Risale-i Nur ve Bediüzzaman

Hz. Mevlana benim zamanımda gelseydi, Risale-i Nur’u; ben onun zamanında gelseydim Mesnevi’yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevi tarzındaydı, şimdi ise Risale-i Nur tarzındadır.

Risale-i Nur’ların müellifi Bediüzzaman Said Nursi’ye ait olan bu sözün üzerinde durmak istediğim birkaç konu var.
Birinci konu, Bediüzzaman ve Mevlana kimdir, özellikleri nelerdir?
İkinci konu, yazdıkları eserlerin özellikleri nelerdir?
Üçüncü olarak, hizmet ve tarzı ne demektir?
Ve dördüncü olarak ta, zaman denilen kavramla ne anlatılmak istenmiştir?

Birinci meseleyi, 15. şua’nın sonunda bulunan ve Üstad Said Nursi’nin, “Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmaya cesaret edemedim. Sükût ederek o medhi Risale-i Nur şakirtlerinin şahs-ı mânevîsi namına kabul ettim.” diye bahsettiği bir mektuptan yapacağım alıntı çok güzel açıklamaktadır. “Her asır başında hadisçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri, emr-i dinde mübtedi' değil, müttebidirler. Yani, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (a.s.m.) harfiyen ittibâ yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtılı ref' ve iptal ve dine vâki tecavüzleri red ve imha ve evâmir-i Rabbâniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlâhiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilân ederler. Ancak tavr-ı esâsiyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden, yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmine uygun yeni ikna usulleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilât ile îfa-i vazife ederler.
Bu memurîn-i Rabbâniye, fiiliyatlarıyla ve amelleriyle de memuriyetlerinin musaddıkı olurlar. Salâbet-i imaniyelerinin ve ihlâslarının aynadarlığını bizzat îfa ederler. Mertebe-i imanlarını fiilen izhar ederler. Ve ahlâk-ı Muhammediyenin (a.s.m.) tam âmili ve mişvar-ı Ahmediyenin (a.s.m.) ve hilye-i Nebeviyenin (a.s.m.) hakikî lâbisi olduklarını gösterirler. Hülâsa, amel ve ahlâk bakımından ve sünnet-i Nebeviyeye (a.s.m.) ittibâ ve temessük cihetinden ümmet-i Muhammed'e (a.s.m.) tam bir hüsn-ü misal olurlar ve nümune-i iktida teşkil ederler.”  (1)

İkinci olarak yazdıkları eserlerin özelliklerine baktığımızda şu özellikleri görmekteyiz; ”Kitabullahın tefsiri ve ahkâm-ı diniyenin izahı ve zamanın fehmine ve mertebe-i ilmine göre tarz-ı tevcihi sadedinde yazdıkları eserler kendi tilka-yı nefislerinin ve karîha-i ulviyelerinin mahsulü değildir, kendi zekâ ve irfanlarının neticesi değildir. Bunlar, doğrudan doğruya menba-ı vahy olan Zât-ı Pâk-i Risaletin (a.s.m.) mânevî ilham ve telkinatıdır. Celcelûtiye ve Mesnevî-i Şerîf ve Fütuhu'l-Gayb ve emsali âsâr hep bu nevidendir. Bu âsâr-ı kudsiye o zevât-ı âlîşan ancak tercüman hükmündedirler. Bu zevât-ı mukaddesenin, o âsâr-ı bergüzîdenin tanziminde ve tarz-ı beyanında bir hisseleri vardır; yani bu zevât-ı kudsiye, o mânânın mazharı, mir'âtı ve ma'kesi hükmündedirler. Risale-i Nur ve tercümanına gelince: Bu eser-i âlîşanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulvî ve bir kemâl-i nâmütenahî mevcut olduğundan ve hiçbir eserin nail olmadığı bir şekilde meş'ale-i İlâhiye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur'ân'ın füyuzatına vâris olduğu meşhud olduğundan, onun esası nur-u mahz-ı Kur'ân olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i envâr-ı Muhammedîyi (a.s.m.) hâmil bulunduğu ve Zât-ı Pâk-i Risaletin ondaki hisse ve alâkası ve tasarruf-u kudsîsi evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan mânevî zâtın mazhariyeti ve kemâlâtı ise o nisbette âlî ve emsâlsiz olduğu güneş gibi âşikâr bir hakikattir.” (2)

Risale-i Nur’un özelliğini, Üstad Bediüzzaman, 7. şua, Ayetül Kübra’nın sonunda bulunan bir parçada; “Bugünlerde, mânevî bir muhaverede bir sual ve cevabı dinledim. Size, bir hülâsasını beyan edeyim”, diyerek, sorulan suale verdiği cevapta bildirmektedir; "Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor. Belki, bin seneden beri tedarik ve terâküm edilen müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bâhusus avâm-ı mü'minînin de istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeâirlerin kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur'ân'ın i'câzıyla ve geniş yaralarını Kur'ân'ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli tahribata ve rahnelere ve yaralara, hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki, bu zamanda Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın i'câz-ı mânevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır.” (3)

Üçüncü meselede ise hizmet tarzı terimine baktığımızda şunu anlıyoruz; Bu tür muhterem zatlar, Kur’an hakikatlerinin, “.. mazharı, mir'âtı ve ma'kesi hükmündedirler” yani, yaşadıkları asırdaki insanların anladıkları biçim ve metotla Kur’anın o muhteşem ve derin hakikatlerini anlatmaktadırlar. Mehmet Akif Ersoy merhumun dediği gibi; Doğrudan doğruya Kur’an’dan ilhamı alıp, asırlarının insanların idrakine hakikatleri sunmuşlardır. Yani, her asırdaki görevli bu zatlar kitaplarındaki bahsettikleri metotlar, onların hizmet tarzları olarak ortaya çıkmıştır.

Dördüncü mesele olarak zaman kavramı ise, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in bahsettiği “Her asır başında hadisçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri...” hadisinde belirtildiği gibi her asrın sahibi olan zatın yaşadığı zaman dilimidir. Mevlana hazretleri geçen asrın sahibi ve müceddidi, Bediüzzaman ise bu asrın yani ahir zamanın müceddidi olan görevli zattır. Ahir zaman, yani Bediüzzamanın yaşadığı zamandan kıyamete kadar geçen,  (Kur’an hakikatlerinin, Risale-i Nur şahsi manevisinin hükmedeceği) zamana verilen addır.

Duayla kalın, Allah’ın yardımı tüm Müslümanların ve Risale-i Nur talebelerinin üzerine olsun.

Dipnotlar:
1- Şualar, 1994, Almanya baskısı, sayfa.577
2- Şualar, 1994, Almanya baskısı, sayfa.577
3- A.g.e. Sayfa.163

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.