Sabah namazı sonrası ve ikindi ile akşam namazları arası uyumak dinen sakıncalı mı?

Sabah namazı sonrası ve ikindi ile akşam namazları arası uyumak dinen sakıncalı mı?

Sabah namazı sonrası uyumak sünnet mi? İkindi ve akşam namazları arasında istirahat etmenin dinen sakıncası var mıdır?

Kur’an-ı Kerim’de uykunun bir dinlenme ve istirahat vasıtası olduğu şu ayetlerde ifade edilir:

“Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan O’dur.” (Furkan, 25/47)

“Uykunuzu bir dinlenme kıldık.” (Nebe, 78/9) 

Uyumanın mekruh olduğu vakitlerde uyanık olmak, güzel şeylerle meşgul olmak sünnettir ve sevabı vardır. Ancak bu vakitlerde uyuyan kimse, bu sevaptan ve bereketten mahrum kalsa bile günah işlemiş olmaz.

Gece dışında feylule, gaylule ve kaylule olmak üzere üç çeşit uyku vardır. (bk. Müşkilü'l-Âsâr, Tahavî, 2/13)

Gaylule uykusu, fecirden itibaren güneş tamamen doğup kerahet vakti çıkıncaya kadar geçen sürede uyumaktır. Bu zamanda uyumak sünnete uygun düşmez. Nitekim, Beyhakî’nin rivayet ettiği bir hadiste “Sabah namazından sonra uyumak rızka manidir.” manasındaki bir ifadeye yer verilmiştir. (Beyhakî, el-âdâb, 1/276; Şarani, Levakıh-u'l-Envar, s. 295)

Bunun manası şu olabilir: Her günkü çalışma saatlerin sabah erkenden başlar. Çünkü insan o saatlerde daha dinçtir. Günün ilk saatleri olduğundan iş bulma, alışverişte bulunma, aradığı malı bulmak daha kolaydır. 

Her günün bir rızkı var ve mukadderdir. Fakat o rızkın bir şartı da kişinin emeği ve çalışmasıdır. Çalışmanın erkenden başlamaması durumunda, rızkın bir şartı yerine gelmediği için, şartın meşrutu olan rızık da istenilen berekette olmayabilir.

 “İnsan için ancak kendi çalışmasının karşılığı vardır.” (Necm, 53/39) mealindeki ayette çalışıp çabalamanın önemine işaret edilmiştir.

Bilindiği üzere, birçok iş kolunda sabahın erken saatlerinde işe başlamak rızkın bolluğuna ve berekete sebeptir. İnsanın işe motive olacağı en aktif zaman dilimi fecirden / imsak vaktinden, yani sabah namazının girmesinden sonraki zaman dilimidir. Bu dilim, uykuyla geçmemelidir. Çünkü o saatte uyumak işe geç başlamak demek olacaktır ki, bu da iş kaybı, emek kaybı, zaman kaybı, kazanç kaybı, performans kaybı gibi kazancı bereketlendiren birçok ana unsurun devre dışı kalması mânâsına gelecektir. Bereketsizliğin sebebi budur.

Fakat öte yandan kerahet vaktinde eğer iş ve yoğunluk uyumayı gerektiriyorsa, pekâlâ uyunabilir. Meselâ gece mesaisi yapmış birisi sabah namazını kıldıktan sonra kerahet vaktinin geçmesini beklemeden uyuyabilir, ve bu sünnete aykırı düşmez. Çünkü adam günlük mesaisini yapmış, sabah namazını da kılmış, kerahet vaktinin geçmesini beklemeye artık dinî bir sebep yoktur. Burada "kerahet vakti" sadece bir zaman ismi olarak zikredilmiştir. Yoksa mutlak derecede uyku yasağı getiren bir zaman parçası olarak gelmemiştir.

Feylule uykusunda da aynı durum söz konusudur. İkindi namazından sonra güneş tamamen batıncaya kadar geçen zaman dilimi, yine bir çok iş kolu için en verimli zaman dilimidir. Bu saatte uyumak rızkı da, ömrü de noksanlaştırır. Çünkü insanın günün verimini muhasebe edeceği, ölçüp tartacağı, yarınki gün için yeni plânlar yapacağı, hayat için yeni moral ve motivasyon bulacağı bu zaman diliminde uyumak insanı bütün bu neticelerden genellikle mahrum bırakır. (bk. Nursi, Lem'alar, s.269)

Bir hadiste Hz. Peygamber (asm)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: “Kim ikindiden sonra uyur da aklına bir noksanlık arız olursa, ancak kendini kınasın.”(Keşfu’l Hafâ, Aclûnî, II, 284; Müsnedü Ebî Ya’la, VIII, 316).

Ancak bu rivayet meşhur hadis kaynaklarında yer almamaktadır. Bazı adap ve mev’iza kitaplarında da, ikindiden sonra uyumanın hoş bir tutum olmadığı ifade edilir. (bk. Muhammed b. Ebû Bekir, Şir’atü’l-İslâm, 502)

Buradaki uyku sakındırmasının da kerahet vaktine denk gelmesi ile ilgisi yoktur. Zaman dilimi bakımından sakıncalı görülmüştür. Fakat şüphesiz bunun da istisnası vardır: Meselâ, gündüz boyu aralıksız yoğun bir çalışma gösterip akşamdan sonra gecenin bir vaktine kadar yeniden yoğun bir çalışmaya girecek birisi için, eğer bu vakitte biraz boşluk söz konusu olursa, bu kişinin bu vakitte bir miktar kestirmesinde dinen bir sakınca olmaz.

Görüldüğü gibi gaylule ve feylule uykuları kerahetle ilgili olarak değil, fakat çoğunluk için zaman dilimi olarak sakıncalı bulunmuştur.

Kaylule uykusu olan kuşluk vaktinden öğle sonrası vakte kadar güneşin en hararetli olduğu zaman dilimi içinde yarım saat kadar uyumak ise sünnette tavsiye edilmiştir. Bu tavsiyeyi öğle öncesi giren kerahet vakti delemez. Yani kerahet vakti geldi diye sünnet olan öğle uykusunun yapılamaması söz konusu değildir. Çünkü esasen kerahet vakitlerinde sadece namaz kılma yasağı vardır. Bunun da gerekçesi hadiste açıklanmıştır. Hadisçe bunun gerekçesi, o vaktin, kâfirlerin güneşe secde ettikleri vakit oluşudur. (Müslim, Salatül Misafirin, s. 294)

O halde kerahet vakitlerinden olan sabah fecirden kerahet vakti çıkıncaya kadar ve akşam gün batarken uyumanın mekruh görülmesinin, bu vakitlerin kerahet vakti olması ile ilgisi yoktur. Bunun gerekçesi, sadece insan fıtratının bu vakitlerde daha performanslı oluşu ve bu performansı negatif olarak uykuda öldürmeyip pozitif mânâda değerlendirme gereğidir. Bu durumda kaylule uykusu olan öğle uykusu, öğle öncesi kerahet vaktinde yapılabilmektedir.

Kaylule uykusunun tavsiye edildiği saat ise, kaba kuşluktan ikindi öncesi zamana kadar geçen saattir. Bu saat kişiye ve iş yoğunluğuna göre ve kişiye özel olarak değişebilmektedir. Belirli bir saat verip itaat ehlini saatle sınırlandırmak doğru değildir.

Demek ki, son zamanlarda gittikçe artan bereketsizliğin ve başarısızlığın bir hikmeti, hadislerde de ifade edildiği gibi Müslümanların çalışma saatlerini uyuyarak geçirmeleri olabilir. Maalesef günümüzde yaşam şartları, bazı alışkanlıklar, gelenek ve görenekler "erken uyumanın düşmanı" olarak insanın karşısına dikilmiştir. Bu düşmanları alt edip, mümkün mertebe erken yatıp, teheccüd namazına kalkmak, daha sonra güneş doğmadan önce sabah namazına dinç olarak uyanmak ve ondan sonra yatmayıp çalışmaya başlamak lazımdır. Zinde, dinç, çalışkan oluşlarına hepimizin şahit olduğu dedelerimiz ve ninelerimiz böyle yaparlardı.

Bu güzel âdet yok olunca, sağlık da bereket de huzur da yok oldu.

Aynı güzel âdetleri yaşatmak, maddi ve manevi huzuru yakalamak için bir bahar çiçeği gibi açmaya çalışmalıyız... Diğer çiçekler de açılacak ve bahar gelecektir işallah...

Sorularla İslamiyet

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.