Suriyeli Steve Jobs-2

Geçen makalemizde Suriyeli Steve Jobs’un Allah’ın bahşettiği beyin gücünü keşfedip zirvelere tırmanma hikayesinden bahsetmiştim ve şu tesbitte bulunmuştum: “Bugün, Suriye'deki 21 milyon ve İslam âlemindeki 1,5 milyar Steve'lere ne demeli? Eğer müstebit rejimlerce bu beyinler iğdiş edilmeseydi acaba bugün ilim ve teknolojide nerelerde olurduk?”

Akif; “Ey, bütün dünya ve mâfihâ ayaktayken; yatan!
Leş misin, davran mıyorsun? bâri Allah’tan utan” diyerek meskenet içerisinde ömür süren Müslümanlara adeta kalp volkanından fışkıran ıstıraplarını, elemlerini, teessüflerini dile getiriyor. 

Bediüzzaman da Akif gibi geri kalmışlıktan, sefalet ve meskenet içinde yaşayan  İslam milletlerinin içinde bulundukları bu duruma karşı  vicdanından haykırıyor, aynı noktaya parmak basıyor; “neden dünya herkese terakki dünyası olsun da bize tedenni? (Münazarat)”

Öncelikle bir kabulle başlayalım. Hepimiz yani Müslim gayr-ı müslüm aynı oranda cahil olarak dünyaya gelmiyor muyuz? ABD'deki bebeklerle Suriye, Afganistan, Pakistan, Mısır, Libya, Türkiye’deki… vs bebeklerin bu açıdan birbirinden farkı yok. Her ikisi de aynı derecede cahil. O halde, nedir ABD'deki bebekleri mucit, bizdekileri miskin yapan sır? Ya, Allah onları süper zeki, bizi de aptal yaratıyor diyeceğiz veya bizi aptallaştıran faktörlerin olduğunu kabul edeceğiz. Steve gibi beyinlerin ABD, İngiltere gibi diyarlarda çılgın projelere imza atarken, Müslüman ülkelerde çorak arazilere dönüşmesinin birçok nedeni vardır:

1)Eğitim
Aydınlanma'dan bu yana, ABD ve Avrupa, beyinleri en değerli hazine olarak görmeye başladı. Değerli madenlerin, toprakta değil, beyinlerde saklı olduğunu anlayıp, etkin araçlarla onları değerlendirdi. Oysa Müslüman diyarlarda, aynı süreçte beyinler ya boş şeylerle dolduruldu veya baskıcı metotlarla iğdiş edildi. Bu da elmas ve altın hazineleri yerine, hüzün ve sefalet meyvelerini netice verdi. Evet, kanaatimce dünyanın en değerli cevherleri dağlarda değil, insan beyninde gömülü. Delil arayan insan, beyninden çıkan TV, bilgisayar, telefon, araba, uçak, robot gibi bin bir medeniyet harikasına bir göz atsın yeter.

Bilgi çağında gerçek gücün bilgide olduğunu anlamak hiç de güç değil artık. Tarım toplumunda servet ve kuvvetin kaynağı "kas gücü"ne, sanayi toplumunda ise "makine gücü"ne dayanırken, bilgi toplumunda "beyin gücü"ne dayanıyor. Nitekim günümüzde dünyanın devleri olarak anılan “Apple” ve “Microsoft” gibi firmalarının güç ve servet kaynağı ne petrol rezervlerini işletmesinden ne de altın yataklarına sahip olmasından gelir. Yegâne sermayeleri "Beyin rezervleridir." Beyin rezervlerini özgürce işletme imkânı verecek bilgiyi ve bilişim teknolojilerini kullanan modern eğitim modelleri ve sistemleri derhal hayata geçirilmelidir.

Üzülerek ifade ediyorum; geçenlerde bir arkadaşım Afganistan’da Taliban’ın okullarını kapattırdıklarını ve sebep olarak da okulda verilen fen ve bilim derslerini İslam’a aykırı gördüklerini söylemişti. Geçmişte neden geri kaldığımızın sebeplerinden birisi bu yanlış anlayıştır ki; fen ve bilimi İslâm’a rakip ve zıt tevehhüm ederek yıllarca eğitimde uzak duruldu. Allah’ın kainat kitabını okumayı hala İslam’a aykırı gören anlayışların bulunduğunu az da olsa duymaktan üzülmemek mümkün mü?

2)Demokrasi
Onlarda bireylerin hak ve özgürlükleri demokratik yollarla güvence altına alınırken, bizde despotik rejimler beyinleri köreltiyor. Beyin rezervlerindeki cevherler demokratik ve özgürlükçü sistemlerde zemin yüzüne çıkarken despotik rejimlerde kaybolup gidiyor. Demokrasi, beyin hazinelerini keşfedip ortaya çıkarmak için özgür bir zemin hazırlarken despotizm, beyinleri köhne şeylerle doldurup çürümeye terk ediyor. Nitekim başta Einstein olmak üzere baskıcı rejimlerden kaçan “Steve” gibi beyinler özgürlükçü diyarlarda çılgın icat ve keşiflere imza atarken, Ortadoğu gibi müstebit rejimlerin hüküm sürdüğü diyarlarda kalanlar ise köhne bilgilerle çürüyüp gidiyorlar.

Oralarda devlet beyin rezervlerini ortaya çıkarmak için, Müslüman toplumlarda ise beyinleri bastırmak için (Devlet Bütçelerinde ilk sırada daima savunma bütçesi yer almaktadır) önemli oranda kaynak ayırıyor. Hangi ülkenin beyin hazinelerine ne kadar kıymet verdiğini anlamanın en kısa yolu Ar-Ge harcamalarının GSMH'ye oranına bakmaktır. ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde AR-GE çalışmalarına ayrılan para GSMH’nın yüzde 2.5 ile yüzde 3’ü arasında değişmektedir. Ülkemizde ise son yıllardaki artışa rağmen bu oran yüzde 0,67’dir. Mısır için yüzde 0,2, Suudi Arabistan için yüzde 0,05.

3) İhtilaf ve Terör
Peki kalkınmaya, gelişmeye, eğitime, sağlığa, bilgiye ve teknolojiye ayrılmayan gelirler nereye harcanmaktadır? Tek kelime ile askeri harcamalarla bu ülkelerin kalkınmaları kasıtlı olarak engellenmiştir. Sadece Türkiye’de 1984 yılından bugüne teröre harcanan paranın 430 milyar dolar olduğu uzmanlarca ifade edilmektedir. Ve yine uzmanlar bu para ile 4 Paris, 2 Chicago’nun sıfırdan inşa edilebileceğini söylüyorlar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dillendirdiği İstanbul’daki çılgın kanal projesinin 10 Milyar, 421 km’lik İstanbul- İzmir otoban projesinin maliyetinin (içinde Marmara Denizin üstünden geçen bir köprü ve 18 km’lik uzunluğunda 30 viyadük, 7,5 km’lik 4 tünel) toplam maliyetinin 11 milyar olduğu göz önüne alındığında sadece teröre harcanan paranın nasıl halkımızın müreffeh yaşamını etkilediği daha net anlaşılmaktadır.

Eğer Müslüman yöneticiler, dinlerinin bahşettiği müsamaha, fikir, söz ve vicdan hürriyetine, insanın insanca yaşama hakkına ve isteğine saygı duyup uygulanmasına müsaade etseydiler, dâhilde bu kadar nice Steve gibi zekâların heba olmasına ve iç çekişmelere, isyanlara, boğuşmalara, anarşi ve terör yüzünden maddi ve manevi zarar ve kayıplara sebep olunmayacaktı.

İşte bir önceki makalemizde temas ettiğim asrın başında (1911) Şam’da verilen “Hutbe-i Şamiye’de”  Bediüzzaman;  “bizim en büyük düşmanımız Cehalet, Zaruret ve İhtilaftır; bu üç büyük düşmana karşı Sanat (Bilim), Marifet (Eğitim) ve İttifak (Avrupa Birliği gibi Müslüman ülkeler dayanışması veyahut pazarı) silahı ile mücadele edeceğiz” derken problemin ne kadar önemli olduğunu bizler ancak bir asır sonra yaşayarak ve pek çok zarar ve acı çektikten sonra anlamaktayız.

Eminim ki, Arap ülkelerindeki son halk hareketleri ve  bilhassa dünya kamuoyunda Araplara  örnek ve ilham kaynağı gösterilen Türkiye’deki hükümet son yıllarda takip ettiği siyaset ile Bediüzzaman’ın rotasını çizdiği kulvarda çalışmalarını yoğunlaştırır. Ülkemizin başına musallat olan fakirlik, geri kalmışlık ve istibdat illetinden kurtulmamızı gerçekleştirir aynı zamanda diğer Müslüman ülkelere de örnek teşkil ederek onların da uyanmasına vesile olur. Samimi söylemem gerekiyorsa bunun belirtilerini de görüyorum.
Evet Üstadın ifadesiyle; ümitvâr olalım istikbalde en yüksek seda İslam’ın olacaktır, diyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum