü karartıyor, hedefler sapıyor.   Deniz, küçük dillerini salıyor.  Ben, beşik gibi sallanıyor.  Ağzından, burnundan sular giriyor. Köpüren sular Ben'i adeta dövüyor.  Batacağım diyor, n'olur geçsin diye yalvarıyor.

Zaman geçiyor, korku büyüyor.. geçmiyor.  Ben gövdesini parçalıyor.  Yelkenleri, hırsları yırtılıyor.    Motorları duruyor elleri titremeye başlıyor.   Teknede Sahibinden kaçmış bir lanetli olduğu için, bu böyle sürecektir diyor, adam.. kura çekiyor hep kendisine çıkıyor.

Çaresiz.. atlıyor denizin kocaman ağzına, yokluğun kucağına. Bir denizaltı tarafından yutuluyor.. adı 'Altben'.   Bir karanlıktan diğerine düşüyor.  Denizin dalgalarından sonra Altben'in küçük dilleri de her an dövüyor adamı, vicdanını yaralıyor.   Gece içinde bir geceye daha katılıyor.

Altben de eski ve bakımsız. Fırtına sebebiyle yalpalayarak yol almaya çalışıyor. Sonra pervaneleri duruyor, sırlar saçılıyor... kapakları açılıyor; köpükler (belirsizlik), içeri kadar giriyor.  Sığındığı  yerdeki kapıyı da zorlamaya başlıyor.  Altbenin dümeni de kırılıyor.. iradesi boşalıyor.  Kapının kollarını hızla çeviriyor.. bir süre sonra o da boşa dönmeye başlıyor.... herşey başa dönüyor,  ardından kırılıyor.  O kapı da açılıyor.. köpükler bedenine endişelerle çarpıyor.   Elbiseleri parçalanıyor, hayalleri yırtılıyor.

Bedenini hissetmemeye başlıyor. Gücünün son damlasıyla diğer küçük bölüme, yani Altbeninin unutma odasına geçmeyi düşünüyor.  Hırsla kapıyı tekmeleyip bedenini iyice ileri itiyor, sulardan bir yol (imkân) bulup diğer kapıyı açmayı başarıyor.  Artık gücü yok denecek kadar azalıyor.  Kendini kapının arkasına bırakarak kapatabiliyor.

Burası bir anlık rahatlama.. sınırsız bir sessizlik getiriyor.  Aradığım burası mı diye içinden geçiriyor.  O anda altında kocaman bir kapak açılıyor.. oradan kalp kapakçığının  içine çekiliyor.   Uzun bir düşüşten sonra, bir büyük boşluğun içinden.. ana damardan, tekrar, terkettiği evinin içine sürükleniyor.

Sonsuz bir arzular anaforundan  geçerek  ayrıklaşan her bir kılcal  su yoluna uğrayıp terk ettiği kapıları tek tek dolaşarak her birinin kendisiyle olan bağlantısını kuruyor.. sonunda bir kapının önüne gelince Aczi görüyor. Elleriyle yakalıyor adamı.. İnancını tazeliyor.  Kapıyı açıyor içeri alıyor.

Uyanıyor. Lacivert Bulutlar beyninin suyunu çekiyor, kaderden kaçılmıyor.