Nükleer tatil

Beyim fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimidir. Bazen şahid olurum; hastalarına şöyle der: “Hiç olmazsa 15 gün, üç hafta kendinize ve sağlığınıza ayırın, istirahat edin, tedavinize ağırlık verin.”

Verilen cevaplar genellikle, işlerinin çok yoğun olduğu, dinlenmeye fırsat olmadığı, durmaya imkan olmadığı şeklindedir. Ne var ki hastalık ilerleyip cerrahi müdahale safhasına gelince daha önce bulunamayan vakitten çok daha fazlası hem ameliyat hem fizik tedavi için harcanmak zorunda kalır. Çekilen acılar da cabası.

İnsanlık da aynı durumda. Daha az tüketelim, daha az üretelim, iktisat edelim deseniz sesiniz fabrika çarkları arasında duyulmaz bile. Çünkü artırılması gereken büyüme hızları vardır, erişilmesi gereken ileri teknoloji vardır, yakalanması gereken gelişmişlik düzeyleri vardır. Ellerde var da niye bizde yoktur.

Çıkış noktası insanlığın istirahatini sağlamak, refahını ve hayat kalitesini artırmak olan teknoloji ve üretim merakı bilakis insanlığı tehdit eder boyutlar kazandı. Bir yandan dünya kaynakları dengesiz ve hesapsız şekilde çar çur edilirken, üretim çarklarının  dönmesi için gerekli enerji ihtiyacı da hızla artıyor. Petrol, kömür, güneş, rüzgar derken nükleer enerji de vazgeçilmezler arasına girdi. Bu öyle bir yarış ki bir yanda nükleer felaket bütün dehşeti ile dünyayı tehdit ederken, herşey an be an gözümüzün önünde cereyan ederken, bir yandan da yeni nükleer tesisler için pazarlıklar ve hazırlıklar hız kesmeksizin devam ediyor. Gerekçe basit: “Zaten dünyada bir sürü var. Biz yapmadığımız zaman, sadece biz mahrum olmuş olacağız, toplam nükleer tehlikede bir azalma olmayacak.” Oh ne âlâ.

Maalesef artık  afetler ve neticeleri ülkelerin sınırlarını tanımıyor. Dünyanın bir yerinde soğuk algınlığı olsa, bütün dünya hapşırıyor. Yani şu küre-i arzın cahil ve zalim sekeneleri olan  biz insanların topluca, ecelimize kadar meskenimiz ve geçici bir emanet-i İlahi olan  dünyamızın selameti için kaygılarımız, tedbir almamız gerekiyor ama kimsenin ne daha az üretmeye, ne daha az tüketmeye niyeti yok! Teknoloji ve yalancı ihtiyaçlar hepimizi önüne katmış sürüklüyor. Gelgelelim böyle giderse öyle günler gelecek ki kendi rızamızla, güzellikle yapmadığımız iktisat bize zorla yaptırılacak, gönüllü olarak seçmediğimiz kanaat bize dayatılacak.

İşte teknoloji devi Japonya’da en vazgeçilemez bir şey; elektrik kontrollü olarak veriliyor, su sıkıntısı olduğu söyleniyor. Market rafları boşalmış. Bir seferde on parçadan fazla ürün alınamıyormuş. Oysa onlara (ve bize) “biraz hız kesin” dense “mümkün değil, durmak gerilemektir” derlerdi, deriz…

Cenab-ı Allah kainatı yaratırken ve tedbir ederken en ufak israfa yer vermemiş, kullarına da israfı haram kılmış. Ama biz İlahi emir ve yasakları dinlemediğimiz, diz boyu israfa battığımız için, kimse kimseden geri kalmak istemediği için, bitmek tükenmez hırslarımızdan dolayı enerji kaynaklarında seçici davranamadığımız için işte hep birlikte bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

“Medeniyet-i hâzıra-i garbiye, semavî kanun-u esasîlere muhalif olarak hareket ettiği için seyyiatı hasenatına, hatâları, zararları, faydalarına râcih geldi. Medeniyetteki maksud-u hakiki olan istirahat-i umumiye ve saadet-i hayat-ı dünyeviye bozuldu.” (Emirdağ Lahikası)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum