Risale-i Nur’u Yunancaya Kıbrıslı Rum çevirdi

Risale-i Nur’u Yunancaya Kıbrıslı Rum çevirdi

Yunanistan İskeçe’de iman, Kur’an hizmetlerini yürüten Muharrem Kalenci Risale Haber’e konuştu

Röportaj: Abdurrahman Iraz-RisaleHaber

 

Yunanistan İskeçe’de iman, Kur’an hizmetlerini yürüten Muharrem Kalenci Risale Haber’e konuştu.

 

Sizi bir tanıyabilir miyiz?

 

1974’te Yunanistan’ın İskeçe ilinde Batı Trakya Türklerinin yaşadığı bir bölge olarak bilinen yerde doğdum. İlköğretimi orada tamamladıktan sonra orada özellikle imani eğitimin zayıflığından dolayı babam dini eğitimi geliştirmemiz için bizleri Türkiye’ye devlet yatılısı olarak gönderdi. 6 sene orada okurken ilk defa orada orta 3. sınıfta Nurlarla tanışmak nasip oldu. Tahmini 89 yıllarında olsa gerek. 91’de liseyi bitirdik. Liseyi bitirdikten sonra Orta Doğu İngilizce Öğretmenliği bölümüne geçtik. 98’de oradan da mezun olduktan sonra tekrar Yunanistan’a döndük. Yunanistan’da askerliğimizi yaptıktan sonra -bizim o zamana kadar askerlikten sonra hemen Türkiye’ye dönme fikrimiz vardı- fakat şartlar ve Kader-i İlahi farklı takdir gördü, orada kaldık. Orada yabancı dil kursu açtık birkaç arkadaşla. Ondan sonra fark ettik ki hizmetler konusunda çok büyük bir eksiklik var. Hizmet manasında ders okuyabilecek hiçbir dershanenin olmadığını gördük. En başta kendi ihtiyacımızdan dolayı internet aracılığıyla “acaba en yakın dershane nerede vardır, Keşan’da varsa hafta sonları Keşan’a derslere gidip gelelim” diye düşünürken Cenab-ı Allah bize Gümülcine’de bir dershane nasip etti. Tabi biz birbirimizden habersiz olarak Gümülcine’de üniversite eğitimlerini Adana’da yaparken dershanede kalan bir iki kardeş onlar da aynı endişeyi taşıyarak bir dershane açmaya karar vermişler. Biz de onları duyunca onlara katıldık.

 

ARKADAŞIM RİSALE-İ NUR DERSİ İÇİN “YAŞIN DAHA KÜÇÜK” DEDİ

 

Aynı tarihlerde mi oluyor bu durum?

 

Evet. 2000 yılında askerliği bitirdik. 2001-2002 yıllarında Gümülcine’ye gitmeye başladık. 2003 yılında da İskeçe’de derslere başladık.

 

İlk defa Risale-i Nur’u nerede nasıl duydunuz?

 

İmam-Hatip’te okuduğunuz için her çeşit cemaatler ve farklı akımlardan haberdar oluyorsunuz. Orta 3’te sıra arkadaşım Nur Cemaatine gidip geliyordu. Ona ‘beni de götür, ben de geleyim’ diyordum. O da ‘senin yaşın küçük, biraz daha büyü ondan sonra seni de götüreceğim’ diyordu. Bu bize zor geliyordu tabi. Velhasıl biz de bir akşam ders çıkışı onun peşine takıldık. Girdiği yeri gördük. Arkadan gidip kapıyı tıkladık, girdik. O ilk girişimizdi. O ilk girişimizden sonra Elhamdülillah çıkmak nasip olmadı.

 

Şimdi Gümülcine’de derslerinize devam ettiniz. Sonra da İskeçe’de kendi dershanenizi açtınız.

 

muharrem_kalenci3.jpgYunanistan’daki hizmetlerin tarihçesi bizden öncesine dayanıyor. Yunanistan’daki hizmetlerin çoğu Cenab-ı Hakkın inayetleri ile oluştu. Mesela biz İskeçe’den Gümülcine’ye derse giderken bizim alt katta terzi olan ablamız bir gece rüyasında ona deniyor ki ‘Resulullah için üç tane gömlek dik’ ablam da bana sorunca ‘madem öyle denilmiş, dik’ dedim.

 

Öz ablanız mı?

 

Evet. ‘Peki, kime vereceğiz?’ ‘Rüyayı gösteren, kime vereceğimizi de gösterir’ diyerek gelişi güzel 3 farklı kumaş alıp ablama gömlek diktirdik. Aslında hepsini aynı ölçüde dikiyor ancak bir tanesi çok ilginç bir şekilde küçük ortaya çıkıyor. Ondan yaklaşık bir ay sonra İbrahim kardeşten telefon geliyor. ‘Almanya’dan iki tane ağabey ile İskeçe’deyiz şu anda size gelebilir miyiz?’ Bu arada biz dediğimiz de ben bir odada kalıyorum. Sadece bir oda var, evim daha yapılı değil. Gelen de Nurettin Yaşar ağabey ile Diyarbakır Merkez Camii imamı Hafız Ali Muallim. İbrahim kardeşle beraber üçü bize geldiler.  Nurettin hocam Risaleleri görünce Asa-yı Musa’yı aldı bir ders yaptı ve “bundan sonra her pazar buranın dersi bu olsun” dedi. İskeçe’de dersler o şekilde başladı. Her Pazar artık odada dersler yapılmaya başlandı.

 

Orası kalmaya müsait olmadığı için o gece onları Gümülcine’ye götürdük. Gümülcine’de Nurettin ağabey, Hafız Ali ağabey ve bir de Tarihçe-i Hayat’ın en arkadaki resimde resmi olup ta halen hayatta olan Osman Selami ya da Osman Bekiroğlu diye bir ağabeyimiz de onlarla beraber kalıyor dershanede. Biz onları Gümülcine’de bıraktık, eve geri döndük. Ablama durumu anlattım, böyle böyle üç misafir var, Gümülcine’de kalıyorlar. Ablamın da ilk aklına gelen gömlekler oldu. ‘Bu gömlekler o misafirlerin olabilir mi?’ ‘Bilmiyorum sen bilirsin, istersen bir sardır’ dedim. Götürdük gömlekleri Gümülcine’ye anlattık meseleyi. Gömlekler sarılıydı, gelişigüzel verdik gömlekleri. Üçü açtı -kendi itiraflarına göre- her birinin en sevdiği renk kendisine denk gelmiş. Ve Hafız Ali ağabey de ‘Ben gömleklerimi hep terzide diktiriyorum ve hiçbir terzi de benim gömleklerimi bu kadar denk dikmemişti şimdiye kadar’ dedi. Ve ikisine göre çok daha küçük cüsseye sahip olan Nurettin ağabeye en küçük gömleğin denk gelmesi. Bu durumu görünce bu, bizim kontrolümüzde olan bir olay değil, dedik. Ve o günden sonra da İskeçe’deki dersler de başladı.

 

BİR SENE SONRA DERS GELENLER EVE SIĞMAZ OLDU

 

Evimizde kendi ailemiz, akrabalarımız, yakın çevremiz derken sığmaz olduk bir sene sonra. Taşınca başka bir kardeş rüyasında Üstad’ı görüyor. Üstad elinde bohçasını hazırlamış ‘Hazırlanın, taşınıyoruz’ diyor. İki gün sonra bir dershane buluyoruz ve taşınıyoruz.  Aşağı yukarı bir buçuk yıl orada o dershane devam ediyor. Tabii bu durumda dershanede kalan kimse yok. Sadece gidip geliyoruz derslere. Çünkü herkes orada yerli halk, öğrenci ve buradaki hizmetler söz konusu değil. Haftada bir iki defa gidip ders yapıyoruz. Ondan iki yıl sonra da oradaki şartları, durumları göz önünde bulundurarak resmi bir dernek kurulmasının daha uygun olduğunu düşündük. Ve bunun üzerine Uhuvvet Kültür ve Eğitim Derneği’ni kurduk. Dernek onaylandıktan bir hafta sonra da şehir merkezinde bir yer nasip etti Cenab-ı Allah. O yer de bütün hepsi yedi-sekiz katlı binadır, bir tek o tek katlı, müstakil. Şehrin göbeğinde kalmış. Ev sahibi oturmuş o güne kadar ve bir buçuk yıldır da kiralık. Her kim gittiyse onu kiralamaya ev sahibi 1500 euro demiş. Tabi 1500 euroyu kimse kaldıramıyor orada. Bizim bundan haberimiz yok. Biz de şansımızı deneyelim dedik.

 

1500 EURO’YA KİRAYA VERMEYEN YUNANLI DERSANE İÇİN 350 EURO İSTEDİ

 

Sahibi Türk mü?

 

Yok, Yunanlı. Gidip kendisiyle görüştük ve dernek olarak istiyoruz, kaça verirsiniz, dedik. O da 350 euro dedi.

 

Fesubhanallah…

 

Biz zaten o kenar mahallede kaldığımız yerde 310 euroya kalıyoruz. Bütün kütüphaneler var. Mutfak, benim evimin mutfağından iki kat büyük. Tam dershane olabilecek daha uygun bir yer yok İskeçe’de. Elhamdülillah oraya taşındıktan bir hafta sonra başka bir kardeşimiz rüyasında Resulullah (sav)’ı görüyor. Dershaneye geldiğini ve oradaki bütün kardeşleri tebrik ettiğini görüyor. Biz de o şevkle derslere devam ediyoruz.

 

Ne iş yapıyorsunuz?

 

İngilizce öğretmeniyim.

 

Kendi dershanenizde değil mi? Bir nevi ticaret gibi öğretmenlik yapıyorsunuz.

 

Evet. Bazen devlette de sözleşmeli olarak çalışıyoruz.

 

Şimdi okuyucularımız için toparlayalım. Siz öyle bir anlatıyorsunuz ki sanki bu işi Keşan’da, Lüleburgaz’da yapıyorsunuz. Hâlbuki sizin bu söylediğiniz olaylar Yunanistan’da İskeçe şehrinde oluyor. Öyle bir anlatıyorsunuz ki Uhuvvet Kültür ve Yardımlaşma Derneği sanki Yunanistan’da değil de Türkiye’de kurulmuş gibi.

 

muharrem_kalenci1.jpgBiz, gelen bütün misafirlerimize aynı şeyi söylüyoruz. Diyoruz ki, siz Batı Trakya bölgesine geçinceye kadar Yunanistan’a girdiğinizi fark etmezsiniz zaten. Çünkü her taraf minarelerle dolu. Herkes Türkçe konuşur. İskeçe’den çıktıktan sonra artık farklı bir ülkeye girdiğinizi düşünmeye başlarsınız.

 

İskeçe’de minare var mı?

 

13 tane cami var.

 

İskeçe’yi geçtikten sonra dediniz

 

Evet. İskeçe’den sonra Kavala ve Drama illeri başlıyor.

 

O zaman İskeçe’yi geçtikten sonra diyelim, Kavala, Drama, Selanik vs. oralarda cemaat var mı?

 

Oralarda yerel halk olarak Türk ya da Müslüman yok. Ancak iş dolayısıyla ya da öğrencilik sebebiyle gidip çalışan hem bizim Batı Trakyalı Müslümanlardan hem de Arap ülkelerinden Müslümanlar var. Hatta Selanik’te rivayetlere göre bir milyona yakın Müslüman varmış. Ama yerli halkı değil.

 

Türkiye’de de çok Selanikli var.

 

Lozan Anlaşması gereği mübadele oluyor. Yani Türkiye’deki Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan’daki Müslümanlar da Türkiye’ye göç etmek zorunda kalıyorlar. Sadece Batı Trakya bölgesi hariç, Türkiye’de de İstanbul bölgesi hariç. O bölgeler hariç, diğerleri göç etmek zorunda bırakılıyorlar. Bu yüzden de Selanik, Drama, Kavala gibi illerde çok göçmen vardır Türkiye’den.

 

YUNANİSTAN’A HAFIZ ALİ REŞAD GELİR…

 

Oralarda ilk defa Risale-i Nur hizmeti ne zaman başladığına dair bilginiz var mı?

 

Oradaki ilk hizmetler Tarihçe-i Hayat’ın son mektubunda daha net bir şekilde Türkiye’den Yunanistan’a göçen Hafız Ali Reşad hoca tarafından başlıyor. Alim bir zat, orada açtığı medreselerden ve rivayetlere göre Eski Said döneminde de Üstad Bediüzzaman ile görüşmüş bir zat ve mana âleminde onunla çok sık görüştüğü söyleniyor talebeleri tarafından. Onun yakın talebelerine Risale-i Nurlar’dan okuduğu ve dersler yaptığı söyleniyor. Şu an hayatta olan talebeleri de bunu söylüyorlar.

 

GÜNLERCE ÇINAR AĞACININ ÜSTÜNDE BAĞIRA BAĞIRA RİSALE OKURDU

 

Hafız Ali Reşad, bir ilim adamı…

 

İlim adamı. Onun hikâyesi de şöyle. Türkiye’de 150’likler diye bir durum var. Şeyh-ül İslam’ın ve Türkiye’den 150 kişinin çıkartılmak zorunda olduğu bir liste. O listenin içine konulmuş fakat sonra başka bir zatın konulması için çıkartılmış. O zat da, “ben nasılsa listeye girdim” diyerek kendi isteği ile Yunanistan’a geliyor. Aslen Samsunlu. Son Şeyh-ül İslam’ın da saklandığı yer ise Batı Trakya’da İskeçe’nin Gümülcine bölgesidir. Ancak Hafız Ali Reşad hoca medrese usulü Risalelerden bahsettiği için onun vefatından sonra devam etmemiş. Hatta Yunanistan’a da ilk Risaleleri Üstadın talebelerinden Abdulmuhsin el Konevi ağabey, -şu an Almanya’da- ilk olarak Yunanca el yazma Risaleleri Gümülcine’ye getiriyor. Orada da yine Üstadı gören Hasan Müezzin diye bir hocamız var, kendisi medrese müdürlüğünden emeklidir. 3-4 defa Üstad ile karşılaşmış. Konuşmamışlar ama karşılaşmış. Abdulmuhsin el Konevi ağabey ile yine Üstadın talebelerinden Bağdat’taki Ramazan ağabeyle yedi yıl beraber kalmışlar Bağdat’ta. O yüzden Bağdatlı Hasan olarak ta bilinir.

 

bati_trakya1.jpgVe Abdulmuhsin el Konevi ağabey Yunanistan’a gelince onun evine gidiyormuş. Onun evinin önünde de kocaman bir çınar ağacı vardır. Kendisi ‘Abdulmuhsin ağabey gelirdi, günlerce çınar ağacının üstünde bağıra bağıra risale okurdu’ diyor. İlk o şekilde risaleler geliyor. Sonradan dershane hizmetinde bir hizmet oturmuyor. Bir tevakkuf dönemi başlıyor. Ve ilk defa tekrar 2000’li yıllarda Cenab-ı Allah nasip ediyor. Biz, bunun sırrını çok düşündük. Ta Amerika’ya, Filipinler’e, Japonya’ya, Rusya’ya, Almanya’ya, dünyanın her tarafına hizmetler gitsin de burnumuzun dibi olan Yunanistan’a neden bu kadar uzun yıllar sürsün? Kendimizce cevaplar verdik. Baktık ki Yunanistan ile olan haber de Tarihçe-i Hayat’ın son sayfası. O zaman dedik ki, orada son sayfası olmasından, burada da hizmetler en son geliyor. Ama Tarihçe-i Hayat’ın arkasında da var olan resim Yunanistan’da çekilmiş bir resim. Özellikle İskeçe’de çekilmiş olan bir resim.

 

Bu bir çok talebenin bir arada olduğu resim. Yunanistan’ın İskeçe ilinde Şahin Köyü’ndeki bir medresenin önünde çekilmiş. İşte orada Hafız Ali Reşad hocanın da resmi var.

 

Hizmetler tevakkuf etti ve 2000 yılında tekrar ivme kazandı dediniz. 2000 yılında tekrar ivme kazanması, sizin o dershaneyi açmanızla mı oldu?

 

İlk olarak Türkiye’de okuyan ve Gümülcine’de dershanede kalan kardeşlerin açtığı dershaneyle başlıyor. Bir buçuk yıl sonra Nurettin ağabey bize geldi ve İskeçe’de dersler başladı. Yani Türkiye’deki hizmetleri görmüş ve onlar aynı şekilde orada da bir şekilde yeşerdiler.

 

Şu anda Gümülcine’de, İskeçe’de dershanemiz var. Başka nerelerde var?

 

İskeçe’de aslında üç tane dershanemiz var sayılır. Biri daha önce bahsettiğimiz merkezdeki dershane, diğerleri de çok mühim iki köyde. İskeçe’nin en büyük köylerinden olan Ketenlik Köyünde üç yıl önce başlayan, bizim halamızın evi oluyor orası, o evin alt katını dershane olarak kullanıyoruz. Haftada bir orada toplanıyoruz köy cemaatiyle. Şu an en kalabalık derslerden biri orada gerçekleşiyor. Oranın imamları her zaman ilk sarılanlar ve sahiplenenler oldu. Daha sonra bu sene yine Nurettin Yaşar hocamın açılışını yaptığı Paşevik Köyünde, Adana’da dershanede kalan bir kardeş, babasıyla konuşuyor. Ve babasının artık yaşamadığı evi dershane haline getiriyorlar ve orada da dersler yapılıyor haftada bir gün. Biz haftada bir gün yapıyoruz hanımlar da haftada iki gün aynı yerde dersler yapıyorlar.

 

Hanımlar hizmeti daha bereketli…

 

Ve en son yine Şahin Köyünde, tabiri caizse Tarihçe-i Hayat’ta son noktanın konduğu köyde, Cuma günü ikindi namazından sonra akşam namazına kadar dersler yapılıyor. Şahin Köyünde de derslerin yapıldığı yer 1450’de yapılmış Karaca Ayşe diye bir türbe var dağın tepesinde. Ama türbe çok modern bir şekilde mescidi vs. her şeyi çok güzel bir vaziyette. Orada Allah’ın izniyle dersler başlattık birkaç aydır ve devam ediyoruz.

 

Elhamdülillah hanımlar hizmeti de Yunanistan’da aynı şekilde çok ciddi ilerliyor. Onlar da neredeyse her gün dersler yapılıyor. Genç kızlar vs. farklı gruplar halinde, çok hızlı bir şekilde onların da dersleri devam ediyor.

 

Eşiniz, hanım kardeşimiz de Nur talebesi olduğu için hizmetlerde bir problem olmuyor. Öyle bir anlattınız ki ben öyle zannediyorum ki sizin hayatınız hep Risale-i Nur hizmeti ile geçiyor.

 

Yani biraz dünya işleri ile uğraşmak zorunda kalıyoruz ama elhamdülillah. Bizim hanım, elhamdülillah Allah ondan razı olsun, bu hizmette en büyük teşvikçilerimizden biri. Her zaman çok destek verdi. Risale-i Nurlar’ın Yunanca çevirilerinde, şu anda Mucizat-ul Ahmediye’nin Yunanca çevirisini bitirdi.

Şu ana kadar hangi kitaplar tercüme edildi?

 

Bizden geçen tercümeler şu an Haşir Risalesi var, bir de Mucizat-ı Ahmediye Risalesi basılacak inşallah. Ondan önce bir Yunanlının yaptığı birçok tercüme var. Küçük Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Yirminci Mektup var.

 

RİSALE-İ NUR’U YUNANCAYA KIBRISLI BİR RUM ÇEVİRDİ

 

Bunlar nasıl yapıldı?

 

Zamanında, -kendisiyle şahsen tanışmadık- İngiltere’de yaşayan Costas adında bir kardeşimiz tercüme etmiş. Bize gönderdiler, biz tashih etmeye çalıştık. Ancak İngilizceden Yunancaya çevrildiği için bizim meşveret eden kardeşlerimiz üslubunda bazı farklılıklar önerdi.

 

Costas, İngiliz mi?

 

Yunanlı. Aslında Kıbrıs Rum Kesimi’nden.

 

Kıbrıs Rum Kesimi’nden bir Yunan ya da bir Rum, İngiltere’de yaşıyor, orada Risale-i Nurlar’ı tanıyor?

 

Kıbrıs’ta tanıyor, sonra İngiltere’ye taşınıyor.

 

Bu meseleyi tam olarak anlatır mısınız?

 

Şahsen biz de kendisiyle tanışmadığımız için sadece rivayetleri anlatabiliyoruz size. Kıbrıs’tan bizim bazı kardeşlerle tanışarak bu kardeşin Müslüman olduğu rivayeti var. Derslere gidip gelmeye başlamış. Buna Risale-i Nurlar’ı Yunancaya çevirme teklifi ediliyor. O da Otuz Üç Pencere’den başlıyor.

 

Kıbrıs’ta iken mi?

 

Evet. Ve yine Otuz Üçüncü Pencere’yi çevirirken her akşam penceresi kırılıyormuş. Birileri taş atıp penceresini kırıyormuş. Daha sonra orada Müslüman olduğu biraz da sıkıntı verilmeye başlandığı için toparlanıyor ve İngiltere’ye taşınıyor. Aslen kendisi İngilizce öğretmeni. İngiltere’ye taşındığında kendi evinde sadece Risale-i Nurlar’ı çevirmekle meşgul olmaya başlıyor. Arkasından Yirmi Üçüncü Söz, Yirminci Mektup, Küçük Sözler, On Dokuzuncu Söz gibi risaleler elimize ulaştı. Hatta Haşir Risalesi’ni de çevirdi. O da elimize ulaştı. Onları bize tashih etmek için gönderiyorlardı. Tabi o zamana kadar tercüme etme düşüncesi yok bizde ama tashih ettikçe ve o İngilizcesinden çevirdiği için, biz orijinalinden tashih ettikçe baktık ki manasında bizim kalbimizin razı olmadığı çok durumlarla karşılaşıyoruz. Birçok tekliflerde bulunduk, bunları şöyle yapmasak ta böyle yapsak, şunları şu şekilde yazsak olur mu olmaz mı diye bu konuda anlaşamadık. Bu bir başlangıç oldu ve bizi şevke getirdi. Ondan sonra da bir gece rüyamızda Sungur ağabeyi, Kırkıncı hocayı ve bir ağabeyi daha görüyoruz. Rüyamızda diyor ki ‘Biz karar verdik tercümeleri siz yapacaksınız’ böyle bir şey olunca da biz artık ne yapsak ne etsek gibi böyle düşünürken, Allah razı olsun hanımın da Yunancası çok iyi olduğu için beraber başladık. Şu anda bitmiş olan Mucizat-ı Ahmediye’yi yedi kişi tashih ediyor.

 

Mucizat-ı Ahmediye ile Haşir Risalesi’ni tercüme ettiniz. Şu anda elinizde başka tercüme edilen risale var mı?

 

Şu anda elimizde var ama onların detaylı olarak tashih edilmesi gereken ve bazı küçük birkaç mektup eksik olan Hastalar Risalesi var. Bir de Ramazan Risalesi var. Tabiat Risalesi’ne başlandı. Dua edin inşallah Hastalar Risalesi ile Ramazan Risalesi’ni bitirmek istiyoruz.

 

(Devam edecek)