Prof. Dr. Şadi EREN

Prof. Dr. Şadi EREN

Külah Püskülsüz Olur

Bediüzzaman Lemaât eserine giriş yaparken “İfade-i Meram” başlığı altında şunları ifade eder:

Ey kâri! Peşinen bunu itiraf ederim ki, san’at-ı hat ve nazımda isti­da­dımdan çok müştekiyim. Hattâ şimdi ismimi de düzgün yazamıyorum. Nazım, vezin ise ömrümde bir fıkra yapamamıştım. Birdenbire zihnime nazma musırrane bir arzu geldi. Sahabelerin gazevatına dair Kürdçe قَوْلِ نَوَالاَسِيسَبَانْ namında bir destan vardı. Onun ilahî tarzındaki tabiî naz­mına ruhum hoşlanıyordu. Ben de kendime mahsus onun tarz-ı naz­mını ihtiyar ettim. Nazma benzer bir nesir yazdım. Fakat vezin için kat’iyyen tekellüf yapmadım. İsteyen adam nazmı hatıra getirmeden zahmetsiz nesren okuyabilir. Hem nesren olarak bakmalı, tâ mânâ anla­şılsın. Her kıt’ada ittisal-i mânâ vardır. Kafiyede tevakkuf edilmesin. Külâh püskülsüz olur, vezin de kafiyesiz olur, nazım da kaidesiz olur. Zannımca lafz ve nazım, san’atça cazibedar olsa, nazarı kendiyle meşgul eder. Nazarı mânâdan çevirmemek için perişan olması daha iyidir.

Şu eserimde üstadım, Kur’ândır. Kitabım, hayattır. Muhatabım, yine benim. Sen ise ey kâri, müstemi’sin. Müstemi’in tenkide hakkı yoktur; beğendiğini alır, beğenmediğine ilişmez. Şu eserim, bu mübarek Rama­zanın feyzi[1] olduğundan, ümid ederim ki inşâallah din kardeşimin kal­bine tesir eder de lisanı bana bir dua-i mağfiret bahşeder veya bir Fa­tiha okur.

Kavli Nevâla Sîsebân

Eser, zühd ve takvasıyla meşhur Şeyh Halid Zibarî tarafından yazılmıştır. Cenknâme türündeki eser, Yemen’de Sîsebân vadisinde sahabeyle gayr-i müslimler arasında yaşanan çatışmaları konu edinir. Sahabenin buradaki kahramanlıklarından bahseden dört yüz beyitlik uzun bir kasidedir. Yunus Emre’nin ilahilerinin, Süleyman Çelebi’nin Mevlidinin ve Mevlana’nın Mesnevisinin ahenkli okunuşu gibi hoş bir ritimle okunabilmektedir.

Külah Püskülsüz Olur

Külah, başı sıcaktan soğuktan korumak gibi gâyelerle giyilir. Külaha takılan püskül ise, külahı güzelleştirmeye yönelik bir aksesuar çalışmasıdır. Bediüzzaman “Külâh püskülsüz olur, vezin de kafiyesiz olur, nazım da kaidesiz olur.” diyerek sözde esas olanın mana olduğuna vurgu yapar

Ramazan’ın Feyzi

Bediüzzaman bu eserini Ramazan’da yazmıştır. “Bu eser, Ramazan’ın iki hilali arasında doğan bir edep yıldızıdır” mealindeki Arapça ibare 1337 ederek onun yazılış tarihine Rûmî takvime göre ebced ile tevafuk etmektedir. Ramazan, hemen her mü’min için diğer aylara göre daha feyizlidir. Ama Bediüzzamanın yaptığı gibi her Ramazan için hususi bir hedef öne konularak o mübarek ayı daha da feyizli bir hale getirmek mümkündür.

Kur’an’ın Üstadlığı

Bediüzzaman bütün eserlerinde birinci derecede Kur’ânı nazara verir, onun üstadlığını ifade eder. Yazmış olduğu kitaplar Kur’ân güneşinin Risale-i Nur aynasına yansımalarıdır. Okuduğu ve ezberlediği kitaplar ise Kur’ân âyetlerinin manalarına yükselmeye birer merdiven görevi görmüştür.

Müstemi’nin Tenkid Hakkı

Müstemi, kelamda dinleme makamında olan kimsedir. Bediüzzaman bu eserinde muhatabın kendisi olduğunu söyler. Okuyana da “Sen ise müstemi’sin. Müstemi’in tenkide hakkı yoktur; beğendiğini alır, beğenmediğine ilişmez” diyerek tenkid kapısını nazikçe kapatır. Bunda “Tenkidle oyalanma, istifade etmeye bak!” mesajı olabilir kanaatindeyiz. Hayatta tenkide yer olduğu gibi, tenkidle oyalanılmaması gereken yerler de vardır.

Bediüzzaman, aslında tenkide açıktır. Mesela bir başka eserinde şöyle der:

“Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir.”[2]

Tenkid, bir şeyi nakde vurmak, kaç para ettiğini ortaya koymaktır. Buna kısaca "değerlendirme" diyebiliriz. Büyük müesseseler, hayli masrafa girerek kendilerinin tenkidini yaptırır. Anlaşma yapılan firma, işin uzmanı olan elemanlarını gönderir, bunlar değerlendirilmesi yapılacak müessesede birkaç hafta kalırlar, o müessesenin artı ve eksi yönlerini yetkililere bildirirler.

Bediüzzaman “Tenkidi nasıl görüyorsun?” sualine şöyle cevap verir:

Tenkidin saiki, ya nefretin teşeffisidir veya şefkatin tatminidir. Dostun veya düşmanın ayıbını görmek gibi...”[3]

Öyle görülüyor ki tenkid iki kısımdır:

1. Müsbet.

2. Menfi.

Müsbet tenkid, yapıcıdır, düzeltmeye yöneliktir, Menfi tenkid ise yıkıcıdır, tahribe yöneliktir. Bu tür tenkidde art niyet söz konusu olup, muhatabı çökertmek emeli vardır. Din düşmanlarının, peygamberleri ve onların yolundan gidenleri tenkid etmeleri bu türdendir.

Müsbet tenkide insanı sevkeden şefkat, menfi tenkide sevkeden ise nefrettir. Mesela, anne-babanın çocuklarını tenkidleri şefkatten, düşmanların birbirini tenkidleri ise nefretten kaynaklanır.

[1] Hattâ tarihi نَجْمُ اَدَبٍ وُلِدَلِهِلاَلَيْ رَمَضَانَ çıkmış. (Müellif)

[2] Nursi, Mektubat, s. 64.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum