
Salahattin ALTUNDAĞ
Bilim, Akıl ve Vicdan: Sandalyeden Yaratıcıya Felsefi Bir Yolculuk–32
"Belirsizliğin Konforu mu, Hakikatin Çağrısı mı?"
Sessizlik, odaya ağır bir perde gibi çökmüştü.
Düşünceler, suya atılan taşın halkaları gibi zihinlerde genişliyordu. Zaman, bir anlığına akışını yitirmiş, yalnızca yankılar kalmıştı geriye: Soruların, şüphelerin ve derinlerde, farkına varılamayan hakikatin yankıları…
İnsan zihni, bilinmezlikten korkan bir yolcuydu. Ama bazı sorular, kaçamayacağınız kadar büyürdü. Bazı hakikatler, gözlerinizi kapasanız bile ışığını sızdırırdı.
İnançlı Kişi, başını ağır ağır kaldırarak, düşüncelerin asılı kaldığı odayı süzdü. Bir anlık duraksamayla, zihninde beliren kelimeleri tarttı. Sonra, derin bir nefes alıp, kendi içinde demlenen hakikati bir çınar gibi köklere salmaya hazırlanarak konuşmaya başladı.
Ama kelimeler, artık bir tartışmanın değil, bir yolculuğun habercisiydi.
Ve bu yolculuk, hakikatin derinlerine doğru ilerleyen bir nehir gibi akmaya devam edecekti.
İnançlı Kişi: Sorular, hakikate giden yolun taşlarıdır. Ancak bu yolda ilerlemek için cesaret gerekir. Bugün burada, kâinatın işleyişine dair bilimsel ve mantıksal delillerle hakikatin izini sürdük. Fakat asıl mesele, bu delillerin bir sonuca bağlanmasıdır. Çünkü bilmek, sorumluluk getirir.
Oda, onun bu sözleriyle daha da ağırlaştı. Artık bu bir tartışma değildi; bir yol ayrımıydı.
İnançlı Kişi, sandalyesinde hafifçe doğruldu. Gözleri, odadaki her bir dinleyicinin üzerinde gezindi; sanki onların iç dünyalarındaki dalgalanmaları görmek istiyormuş gibi:
İnançlı Kişi: Bilimsel veriler ve mantık, hakikati kavramada güçlü araçlardır. Ancak insan yalnızca aklıyla yetinemez. Çünkü akıl, hakikate ulaşmanın yolunu açsa da onu tasdik eden vicdandır. Ve vicdan, insanın en derin köşesinde fısıldayan bir hakikattir.
Sustu. Söylediklerinin yankıları, zihinden zihine dolaşıyordu. Sonra, daha tok ve vurgulu bir sesle devam etti:
İnançlı Kişi: Vicdan insana şu soruları sordurur:
- Eğer var edilmişsem, beni var eden kimdir?
- Bu yaratıcıya karşı sorumluluklarım nelerdir?"
Bu sorular, hakikatin kapısını aralar. Ancak vicdanın rehberliğini reddetmek, insanı bu kapının önünde durup geriye dönmeye zorlar. Oysa hakikati samimiyetle arayan bir zihin, bu soruların cevabını bulmaktan kaçamaz. Çünkü bu cevap, en derinlere kazınmıştır.
İnançlı Kişi, konuşmasına kısa bir ara verdi. Gözlerini, en çok kaçınan kişiye, Deist’e çevirdi.
İnançlı Kişi: Ve o cevap açıktır: Allah… HER AN yaratan, sürekli gözeten ve kusursuz düzeni ayakta tutan mutlak kudret.
Deist, gözlerini yere indirdi. İlk kez bir şeyleri reddetmek için değil, anlamaya çalışmak için düşünüyordu. İnançlı Kişi, bakışlarını diğerlerine yöneltti:
İnançlı Kişi: Bu yalnızca bir inanç değil, aynı zamanda bilimsel ve mantıksal bir gerekliliktir. Ancak, bilimin ve mantığın gösterdiği yolu takip etmek için vicdanın rehberliğine ihtiyaç vardır. Vicdan, insana hakikati kabul etme cesaretini verir. Ama ya vicdanın fısıltısını duymamak için belirsizliğin konforuna sığınanlar? Ya aklın sunduğu delilleri görmesine rağmen, onları bir kenara itenler?
Ateist: Hakikati sorgulamak elbette önemli. Ama benim için sorun, bu hakikati nasıl tanımladığımız. Sizin sunduğunuz deliller ilgi çekici, hatta etkileyici. Ancak tüm bunlar, mutlak bir yaratıcı fikrini zorunlu kılar mı? Evrenin baştan tasarlanmış olması, onun her an müdahaleye muhtaç olduğu anlamına gelir mi? Ya fizik yasaları, bu düzeni zaten kendi içinde barındırıyorsa?
İnançlı Kişi: Fizik yasaları kendi kendine mi var oldu? Eğer fizik yasalarının belirli bir amacı ve düzeni varsa, onları belirleyen bir akıl yok mu? Sizin dediğiniz gibi olsa bile, bu yasalar kendi başına bilinçli bir şekilde karar veremez. Tıpkı bir orkestra gibi…
Ateist: Orkestra mı?
İnançlı Kişi: Evet, bir düşünün. Kâinatta her şey, belirli bir düzen içinde hareket ediyor. Tıpkı büyük bir orkestranın iç içe geçmiş mükemmel uyumu gibi. Her enstrüman, kendine düşen melodiyi icra ediyor, fakat onları yönlendiren bir orkestra şefi olmazsa, o ahenk bozulur. Kâinatta gördüğümüz düzen de böyledir. Fizik yasaları, biyolojik süreçler ve kuantum dengesi bir araya gelip büyük bir ahenk oluşturuyor. Ama tüm bunları idare eden ve varlıklarına anlam kazandıran bir irade olmalı.
Agnostik, sandalyesinde hafifçe ileri geri sallandı, ellerini birbirine kenetledi. İçinde derin bir huzursuzluk vardı. Konuşmaya cesaret etti:
Agnostik: Peki ya biz? İnsan olarak bizim rolümüz ne? Eğer dediğin gibi evren bilinçli bir yaratıcı tarafından düzenlenmişse, bizim bu düzen içindeki yerimiz ne? Biz de o orkestranın bir enstrümanı mıyız? Yoksa özgür iradeye sahip, düzenin dışına çıkabilen varlıklar mı?
İnançlı Kişi tebessüm etti.
İnançlı Kişi: Harika bir soru! İnsan, bu orkestrada yalnızca bir nota değil, besteyi anlamaya çalışan bir dinleyicidir aynı zamanda. Diğer varlıklar, kendilerine yüklenen görevi yerine getirirken, insana bu düzeni anlaması ve kendi iradesiyle bir seçim yapması için fırsat verilmiştir. Ancak insanın iradesi, onu başıboş bırakmaz; tam tersine, bir sorumluluk yükler.
Deist, ellerini masaya koyup hafifçe öne eğildi.
Deist: Diyelim ki haklısın ve evren her an bir yaratıcı tarafından gözetleniyor. O zaman şunu sorayım: Eğer bir yaratıcı her an gözetimdeyse, neden dünyada bu kadar düzensizlik, kötülük ve acı var? Eğer evren kusursuz bir sistemse, bu aksaklıklar neden var?
İnançlı Kişi: Harika bir soru! Fakat unutmayalım, bir sistemin işlemesi demek, onun mutlak bir denge içinde olacağı anlamına gelmez. Örneğin, bir usta marangoz, muhteşem bir sandalye yapabilir ama onu düzgün kullanmazsan, kırılabilir. Bu, sandalyenin kötü tasarlandığını mı gösterir, yoksa onu kullananın hatalı olduğunu mu?
Ateist: Yani diyorsun ki, bu düzensizlik aslında bizim seçimlerimizden mi kaynaklanıyor?
İnançlı Kişi: Kesinlikle! İnsan, özgür iradesiyle iyi ve kötü arasında seçim yapabilen tek varlıktır. Diğer varlıklar, yaratılış gereği kendilerine verilen görevi kusursuz şekilde yerine getirirler. Güneş, bir an bile doğmaktan vazgeçmez. Ağaçlar, köklerinden su çekmeyi bırakmaz. Fakat insan, bu düzenin farkında olmasına rağmen, vicdanını susturabilir. İşte tam da bu yüzden sorumluluk sahibidir.
Agnostik, alnını ovuşturdu. Söylenenler, içinde yeni bir çelişki oluşturmuştu.
Agnostik: Peki, diyelim ki haklısınız. Eğer bu düzen ve sorumluluk gerçekten varsa, neden herkes bunu kabul etmiyor? Neden vicdanın rehberliğini herkes takip etmiyor?
İnançlı Kişi: Çünkü hakikat, KONFOR alanından çıkmayı gerektirir. İnsan, bazen bildiği bir gerçeği bile kabul etmekten kaçınır çünkü bu, ona sorumluluk yükler. Vicdanın gösterdiği yol, bazen zor ve zahmetli olabilir. Ama hakikat, cesurca sorgulayanları bekler. O yüzden size şunu sormak istiyorum: Siz gerçekten hakikati mi arıyorsunuz, yoksa belirsizliğin güvenli limanında mı kalmak istiyorsunuz?
Odada sessizlik hâkim oldu. Deist’in gözleri masaya kaydı, Agnostik derin düşüncelere daldı, Ateist başını eğdi. İnançlı Kişi arkasına yaslandı ve bir sonraki konuşmada ağır soruların gündeme geleceğini hissetti.
İnançlı Kişi: Bir sonraki konuşmamızda, hakikatin daha derinine ineceğiz. Gerçekten, onunla yüzleşmeye hazır mısınız?
Sessizlik, cevaptan daha güçlü bir yankı bıraktı…
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, inşallah…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.