Namazlara devâm ediniz, bilhassa orta namaza!

Namazlara devâm ediniz, bilhassa orta namaza!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Bakara Sûresi 238-239. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

238-Namazlara devâm ediniz, bilhassa orta namaza! (*) Hem gönülden bağlı kimseler olarak Allah’ın huzûruna durun!

239- Fakat (düşmandan) korkarsanız, o takdirde yaya olarak veya binek üzerinde (namaz kılın)! Emîn olduğunuz zaman ise, artık bilmiyor olduğunuz şeyleri size öğrettiği gibi (namazı nasıl kılmanızı ta‘lîm etti ise, öylece) Allah’ı zikredin (namazınızı kılın)!

(*) Orta namaz hakkında hayli söz söylenmiştir. En meşhûru öğle veya ikindi namazı olmasıdır. Bütün namazlara i‘tinâyı te’mîn etmek için hangisi olduğu kat‘iyetle ta‘yîn olunmamıştır. (Kurtubî, c. 2/3, 209-212)

“Asr (ikindi) vaktinde ki o vakit, (...) o günde mazhar olduğu sıhhat ve selâmet ve hayırlı hizmet gibi niam-i İlâhiyenin (İlâhî ni‘metlerin) bir yekûn-i azîm (büyük bir yekün) teşkîl ettiği zamânı, hem o koca güneşin ufûle (batmaya) meyletmesi işâretiyle, insan bir misâfir me’mur ve herşey geçici, bîkarar (kararsız) olduğunu i‘lân etmek zamânıdır. Şimdi, ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan (yaratılan) ve ihsâna karşı perestiş (ibâdet) eden ve firaktan müteellim olan (ayrılıktan elem çeken) rûh-ı insan, kalkıp abdest alıp, şu asr vaktinde ikindi namazını kılmak için Kadîm-i Bâkī ve Kayyûm-ı Sermedî’nin dergâh-ı Samedâniyesine (her ihtiyâcın karşılandığı kapısına) arz-ı münâcât (duâlarını arz) ederek, zevâlsiz ve nihâyetsiz rahmetinin iltifâtına ilticâ edip (sığınıp), hesabsız ni‘metlerine karşı şükür ve hamd ederek, izzet-i rubûbiyetine (umum kâinâtın Rabbi oluşunun izzetine) karşı zelîlâne (tevâzu‘ ile) rükû‘a gidip, sermediyet-i ulûhiyetine (ebedî İlâhlığına) karşı mahviyetkârâne (eziklik içinde) secde ederek, hakīkī bir tesellî, bir râhat-ı ruh bulup huzûr-ı kibriyâsında kemerbeste-i ubûdiyet olmak (kulluk için yüce huzûrunda hâzır olmak) demek olan asr namazını kılmak, ne kadar ulvî bir vazîfe, ne kadar münâsib bir hizmet, ne kadar yerinde bir borc-ı fıtrat (yaratılıştan gelen borcu) edâ etmek, belki gāyet hoş bir saâdet elde etmek olduğunu, insan olan anlar.” (Sözler, 9. Söz, 29)