Şimdi Aşk Ebeddiyen…

Hayriye Ünal son yıllarda şiirleri ve şiir üzerine yazdıkları ile hayli dikkat çeken bir şair. 15 yıldır dergilerde şiir yayımlıyor. Bunları “Saçları Vardır Aşkın” (2000), “Ademin Kızlarından Biri” (2003), “Sert Geçecek Bu Kış” (2006) ve “Gerekli Açıklama” (2010) adlı kitaplarında topladı. Ünal şimdi de “Şimdi Aşk Ebediyyen Değişir” (Pan Yayıncılık. Nisan,2013) isimli kitabı ile okurunun karşısına çıktı.

Ünal, bir süre önce, dergilerde şiir üzerine yayımladığı yazılardan oluşan, bir anlamda şiirine “yardım ve yataklık” eden “Eşikteki Özgürlük, Çok Sesli Şiir” (2011) isimli kitabını yayımlamıştı. Kitap, Ünal’ın şiirinin arka planına, temellerine, beslenme kaynaklarına ve atıf dünyasına işaret ediyor.  Bu minvalde “Şimdi Aşk Ebediyyen Değişir” kitabını söz konusu kitabı yedeğe alarak okumakta fayda var.

Ünal’ın şiiri çok sesli, dışa dönük, eril bir şiir. Üstadın ifadesi ile “Şefkat Kahramanı” kadından çok, hayatı mücadele ve muhasebe ile geçen, bitmek tükenmek bilmez bir enerjiye sahip bir erkeğin sesini hatırlatıyor.

Şair, ezelde başlayıp ucu ebede varacak bir yoldadır. Sesi pusulası, sözü aynasıdır. Olgunlaştıkça köklerine, geçmişine, özüne, ezele döner. Ezele ne kadar yaklaşsa o kadar ebede varır.

Ünal’ın bu kitabı bir olgunluk/ustalık dönemi eseri olarak görülebilir. Şair, şiirde yeni biçimler denerken, tema konusunda şiirin o bereketli tarlasına biraz daha yaklaşıyor. Her geçen gün şiirin künhüne, köklerine biraz daha varıyor. Biraz daha saflaşıyor, berraklaşıyor. Sözü fazla uzatmıyor. Öyle ki bazen yarım mısralar kullanıyor.

Şiir bir iç yolculuktur. Bu yolculuğun çerçevesini dış dünya oluşturur. Ünal, tarihi, mitolojiyi, kutsalı, felsefeyi, filim ve roman kahramanlarını güncelleyerek şiire taşıyor. Matematik ve mantığa şiirsel bir tat katıyor. Bu minvalde birçok şaire atıfta bulunuyor.

Klişelerden nemalanan popülist şiir anlayışına karşı çıkıyor. Ortalama kamusal esprilere, anonim hicivlere, aforizmalara, sokak ironisine, yeni kuşak söylemlerine yer vermiyor. Deformasyona ve yapıbozumuna dayalı şiirin uzun vadede daha fazla dönüştürücü olabileceğine işaret ediyor.

Ünal, her kitabında yepyeni bir dünya kuruyor. Onu yepyeni biçimler, biçemler, şekiller, temalar, imgeler, alegoriler üzerine inşa ediyor.

Kudret, kuvvetin yönetilebildiği haldir. Dağdan kopan karda kuvvet vardır; kudret yoktur. Çığ, felaket demektir. Oysa kar, yağmur gibi her yere eşit yağar. Çığda kuvvet,  karda kudret vardır. Ünal’ın bir çok şiirinde çığ kokusu ve korkusu vardı.Savurganlık gibi algılanabilen sesindeki bu “kuvvet” son kitabı ile birlikte kudrete dönüşmüş. Şimdi sesinde “kar kokusu” var.

Kitapta en çok dikkat çeken imgeler aşk, yara, İbrahim ve Ankara.

İbrahim, Hayriye Ünal’ın babası. İbrahim Ünal’ı RisaleHaber okuyucuları yakından tanır. O hayatını ezeli ve ebedi hakikate vakfetmiş gönül insanı. Kalemiyle, kelamıyla, kemaliyle etrafa ışık saçan bir kandil, bir sirac. Hayriye Ünal böyle bir ışığın reşhası ve lem’ası.

Şair, babasının şahsında geçmişine yolculuk yapıyor. Babası gibi olmak isteyip de olamamanın ağrısını ağır şekilde içinde taşıyor. Zamanın çok yüzlülüğü ve yok ediciliği aynı ailenin fertlerini bile farklı yaşamlara ve algılara sürüklüyor. Baba Craig Sheffer ile şair Tom Skerritt'i birbirinden ayıran nehir, baba İbrahim ile şair Hayriye de ayırıyor. Şair bunun farkında. Ünal’ın şiirinde bu anlamda birazcık “nerde bir köy türküsü görsem / şairliğimden utanırımdiyen Bedri Rahmi çaresizliği, çokça, iftar saatinde Atik Valide’de oruçsuz ortada kalan Yahya Kemal’in hüznü var. Bir tarafta babasının sesine sesini katamamasının sızısı, bir tarafta babasının açtığı o rüyamisal yolda yürüyememenin yorgunluğu. İşte tam da burada “Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü, kör oldum.” diyen Cemal Süreya hatıra geliyor.

Ankara’da en kara bir hâlet-i ruhiye hissettim” diyen bilgenin şakirdi Hayriye Ünal. Zamanın oğlu. Ankara çocuğu. Ankara giyindiği elbise kadar Ünal’ın şiirine sinmiş. Mısralardaki karamsar havanın nedenini biraz da burada aramalı. Ankara’da yaşasa da, devlet şairi değil Ünal. Şairanelikten çok uzak. Böyle giderse Devlet okullarında okutulacak bir şiiri olmayacak. Zaten Devlet dersinden de sınıfta kalmış.

Ünal, aşkı Ankara’da Sezai Karakoç gibi “aşırı” ve “derin” yaşıyor. Günde üç kez ağlaması yani dağlaması gerekiyor. Halbuki “aşk yara mı açarmış ömür uzatmaz denmişti”. “yazmak değil kazımak gerekir bir aşk belaysa”. İnsan keşke bilebilse “bir erkek sorudur bir kadın cevabı değil”. Öyleyse değer mi bu kadar dertlenmeye?

“Şimdi Aşk Ebediyyen Değişir”i okuyunca hepimiz Hayriye Ünal gibi aynı soruyu soruyoruz:Aşktan ölür mü insan?

Bir şair Ankara’da ikamet etse gör başına neler gelir. Hele bir de kadınsa mutlaka aşktan ölür. O halde Rabbim sen “şu muti raiyetini” başıboş bırakıp idam etme, şiirsiz eyleme…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum