O Allah, birdir! Doğurmamıştır ve doğurulmamıştır!

O Allah, birdir! Doğurmamıştır ve doğurulmamıştır!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), İhlas Sûresi 1-4. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
[Mekke devrinde nâzil olmuştur, 4 âyettir.]

1-De ki: “O Allah, Ehad’dir (birdir)!” (*)

2-“Allah, Sameddir (herşey her cihetle O’na muhtaç olduğu hâlde, O hiçbir şeye muhtaç olmayandır)!”

3-“Doğurmamıştır ve doğurulmamıştır!”

4-“Ve O’na hiçbir şey denk olmamıştır!” (**)

(*) Burada zikredilen sıfatlara ihlâs ile îmân eden bir kimsenin, cehennemden kurtulacağı rivâyet olunduğundan, bu sûreye de aynı isim verilmiştir. (Râzî, c. 16/32, 176)

(**) “Kesretli tabaka olan avam (halk) tabakası şundan hisse-i fehmi (anladığı): ‘Cenâb-ı Hakk, peder ve veledden ve akrandan ve zevceden (eşten) münezzehtir (uzaktır).’ 
Daha mutavassıt (vasat, orta) bir tabaka, şundan: ‘Îsâ Aleyhisselâm’ın ve melâikelerin ve tevellüde mazhar (doğan) şeylerin ulûhiyetini nefyetmektir (ilâh oluşunu reddetmektir).’ (...) İşte cismâniyete mahsus veled ve vâlidi (çocuk ve babayı) nefyetmekten murâd ise, veled ve vâlidi ve küfüvvü (dengi) bulunanların, nefy-i ulûhiyetleridir (ilâhlıklarını reddetmektir) ve ma‘bûd olmaya (ibâdet edilmeye) lâyık olmadıklarını göstermektir. Şu sırdandır ki, Sûre-i İhlâs herkese, hem her vakit fâide verebilir. 
Daha bir parça ileri bir tabakanın hisse-i fehmi: ‘Cenâb-ı Hakk mevcûdâta (varlıklara) karşı tevlid ve tevellüdü (doğurma ve doğmayı) işmâm edecek (hissettirecek) bütün râbıtalardan (bağlardan) münezzehtir. Şerîk ve muînden (ortak ve yardımcıdan) ve hemcinsten müberrâdır (uzaktır). Belki mevcûdâta karşı nisbeti, Hallâkıyettir (yaratıcılıktır). اَمْرِكُنْ فَيَكُونْ (Sâdece ‘Ol!’ demesiyle îcâd eden bir emir) ile, irâde-i ezeliyesi ile, ihtiyârı ile îcâd eder. Îcâbî ve ızdırârî (mecbûriyet ve zarûret altında olarak) ve sudûr-ı gāyr-ı ihtiyârî (irâdesi dışında bir şeyler yapmak) gibi münâfî-i kemâl (kemâline aykırı) herbir râbıtadan münezzehtir.’ 
Daha yüksek bir tabakanın hisse-i fehmi: Cenâb-ı Hakk ezelîdir, ebedîdir, evvel ve âhirdir. Hiçbir cihette ne Zât’ında, ne sıfâtında, ne ef‘âlinde (işlerinde) nazîri (benzeri), küfüvvü (dengi), şebîhi (benzeri), misli, misâli, mesîli yoktur.” (Zülfikār, 25. Söz, 41)