Manevi hasad mevsimi

Yazıma Âl-i İmrân suresinin 133. Ayetiyle başlamak istiyorum: “Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak ve takvâ sahipleri için hazırlanmış, gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için yarışın, koşun!” buyrulmaktadır. (Âl-i İmrân Sûresi Ayet 133.)

Peygamber Efendimiz (asm) ise: “Allahım! Recep ve Şaban ayını bize bereketli kıl ve bizi Ramazan ayına kavuştur” diye dua ederdi. (Hanbel, Müsned, I, 259)

Allah'a binlerle şükürler olsun ki Rahmet sağanağının bol bol yağdığı, şeytanların manen zincire vurulduğu, manevi havanın bolca estiği bir mevsime girmiş bulunuyoruz. Yüce Allah’a gerçek kul olmak için kapıların sonuna kadar açıldığı ve hasadın bol olduğu manevi bir mevsimine girmiş bulunuyoruz. Maddi-manevî belâların, musibetlerin, felâketlerin defi için dua ve niyazda bulunmak için bize bir fırsat doğduğu. Ruh ve gönül dünyamıza çöken ümitsizlikleri ve karamsarlıkları giderecek, manevi kirleri temizleyecek, hasretini çektiğimiz o manevi mevsim geldi. Allah'a binlerle şükürler olsun ki, şu anda bu mübarek mevsimi hep birlikte idrak etmiş, olmanın mutluluğunu yaşıyor ve bu havayı teneffüs etmiş bulunuyoruz.

Bahar mevsimin gelmesiyle toprağa, tabiata nasıl bir canlılık gelir. Üç ayların girmesiyle de insanın kalbi, ruhu başta olmak üzere, bütün duygularına manevi bir canlılık gelir. Her insan bunu az çok hisseder. Bu manevi hava sadece insanın hayatında kendisini hissettirmez. Kâinatta da kendini hissettirir. Kâinatta da bir munislik, bir yumuşaklı, bir cana yakınlık hissedilir.

Evet, Recep, Şaban, Ramazan aylarının bulunduğu mübarek üç aylar! Sevap ve hasenat ambarlarını doldurmaya vesile olacak mutlu gecelerin bulunduğu aylardır: Regaib, Mirac, Berat ve Kadir geceleri; af dileyecekler için kapılarını açmış bekliyorlar!

“Receb-i şerifinizi ve şuhur-i Selâsenizi Bütün ruhu canımızla tebrik ediyor, Cenab-ı Erhamür-rahiminden niyaz ediyoruz ki, hakkınızda ve hakkımızda seksen sene bir manevi ömr-i bâki (baki bir ömür) kazandırmaya vesile eylesin âmin.” (Emirdağ lahikası ll s592.) diyen Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin dua ve niyazına biz de Âmin diyerek katılıyor ve Rabbim bizleri hakkıyla istifade edenlerden eylesin.

Üç aylardan istifade edenleri anlatan bir hikayecik

Bu girizgâhtan sonra: Üç aylarımızı daha verimli geçirmek için; bir hikâyeciği paylaşmak istiyorum:

“Zamanın birinde bir kaptan uzun bir gemi yolculuğuna çıkar, derken tayfalarıyla bir adaya gelir. Adaya geldiklerinde vakit gecedir, göz gözü göremeyecek derecede zifiri bir karanlık.

Kaptan, tayfalarından adaya inmelerini ve buldukları taşları toplamalarını ister. Sabaha kadar da vakitlerinin olduklarını söyler. Adaya inen tayfalar üç guruba ayrılırlar. Birinci gurup hiç taş toplamadan yorgunluklarını bahane ederek yatmaya başlar. İkinci gurup, eğer kaptan söylediyse bunun bir hikmeti vardır diyerek üç beş taş topladıktan sonra onlar da istirahata çekilirler. Üçüncü gurup ise, kaptanımız söylediyse mutlaka bir hikmeti vardır. Çünkü o hikmetsiz hiçbir şey söylemez diyerek, adada buldukları taşları çuvallarına doldurur.

Tanyerinin ağarmasıyla birlikte bütün tayfalar gemiye döner ve gemi seyahatine devam eder. Gün aydınlandıktan sonra kaptan tayfalarından çuvallarına topladıkları taşları boşaltmalarını ister. Çuvallarını taşla dolduran tayfalar çuvallarını açtıklarında içinde yakut, inci, mercan ve elmas olduklarını görünce neden daha fazla toplamadık diye üzülmeye başlarlar. Üç beş taş toplayıp istirahata çekilen ikinci gurup ise, neden daha fazla toplamadık diyerek üzüntülerinden dizlerini döverler. Hiçbir şeye ellerini sürmeden, adaya iner inmez uyumaya çekilen gurup ise kederlerinden helak olurlar.

Bu temsili hikâyecikte olduğu gibi, işte şu anda dünya gemimiz üç aylar denilen adaya uğramış bulunmaktadır. Bu gemiye kaptanlık yapan Peygamber Efendimiz (asm) bu adada bulunan taşları toplamamızı istiyor. Çünkü bu adadaki taşlar çok kıymetli ve çok değerlidir. Sair zamanlarda Cenab-ı Hak işlediğimiz her bir iyiliğe bire on yazarken, üç aylarda; bire yüz, üç yüz, bin, gecelerin incisi olan Kadir gecesinde ise bire otuz bin sevap yazıyor. Amel çuvallarımızı ne kadar sevapla doldurursak o kadar bahtiyar olacağımızı Efendimiz (asm) hadislerinde bize haber vermektedir. İşte o iki tembel olan guruptan olmamak için bu üç aylar adasında amel çuvallarımızı ibadetle, oruçla, takvayla, yani elmasla, inciyle, yakutla doldurmaya gayret edelim ki, Yüce Rabbimiz, günahlarımızın affına vesile kılsın. Cenab-ı hak bu üç ayları bizlere hakkıyla geçirmeyi nasib eylesin inşallah!..

Evet, Cenab-ı Hak kullarını Cennetine koymak için onlara öyle câzip ve teşvik edici ödüllerde ve vaadlerde bulunuyor ki; Adeta daha ne duruyorsunuz? Sizin için hazırladığımız bu değer biçilmez hediyeleri gelip alsanıza ya! dercesine teşvikte bulunuyor. İşte bunlardan birisi Bakara Sûresinin 25. Âyetinde: Ey Resulum; "İman eden, iyi ve güzel işler işleyen mü'minleri müjdele ki, altında nehirler akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden bir meyve yediklerinde, 'Bu, bundan önce (dünyada) yediğimiz meyvedir' derler. Birbirine benzer bir şekildeki rızıkları getirilip (onlara) verilir. Ve o Cennetlerde, onlar için temiz kadınlar vardır. Ve onlar, o Cennetlerde de ebedi ve daimî bir şekilde kalacaklardır" buyuruyor.

Bu teşvikler neye benziyor biliyor musunuz?

Hani bir çocuğa bir şey yaptırmak için en çok sevdiği şeylerle veya hediyelerle teşvik edilir ya! Bak çocuğum şunu yaparsan, sana sevdiğin şunları şunları alırım. Mesela derslerine çalışır, sınıfını iyi dereceyle geçersen, sana şöyle bir bisiklet alırım veya özellikleri şöyle olan bir telefon alırım. Tatilde memlekette sevdiklerine götürürüm. Gibi teşviklerde bulunduğumuz gibi.

Veya öğretmen öğrencilerine kitap okutmayı sevdirmek için farklı tekniklerle yaklaştığı gibi. Mesela, bu hafta veya bu ay en çok kitap okuyanlara şu şu hediyelerle ödüllendireceğim diyerek, çocuklara kitap okuma alışkanlığını kazandırdığı gibi. Çocuklar kitap okuma alışkanlığını ve zevkini bir kazandı mı bir daha da kolay kolay kitap okumayı bırakamazlar. Veya çocuklarımız belli bir yaşa gelince onları namaza ve oruca alıştırmak ve sevdirmek amacıyla bir takım hediye ve vaatlerde bulunduğumuz gibi. Belki birçoğumuz bu yapıcı ve cazip teşviklerle namaza ve oruca başladık, İslam’a uygun alışkanlıklar kazandık.

İşte bu hasad mevsimi olan mübarek üç aylar da bunun gibi bir şeydir. Gerek Kur’an-ı Kerim’de ve gerekse Peygamber Efendimizin (asm) hadsilerinde bu aylara ve bu aylardaki mübarek günlere ayrı bir ihtimam ve özen gösterilmesi, bu vakitlerde yapılan ibadetlerin diğer aylara nazaran daha çok sevab kazandırdığının ifade edilmesi insanları ibadete teşvik içindir. Bu aylarda özen gösterilerek yapılan ibadet ve güzel davranışlar. Bilahare insanda alışkanlık haline gelerek insana bir kazanım sağlamaktadır. Bu kazanım sonraki aylarda da devam ediyor. Bu ayların bize kazandırdıkları bir de böyle güzel yönleri ve faydaları vardır.

Bizleri, rahmet, bereket, mağfiret mevsimi üç aylara yeniden ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun. Cumartesi gününden itibaren üç ayların ilki olan Recep ayına girmiş bulunmaktayız. Perşembeyi Cumaya bağlayan gece de Regâib gecesini hep birlikte idrak edeceğiz inşallah. Rabbimize olan rağbetimizi böylece bir kez daha tazelemiş olacağız. O’na verdiğimiz kulluk sözümüzü ve sadakatimizi bir daha yenilemiş olacağız. Dualarımızın kabulü için en içten gelen dileklerimizi yalnızca O’na arz edeceğiz

Üç aylar İslam ümmeti için sevinç, bereket ve mağfiret mevsimidir. Bu aylar içinde bulunan; Reğaib, Miraç, Beraat ve Kadir geceleri Rabbimizin Rahmetinin, affının ve lütfunun yağmur gibi insanlığa indiği zamanlardır. Sevgili Peygamberimiz (a.s.m), bu üç aylarda her zamankinden daha fazla ibadet eder ve “Allah’ım! Recep ve Şaban ayını bize bereketli kıl ve bizi Ramazan ayına kavuştur” diye dua ederdi.

Çünkü manevi bir hasat mevisimi olan üç aylarda "adeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir sergi, bir fuar, bir Pazar; ve uhrevî hasılat için gayet münbit, verimli bir zemin; ve neşvünemâ-i a'mâl, amellerin gelişip çoğalması için, bahardaki mâ-i Nisan, Nisan yağmuru  ve saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyet-i beşeriyenin (insanlığının ibadet) yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmünde olan Ramazan-ı Şerif gibi sevapları bol olan ve günahların affedildiği mübarek ay vardır."

"Nasıl ki bir padişah, müddet-i saltanatında (saltanatı boyunca), belki her senede, ya cülûs-u hümayun (tahta çıkışı) namıyla veyahut başka bir şâşaalı cilve-i saltanatına (yani saltanatı-nın haşmetini göstermeye) mazhar bazı günleri bayram yapar. Raiyetini (halıkını, tebaasını), o günde umumî  (genel) kanunlar dairesinde değil, belki hususî ihsânâtına (özel bağış ve ihsanlarına) perdesiz ve aracısız huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde(olağanüstü) icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini has teveccühüne (özel ilgi ve alakasına) mazhar  eder. Öyle de, Ezel ve Ebed Sultanı olan on sekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelâli, o on sekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlişânı olan Kur'ân-ı Hakîmi, Ramazan-ı Şerifte inzal   eylemiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlâhî ve bir meşher-i Rabbânî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, mukteza-yı hikmettir.” (Mektubat/29.  Mektup/İkinci Risale Olan İkinci Kısım (s:572)

İşte şimdi duaların kabul, kusurların avf ve mağfiret edildiği böyle bir ayın bulunduğu manevi bir hasat mevsiminde bulunuyor ve yaşıyoruz. Ne mutlu bizlere!..

Şüphesiz ki bu mübarek zamanlar, dünyanın ağır meşguliyetleriyle bunalan ruhlarımızı dinlendirmek ve kulluk şuuru ile Yüce Rabbimizin merhametine sığınmak için çok büyük fırsatlardır. Bu aylarda yapılacak dualar, tevbe ve istiğfarlar, iyilik ve hayırlarla beraber, sevinç ve üzüntülerin paylaşılması, Rabbimizin katında mükâfatını ve karşılığını fazlasıyla bulacaktır.

İşte Regâib gecesi için Yüce Rabbimizin, Rahmet ve mağfiretinin, feyiz ve bereketinin, lütuf ve ihsanının, Müslümanlar üzerine, bolca tecelli ettiği, O’nun sınırsız rahmet ve mağfiretinin kazanıldığı değerli gecelerden birisi olduğunu Âl-i İmrân Sûresinde: “Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak ve takvâ sahipleri için hazırlanmış, gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için yarışın, koşun!” buyrulmaktadır. (Âl-i İmrân Sûresi Ayet 133.)

Bu gecede öncelikle yapmamız gereken ilk şey, nefis muhasebesidir. Yani kendimizi hesaba çekmektir. Her şeyin madde ve para ile ölçüldüğü, insanlar ve toplumlar arası ilişkilerin bozulduğu, huzurun yerine kargaşanın hâkim olduğu bir dünyada; ruhumuzu manevi yaralardan korumak için, nefis muhasebesine her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Dinimizin ısrarla bize tavsiye ettiği bu nefis muhasebesi ihmal edilmemeli. Aksi takdirde, toplumda arsızlık, hayâsızlık, ahlaksızlık, haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, kin ve intikam duyguları yaygınlaşarak, merhametsizlik ve sevgisizlik şeklinde ortaya çıkar.

Nefis muhasebesini hakkıyla yapanlarda ve iç dünyasına yönelenlerde görülen ilk değişim; kötülükleri terk edip insanlığın sıkıntı ve ıstıraplarını yüreklerinde hissetmeleridir. Üç aylar, sözünü ettiğimiz bu nefis muhasebesinin yapılması için bulunmaz bir fırsattır. Bu aylarda içten tevbe ederek günahlardan arınalım. Kalplerimizdeki olumsuz duygu ve düşünceleri silelim. Gönül dünyamızı kirleten haset, kin, düşmanlık, haksızlık ve zulüm gibi kirlere bulaşmaktan sakınalım. Birbirimize, anne ve babamıza, eşlerimize, çocuklarımıza, yakınlarımıza sevgiyle, şefkatle ve iyilikle yaklaşalım. Dünyamızı saran kötülük ve düşmanlıklara karşı birlik ve beraberlik içinde olalım. Gönüllerimizde iyilik, merhamet ve sevgi ışığını yakalım.

İslâm dünyasında her yıl manevî bir iklimin hüküm sürdüğü ve ramazan bayramıyla sona eren üç aylar, Müslümanlara dinî hissiyat ve ibadet yoğunluğu eşliğinde gündelik hayatlarını sorgulama, yenileme ve zenginleştirme fırsatı sunmaktadır. İbadet, dua, zikir ve hayırlı işlerde daha fazla yoğunlaşarak yaşanmasına zemin hazırlamaktadır.

Üç ayların değerini ifade eden diğer önemli bir özellik ise beş mübarek gecenin dördünün bu ayların içinde olmasıdır. Regaib gecesi, Recep ayının ilk cuma gecesine, Mirac gecesi, Recep ayının yirmi yedinci gecesine, Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesine, Kadir gecesi ise Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastlamış olmasıdır. Bildiğimiz gibi mübarek gecelerin en önemlisi ve kadirlisi Kadir gecesidir. Çünkü aynı adı taşıyan sûrede Kur’an’ın inmeye başladığı bu gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilmektedir (el-Kadr 97/1-3).

Yukarıda belirttiğimiz gibi üç ayların önem arz eden yönü mübarek gecelerin bu ayların içinde oluşudur. Bu mübarek gecelerden biri de "bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev'inden olması cihetiyle, Leyle-i Kadrin kudsiyetin- de olan Berat Gecesinin bulunmasıdır.’ Herbir hasenenin Leyle-i Kadirde otuz bin olduğu, Berat gecesinde ise, herbir amel-i salihin ve herbir harf-i Kur'ân'ın sevabı yirmi bine çıktığını; Sair vakitte on ise, şuhûr-u selâsede bunun yüze ve bine çıktığını; Ve bu kudsî   leyâli-i meşhurede on binlere, yirmi bine veya otuz binlere çıktığını; Bu gecelerin elli senelik bir ibadet hükmüne geçebildiği ifade buyrulmaktadır. Onun için, elden geldiği kadar Kur'ân ile ve istiğfar ve salâvat ile meşgul olmak büyük bir kârdır.”

Peygamber Efendimiz (asm) Şaban ayında çok oruç tutardı. Hz. Aişe (r.a), Rasûlüllah (asm)'ın "Şaban ayındaki kadar çok oruçlu olduğu bir ay görmedim" buyurur. (Tecrid-i Sarih, VI, 295).

Şâban ayının büyük bir kısmını özellikle ilk on beş günü ya da tamamını oruçlu geçiren Peygamber Efendimiz (asm) Ramazan ayı dışındaki en faziletli orucun Şâban ayında tutulan oruç olduğunu ifade buyurmuştur. (Tirmizî, “Zekât”, 28).  Resûl-i Ekrem (asm) ın ramazan ayından başka hiçbir ayın bütününü oruçlu geçirmediğine dair hadisler) yer almaktadır. (Buhârî, “Savm”, 52; Müslim, “Ṣıyâm”, 175, 178)

Ramazan ayının fazileti ise çok daha yücedir. Peygamber Efendimiz (asm): "Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır" buyurmaktadır. (Müslim, Kitâbu's-Sıyam, 1).

Bu nedenle bu aylar; çokça istiğfar etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kur'ân okumak ve Yüce Allah’a bol bol dua etme aylarıdır.

Bu ayların manevi açıdan ayrı bir özelliği de:

Dinî anlatımda "Şühûr-u selâse", yani üç aylar olarak bilinen bu mevsimin girmesiyle birlikte Müslüman ruhları bambaşka bir hava kaplar. Çünkü bu aylar İlâhî rahmetin coştuğu aylardır. "Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar. Bu pek çok uhrevî faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i imaAna temin eder.” (Şuâlar, s. 416)

Bu bakımdan üç aylar “pek çok uhrevî faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin (âhiret ticaretinin) bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri (sergisi)” olarak nitelendirilmiştir. Bilindiği gibi, pazarlar ve fuarlar mühim ticaretlerin yapıldığı ve sergilendi-ği yerlerdir. Haftanın belli bir gününde belli bir yerde kurulan pazarda, insanlar her türlü ihtiyaçlarını karşılarlar. O gün sabahtan akşama kadar pazarın ucuzluğundan istifade etmek mümkündür. Ama o gün pazara gidemeyen bir insan, aynı şartlar altında alışveriş yapabilmek için bir hafta beklemek zorundadır. Çünkü pazar bir günlüktür.

Aynı şekilde, üç aylar da yılda bir defa kurulan ve ahiret ticaretinin yapıldığı pazarlardır. İstifade etmesini bilenler, bu pazardan büyük kazançlar sağlar. Ahirete yönelik amellerini diğer vakitlere oranla arttırırlar. Daha fazla Kur'ân okur, ilme daha fazla yönelir, uykularından kısarak ilim ve tefekküre, ibadet ve İslâmî hizmetlere daha fazla vakit ayırırlar. Hayırlı işlerde birbirleriyle yarış içine girerler. Böylece, bu çok sevaplı ibadet aylarından” tam bir istifade ile çıkarlar. Bir mânâda, bu mübarek vakitlerde yapılan manevî hizmetler, insanın ebedî hayatı için yapılmış en kârlı “yatırımlardır.” 

Buna karşılık, üç ayların fazilet ve kıymetinden haberdar olmayıp da değerlendiremeyenler, herkesin istifadesine açık tutulan çok kârlı bir ticaret imkânından mahrum kalmış olurlar. Bu kimseler, aynı imkânı tekrar ele geçirebilmek için bir yıl daha beklemek zorunda kalacaklardır. Buna da ömrümüz yeter mi?  Onu da ancak Allah bilir.

İşte üç ayların ve bu aylardaki mübarek gecelerin büyük bir coşkunlukla ihya edilmesi bu bakımdan da önem kazanıyor. Çünkü bunlar şeâirdendir, İslâmın sembol ve alâmetlerindedir.

Bu açıdan şeâirin duyurulmasında hem İslâmın izzet ve şerefinin gösterilmesi, hem de İslâmın mânâsından uzak yaşayanlara örnek olunması gibi büyük hikmetler vardır. Namazlarda, bilhassa cumalarda ve mübarek gecelerde camilerin mü'minlerle dolup taşması, radyo ve televizyonda Kur'ân ve mevlidlerin okunması, camilerin mahyalarla (iki minare arasının ışıklı güzel yazılarla) süslenmesi, hattâ kandil simitlerinin dağıtılması, bu İslâm sembolünü ilân eden huzur verici hadiselerdir.

Böylece bütün mü'minler âhiret kazancına yöneliyor. Herkes Allah'ın rızası yolunda sonsuz bir yarışa giriyor. Ve oluşan bu manevî hava, bütün topluma huzur veriyor. Bu huzur havasından herkes derecesine göre istifade ediyor. Yapılan ibadetler, okunan Kur'ânlar, Arş'a yükselen ihlâslı dualar, bitip tükenmek bilmeyen bir şevkle devam ettirilen İslâmî hizmetler, İlâhî rahmetin celbine vesile oluyor. Ayrıca sırf Allah rızası için ve ihlâsla yapılan bu hizmetler, günahların, sefahatlerin ve zulümlerin kirlettiği manevî havamızı temizliyor.

Sonuç olarak

Her yıl bizlere ikram edilen bu bulunmaz fırsattan istifade etmeliyiz. Bunun için, mü'min kardeşlerimizle daha sık bir araya gelip sohbetlerde bulunmalıyız. Aramızda Kur'ân'ı paylaşıp imkân nisbetinde günlük ve haftalık hatimler yapa biliriz. Makbul dua ve virdleri daha çok okuyabiliriz. Kur’an hakikatlerine ve İslâmî eserlere daha fazla vakit ayıra biliriz. İmanî hakikatleri yayma ve anlatma hususunda daha fazla gayret gösterebiliriz. Bu yolda göstereceğimiz en küçük bir gayret, en azından bire yüz ve bin netice verecektir.

Bu arada, üç ayların ve mübarek gecelerin evlerimizde ve aile fertleri arasında yaşanması da ayrı bir mânâ ifade ettiğini unutmayalım. Çocuklarımız o manevî havayı soluya soluya büyümelidirler. Bunun için, mübarek gecelerde onları hediyelerle sevindirip, camilere, İslamî ve imanî sohbetlere götürelim ve alıştırmaya çalışalım.

Ayrıca, sabaha karşı seher vakitlerinde uyanık bulunmaya gayret ederek ailemiz, çocuklarımız, akraba, mü’min kardeşlerimiz ve İslâm âlemi için dualarda bulunalım. Çünkü o feyizli vakitte yapılan duaların kabul ihtimali çok kuvvetlidir.

Cenab-ı Hak, içinde bulduğumuz ve hasad mevsimi olan mübarek üç ayları hakkıyla ve rızasına uygun şekilde değerlendirmeyi nasip etsin. Âmin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum