Mustafa ÖZCAN
Tebliğ ve temsil
'El Luğa el mumarese ve'd din el muamele' diye bir tekerleme vardır. Buna göre dili kullanma ve işleme, onu geliştirir ve bu surette dil işlek hale gelir. BBC'nin eski spikerlerinden Ürdünlü Hasan el Kermi günümüzde dilin ve dillerin köreldiğini ve aşındığını zira bu hususta tek yanlı bir sürecin işlediğini ve egemen olduğunu söylemiştir. Yeni nesiller konuşarak değil dinleyerek dile aşina olmaktadır. İnsanlar adeta karşılıklı konuşmayı unutmuş görünüyorlar. Bunun yerine edilgen bir biçimde televizyon ve benzeri cihazlara odaklanıyorlar, seyrediyorlar. Dolayısıyla dil eğitimi yüzeyde kalıyor. Dil katmanları arasında boşluklar dolmuyor. Bu da dillerin gelişmesini sekteye uğratıyor. Bundan dolayı da dil veya konuşma hataları çoğalıyor. Diller bu yüzden giderek hecinleşiyor.
Din ise muameledir, uygulamadır, tatbikattır denebilir. Dinin başkalarının üzerindeki tesiri uygulamayla ortaya çıkar. Bir hadiste 'ed din el muamele' din uygulamadır ve davranıştır denilmiştir. Daima arayış içinde olmuş bir evrensel düşünür olan Tolstoy'un dini anlama hususunda erişilmez vecizeleri vardır. Bunlardan birisi şudur: "Bana dinden fazla bahsetmeyin ama sizin hareketlerinizde dini göreyim." Kısaca Kur'an ifadesiyle 'yapmadıklarınızı söylemeyin' diyor. Burada tebliğ ile temsil ayrımına varıyoruz. Tebliğ bildirimdir ve faydadan hali değildir. Lakin örnekleme olmadıkça yetersiz kalır. Dinin tatbikatı olması lazım buna da muamele diyoruz.
Güncele yansıyan tatbikat örneklerinden birisi de Hamas'ın İsrailli esirlere yaptığı muamele ve bunun güzel akisleridir. Takas gereği serbest bırakılan İsrailli tutsak Alexander Turbanov, işgal altındaki İsrail'den şok bir açıklama yaptı ve şöyle dedi:
“İyi muameleniz sonsuza dek vicdanıma kazındı… 498 günde bu güzellik örneklerini aranızda yaşadım. Saldırganlığa ve cürümlere rağmen hoşgörülü oldunuz. Mertliği elden bırakmadınız.”
Gerçek anlamında saf kahramanlığı insanlığa ve değerlere saygıyı sizlerden öğrendim. Siz kuşatılmış özgür insanlardınız, bense tutsaktım. Siz benim koruyucularım oldunuz. Ve sizler benim hayatımın hamileriydiniz. Şefkatli bir babanın çocuklarına gösterdiği ilgiyi siz de bana gösterdiniz. Sağlığımı, haysiyetimi korudunuz. Halbuki diğer taraftan, çalınmış toprakları ve hakları uğruna savaşan adamların elinde tutsak olmama rağmen, ülkemin hükümeti kuşatma altındaki bir halka karşı en acımasız soykırımı reva gördü. Yine de açlık çekmeme ya da aşağılanmama izin vermediler. Sizleri temaşa edinceye kadar mertliğin gerçek anlamını bilmiyordum. Fedakarlığın kıymetini aranızda öğrendim. Ölümün yüzüne bile gülümsediğinizi gördüm."
Sabık tutsak Alexander Turbanov işin özüne gelerek şöyle diyor:
"Asil ahlakınız karşısındaki şaşkınlığımı ve hayranlığımı gizleyemiyorum. Hakikaten dininiz mi size tutsaklara bu şekilde güzel muamele göstermeyi telkin ediyor? Sizi, insanoğlunun koyduğu ve çöken tüm insan hakları yasalarının, tüm savaş protokollerinin üzerine çıkartan bu haslet ve inancınız ne kadar da yüce! En zor anlarda bile adalet ve merhametten sapmıyorsunuz. İçi boş sloganlarla değil, deneyimlerle. En karanlık tablolar karşısında bile ilkelerinizden asla taviz vermiyorsunuz. İnanın bana, buraya geri dönseydim, sizin saflarınızda mücahit olmayı yeğlerdim.
Çünkü gerçeği halkınızdan öğrendim. Ve anladım ki siz sadece toprağın sahipleri değil, aynı zamanda ilkelerin ve haklı bir davanın da sahiplerisiniz. Bunu yayın ki aldatılmış ve aldanmış alem gerçeği görsün, öğrensin. Gazze'deki mücahitlerin ahlakı, izzet ve onurdur. Onlar terörist değil."
Bu durumda ancak şu söylenebilir: Şehide şahidun min ehlihi. İçlerinden birisi gerçeğe tanıklık etti.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.