Ekmek karnesinden su karnesine

Dünyada veya belirli coğrafyalarda sular çekiliyor, göller ve nehirler kuruyor. Bunda suyu israf etmenin veya kötü kullanmanın elbette bir payı ve etkisi var. Lakin etken sadece görünür alanla ilgili ve zahiri değil. Manevi etkenler de var. Aral Gölü ya da İran’daki bazı göllerin ve nehirlerin kuruması, suyun kötü kullanımıyla ilgilidir. Bununla birlikte suyun çekilmesi semaya ve semanın sahibine bağlıdır.

İnsanoğlunun şükürsüzlüğü ve yeryüzünü Allah’ın belirlediği kurallara göre kullanmaması, kullanma kılavuzunun dışına çıkması, işin türüne göre cezalandırılmasını da (el cezau min cinsi’l amel) beraberinde getirmektedir. Türkiye’de özellikle batı illerinde ve Konya ovasında sular çekiliyor. 1980’li yıllarda ve öncesinde Sakarya ve çevresinde her yıl kar yağardı. Şimdi ise kar yağışı ender olarak görülüyor. Karsız olarak Dostoyevski’nin Beyaz Geceler kitabında işlediği romantik havayı solumak ve yakalamak da mümkün değil. Kar kıtlığı hayal ufkumuzu da daraltıyor. Romantizm yerine stres yüklüyor.

İsrail şimdi siyasi olarak varlık veya gelecek kaygısı veya beka kaygısı yaşıyor. Bunun için saldırganlaşıyor. Dünyanın birçok bölümü de farklı şekilde ontolojik anlamda gelecek ve varlık kaygısı çekiyor. Mevsimlerin değişmesi aynı zamanda kuraklık ve göçlere de neden oluyor. Dünyanın dengesi altüst oluyor.

Canlıların bir hayat tarzı bir de hayat alanı vardır. George Walker Bush ve benzerleri hayat tarzımız ya da batılı hayat tarzı tehdit altında bahanesiyle tehdidin kaynağı olarak gördükleri şarka saldırdılar. Şimdi de hayat alanları tehdit altında, peki kime saldıracaklar? Herhalde suyun kaynağı olan gökyüzüne saldıracak halleri yok. Bu saldırgan güçlerin saldırıya değil kendilerini kontrol etmeye ve ıslah etmeye ihtiyaçları var. Yoksa semanın gazabı daha da artacaktır.

Çare olarak İran gibi ülkeler bulutların tohumlanması gibi önlemlere başvuruyorlar. Türkiye’de de 1990’lı yıllarda benzeri bir durum vardı. Çare olarak bulutların tohumlanması gündeme gelmişti.

Ayetler bize varlığın kaynağını hatırlatıyor. Lakin insanoğlu şükür yerine nankörlüğü seçiyor. Bir ayette gökten suyun belli bir ölçüde indirildiği vurgulanıyor. Sonrasında da bu suyun çekilebileceği ve tükenebileceği uyarısı yapılıyor. Suyun buharlaşması ile yeryüzüne yeniden inmesi ritmik bir düzeyde seyretmiyor. Suyun aynı miktarlarda geleceğinin bir garantisi yok. En azından muhtelif bölgeler açısından durum böyle. Nitekim ayet bunu vurguluyor: “Gökten belli bir ölçüde su indirip, onu yeryüzünde tuttuk. Muhakkak bizim onu gidermeye ve yok etmeye de gücümüz yeter.”

Suların çekilmesiyle alakalı bir başka ayet ise Mülk Suresinde yer almaktadır ve şöyledir: “De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin, size kim bir akar/tatlı su getirebilir?” Bu durum karşısında paratoner tabiatlı salih insanların duası ve yakarması da yeterli olmuyor. Dengeyi geri çeviremiyor. Zaten salih insanlar da bu ortamlarda buharlaşıyor ve eriyorlar. Bu paratoner tedbirlerden birisi de yağmur duasıdır. Lakin yaşam biçimini değiştirmeden yaşam alanına geri kazanamayacağız.

Suların azalması yerleşik düzeni de tehdit ediyor. Sözgelimi bu yüzden ElBuruz dağları gibi kaynağı olan Tahran şehri metruk hale gelecek. İran başkentini değiştirmeyi tasarlıyor. Başka bir yere taşımayı planlıyor. Yine azalan su kaynakları nedeniyle suyu karne ile dağıtmayı planlıyor. Neden böyle oluyor? İran dini bir ülke ama dindar bir ülke değil. Sosyal ve siyasi zulüm şahın dönemini fersah fersah geçmiş durumda. Bu durumda akıbeti Sovyetler Birliği’nin akıbetine benzemekten kurtulamıyor.

Savaş dönemlerinde kıtlık görülüyor ve buna göre ekmek karneye bağlanıyordu. Şimdi ise belki de tarihte ilk defa su kaynaklarının kuruması üzerine İran gibi ülkeler ciddi ciddi suyu karneye bağlamayı düşünüyorlar.

Suyun çekilmesinin üretime negatif etkisi nedeniyle gıda fiyatlarını da etkilemektedir. Yağmur duasından önce kitleler halinde tövbe ve hayat tarzını değiştirmeye ihtiyacımız var ve belki de hayat tarzımızı yeniden düzenlemek suyun geri gelmesine yardımcı olacaktır. Yağmur duası manevi anlamda bir tedbirdir. Külli tedbir ise hayat tarzını olumlu anlamda değiştirmektir.

İran örneğinin gösterdiği gibi din satmak değil ancak dini yaşamak kurtuluş reçetesi ve çözüm olabilir. Ama ideolojik körlük bunu görmeye mani oluyor. İsrail’in dini körlüğünde olduğu gibi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.