O da

O da

Hüseyin Karaca'nın yazısı...

Hüseyin Karaca'nın yazısı:

O da

Odasında yalnız. Yatak dağınık. Kültablası taşmış; masada izmaritler var. 

Oda çok havasız; pencereyi açmalı. Yerde oturuyor. Dizlerini karnına çekmiş. Ayağa kalkmak istemiyor, hareket etmek istemiyor. Pencereyi açmak istiyor ama. İsteklerini tartıyor şimdi hangisi baskın çıkacak diye.

Hareket etmeme isteği, onu odanın o kadar da havasız olmadığına ikna etmeye çalışıyor. Hem, dışarısı çok soğuk. Ayrıca, gerçekten hava almaya ihtiyacı olup olmadığını samimi olarak sorgulamasını salık veriyor.

İşte bu son argüman kafasını karıştırıyor. Öyle ya, gerçekten hava almaya ihtiyacı olsa, bu kararsızlık, sorgulama yaşanmazdı...

pencereyi açma isteği tam bu noktada devreye giriyor. Çünkü hareket etmeme isteği çok baskın durumda ve tehlikeli sulara sürüklüyor.

Eğer odada yeterince hava olsaydı, evet işte asıl o zaman böyle bir istek hasıl olmazdı. İnsanlarda durup dururken percereyi açma isteği oluşmaz; diyor.

Tartışmaya son noktayı koyacağını düşündüğü bir argümanla sözünü tamamlıyor: Ayrıca, sendeki bu hareket etmeme isteği, havasızlığın bünyeni olumsuz etkilemesinden bile olabilir...

Arsız bir gülümsemeyle araya giriyor, hareket etmeme isteği.

Hadi canım! Yani sen bilinçli bir gerekliliksin, ben ne idüğü belirsiz, kötü niyetli bir isteğim öyle mi? Kendimi geçtim, O’na da hakaret bu. Hareket etmek istemiyor işte! Gayet iradi bir istek bu. Bünyesini sarsacak kadar vahim bir durum olsa; geri zekalı değil, kalkıp açar pencereyi. Bence sen iddia ettiğin gibi gereklilik neticesinde ortaya çıkan bir pencereyi açma isteği değil, onun da ötesinde emelleri olan sinsi bir niyetsin. Pencereyi açma bahanesiyle ayağa kaldırıp devamını getireceksin.

Pencereyi açma isteği, bu imalı çıkışmaya çok sinirlenmiş olmalı ki yüksek perdeden çıkışıyor.

Asıl sen, sinsi ve artniyetli bir isteksin. Zaten O’nun bu halde olmasının en büyük sorumlusu da sensin. Senin yüzündendir ki kolunu kaldırmaya üşenir oldu. Hayata küstü... Evet, devamını getireceğim. Pencereyi açmak, hayata açılmak olacak. Bu sayede silkinip kendine gelecek. Sen, sen öyle bir isteksin ki kendine bile hayrın yok. Öylece donsun istiyorsun her şey. Oysa hayat akıyor, zaman akıyor.

Akıyor da ne oluyor? O’nun dışında akıyor. Bunca zaman sürüklendi peşinden de ne oldu? İyi çocuğu oynayan sen ve senin gibiler... Her zaman kalıplara sokmaya çalışırsınız insanı zaten. Oysa senin o akış diye kutsadığın şeyi durdurmak lazım bazen.

İşte tam o anda kapı çaldı. O da...