Bu millet Akif’i, neden bu kadar çok sevdi?

18. 03. 2011 Sakarya’da verdiğim konferansın adı: “Şehadetle Şahlanış Çanakkale Ve Mehmet Âkif Ersoy”du. Konferansa başlamadan önce dedim ki: Bu anma programının adına kim “Şehadetle Şahlanış” demişse güzel demiş ve isabet kaydetmiştir.  Varsın bu milletin nefs-i emaresi olan talihsiz şairlerden biri:
Din şehid ister, asuman kurban;
Her zaman, her taraf kan kan kan” diyerek dine olan öfkesini kussun;  eğer biz, Çanakkale’de 250 bin şehid vermeseydik bu gün İstanbul bizim elimizde olmayacaktı, belki Anadolu da olmayacaktı. Minareler yıkılacak, ezanlar susturulacaktı. Camiler kiliseye döndürülecek ve boynuna çan asılacaktı. İffet, ahlak, namus ve mukaddesat diye bir şey kalmayacaktı. Çanakkale'de öldük, ama öldüğümüz yerde dirildik. 250 bin şehid verdik, ama şahlandık. Çanakkale’nin geçilmezliğini dünyaya gösterdik. Düşmanı kovduk, vatanı kurtardık.

Mehmetçiğin bu fedakârlığı talihli şairimize
“Asım’ın nesli diyordumya, nesilmiş gerçek,
 İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek” dedirtti ve Çanakkale şiirini yazdırttı. 
Yüce Allah buyurur ki: “Hoşlanmadığınız nice şeyler vardır ki, onlar sizin için çok hayırlıdır. Fakat siz bunu takdir edemezsiniz.” (1)

İşte bunu takdir edemeyenlerden biri nefs-i emmare, biri de bu milletin nefs-i emmaresi olan din düşmanı zihniyettir. Nefs-i emarenin hoşlanmadığı şeylerin başında sahanın otoritelerine göre cihad gelmektedir. Eğer arslan Mehmetcik, nefs-i emarenin istemediği o cihada, Çanakkale savaşına katılmasaydı, ölümü göze almasaydı bu gün biz bu konferansları veriyor ve bu yazıları yazıyor olmayacaktık. Tebrik ediyoruz bu destanı yaşayanları, yazanları. Minnet, şükran, hürmet ve muhabbet borçluyuz onlara. O kahraman, imanlı, Müslüman mücahitlere.

Bu girişten sonra şimdi gelelim talihli şairimize:
Şu fani dünyada en çok sevdiğim şahsiyetlerden biri de, hiç şüphesiz Mehmet Âkif Ersoy’dur.
-Neden?
-Çünkü o, bir İslam ve İstiklal şairi, aynı zamanda bir İslam ve istiklal bülbülüdür. Ey sevgili kardeşlerim, siz ve vatanınız da o bülbülün âşık olduğu güllersiniz.
Bülbül gülün aşkıyla nasıl ağlamış ve çağlamışsa Âkif de sizin için, vatanınız için, dininiz, devletiniz için, bayrağınız ve sancağınız için, iffet ve ahlakınız için, değerleriniz ve kültürünüz için hayat boyu ağlamış, çağlamış ve ciğerleri dağlamıştır.

Bir Müslüman olarak biz onu ve onun gibileri sevmeyeceğiz de kimi seveceğiz?
Hekimoğlu der ki: 14 asırlık İslam tarihi içinde Müslümanlar tatlı ve acı günler yaşamıştır. En acı günlerinde en büyük adamlarını yetiştirmiştir. Osmanlıların en karanlık günlerinde Allah'ın lütfettiği …, Ahmet Naim, Elmalılı Hamdi Yazır, Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmed Akif Ersoy yetişmedi mi?” (2)

Bunlar kuruyan Osmanlı çınarının dibinden süren filizler. Bu filizler, yakın bir gelecekte –kıyamet kopmazsa-  bütün insanlığı gölgesi altına alacak bir çınar olmaya namzet. Öyleyse sevinin. Zindandan gelen şu umutlara, müjdelere kulak verin:
“Mehmed'im sevinin başlar yüksekte;
Ölsek de sevinin, eve dönsek de.
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte...
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir.
Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.”
İşte yine zindandan gelen bir müjde daha: “Ümitvâr olunuz. Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür sada, İslam'ın sadası olacaktır.”

Bu umutların ve müjdelerin sahipleri Üstad Necip Fazıl’a ve nuruyla çağı aydınlatmaya devam eden Üstad Bediüzzaman’a da Allah rahmet eylesin.
Hasan Basri Çantay da Mehmet Âkif’i anlatırken diyor ki: “Evet, ona tam bir “İslam şairi” diyebiliriz. Kuvvetli, imanlı ve ateşli bir İslam şâiri.” (3)

Âkif, neden en çok sevdiğim şahsiyetlerden biridir?
Çünkü o, bana ve bu ülkenin çocuklarına:
Ezelî ve ebedî sevgilimiz olan Allah’ı sevdirdi.   Kaleme aldığı her şiirini, yazdığı her yazısını Allah aşkıyla, Allah sevdasıyla yazdı. İlahî aşk ve Muhammedî muhabbet onun hayatı, yazı ve şiirlerinin de ruhu oldu.
“Her zerrede ahengi celalin duyulurken, / Her nağmede binlerce lisan nâtık olurken
Cilvendeki esrar nasıl kalmada muzlim? / Ey nur-i uluhiyetinin zıllı:  Avalim.” dedi.

Süleyman Nazif onu anlatırken diyor ki:” Mehmed Âkif, yalnızca Cenab-ı Hakk’a, Hz. Peygamber’e, geçmiş büyüklere, topluma ve insanlığa ilan-ı aşk etti. Canandan, hicrandan şikâyet etmek yerine milletine dokunan mahrumiyetlerden, sefaletlerden, özellikle İslâm’ın uğradığı musibetlerden feryad etti.”

Hasan Alİ Yücel de onun hakkını şöyle teslim etmiştir:
“Mehmet Âkif her hadiseyi din açısından ele alır ve o gözle göstermeye çalışırdı. Adalet deyince hayalinde Hz. Ömer, şecaat deyince Hz. Ali canlanırdı. Onun için milletin her türlü felaketlerden kurtulup ereceği bahtiyarlığı gelecek günlerde değil, Geçmiş zamanlarda arardı.” (4)
Çünkü Mehmet Âkif, kökü mazide olan bir ati idi.

Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Âkif’de gördüğü dört özellikten dolayı: “Ben şu Mehmet Akifleri sevdim” diyor ve onları şöyle sıralıyor:
1-Politikanın Müslüman’ı olmayan Mehmet Âkif’i
2-Hayatı boyunca bir tek yüzü olan Mehmet Âkif’i,
3-Eleştiriye, itiraza, tartışmaya, kusurlarını konuşmaya katlanan Mehmet Âkif’i,
4-Bir çocuk kadar temiz ve bir kadın kadar ince olan Mehmet Âkif’i.

A.Cerrahoğlu’nun tesbiti de önemli. Diyor ki: “Mehmet Âkif, hiçbir zaman sarığın mânevî  fikri atmosferinden sıyrılamadı ve hayatını seve seve şeriatın savunmasına vakfetti.” (5)  
İşte bu meziyetlerinden dolayı Âkif, benim gibi milyonlarca Müslüman’ın sevgilisi oldu. 
Âkif neden en çok sevdiğim şahsiyetlerden biridir?
Çünkü o, fazilet hissinin, üstünlüğün, güzelliğin ve iyiliğin ancak Allah’tan korkmaya bağlı olduğunu söyledi:
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır; / Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin de havf-i Yezdan’ın../ Ne irfanın kalır te’siri, katiyen ne vicadanın.
Âkif, bu mısralarıyla adetâ Allah Tealâ’nın: “İnne ekremeküm ındallahi etkâküm” ayetini tercüme ediyor. Ki âyetin meali âlisi şu: “Allah katında en şerefliniz, Allah’dan en çok korkanlarınız,  yani Allah’ın emirlerini yerine getirenleriniz ve yasaklarından da uzak duranlarınızdır. (6)

Âkif, imanı bir cevhere benzetti. İmandan yoksun bir kalbin paslı yürek olduğunu söyledi ve şöyle dedi:
 “İmandır o cevher ki o cevher ki ilahî ne büyüktür / İmansız olan paslı yürek sinede yüktür”

Âkif, neden en çok sevdiğimiz şahsiyetler arasındadır?
Çünkü o bana âlemlerin rahmeti şanlı Peygamberimizi sevdirdi, herkesin ona borçlu olduğunu söyledi ve dedi ki:
Dünya neye sahipse onun vergisidir hep / Medyun O'na cemiyeti medyun O'na ferdi
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyyet / Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret
 
Bu mısraları hep okur geçeriz. Lütfen bu gün okuyup geçmeyelim. Durun hele bir düşünelim. Ne diyor burada Âkif?
Neden herkes ve bütün kâinat Peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v) borçlu? Bunun anlamı ne? Borçlu olduğumuz bu insana borcumuzu ödedik mi? Nasıl ödeyeceğiz? Ne zaman ödeyeceğiz? Bunu düşünmeyelim mi? Seni her yerde düşüneni sen hiç düşünmeyecek misin? Dünyaya gelirken seni düşündü: “ümmetim” dedi. Yaşarken seni düşündü, yerde seni düşündü, gökte seni düşündü. Dünyada seni düşündü. Ahirette seni düşündü. Sen onun derdi iken acaba o, senin ne kadar derdin oldu?

Âkif, neden en çok sevdiğim şahsiyetler arasındadır?
Çünkü o bana Allah’ın son mesajı, son çağrısı olan Kur’an’ı sevdirdi,  Kur’an’ı yanlış  anlayanları ve kullananları kınadı:
Ya açar nazm-ı celilin, bakarız yaprağına, / Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına,
İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin, Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı” dedi.
Âkif, Kur’an’ın hastalar için indirilmiş bir kitap olmadığını da şöyle anlatt:
“Kur’an’daki şifa cahillerin anladığı gibi değildir. Fıkra meşhurdur ya:
Arab’ın biri uyuza tutulmuş develeri için, Hz. Ali’den (r.a) dua istemiş. Hz. Ali de (r.a): “Uyuza karşı en etkili dua katran sürmektir. Git develerine katran sür.” demiş, (7)  bu sözüyle Hz. Ali (r.a) adeta:  Develere katran sürmeden, onların iyileşmesi için dua edenin, tohumu ekmeden tahıl, evlenmeden evlat isteyenin duası kabul olmaz, demek istemiştir.

Âkif, neden en çok sevdiğim şahsiyetler arasındadır?
Çünkü o benim aziz milletimin kurtuluş destanını yazdı. Gönüllerimizi, bu mübarek Vatanın aşk ve sevdasıyla doldurdu.
“Bastığın yerleri "toprak" diyerek geçme, tanı!
Düşün, altındaki binlerce kefensiz yatanı!
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ” dedi. Sonra da:
“Sahipsiz olan bir vatanın batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır” tavsiyesinde bulundu.
(Devam edecek)

DİPNOTLAR:
1-BKZ. Bakara, 2, 216
2-İsmail, Hekimoğlu, En Acı Günlerde Yetişmiş İslam Âlimi: Mehmed Âkif Ersoy, 27 Aralık 2008 Zaman
3-Vakkasoğlu, Vehbi, İslam Şairi Mehmet Âkif, 280, Cihan Yayınları- İst. 1983
4-Vakkasoğlu, Vehbi, İslam Şairi Mehmet Âkif, 280, Cihan Yayınları- İst.
5-Aynı yer, 285-286
6-Hucurat, 49 / 13
7-Vakkasoğlu, Vehbi, İslam Şairi Mehmed Âkif,88,

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.