Risale İle Terapi Mümkün mü?

Raşit Duran, Risale-i Nur’u hayatının merkezine alarak yazan velüd kalemlerden. Bediüzzaman’ın 11 ay ikamet ettiği, Hafız Eli Ergün ve Hasan Feyzi Yüreğil’e emanet ettiği Denizli şehrinde yaşıyor.

Duran, çağdaş lahika mektupları olarak tanımlanabilecek yazılar yazıyor. Bu güne kadar altı kitabı yayımlandı. Bir Şehrin Semâsı kitabında çeşitli dönemlerde Risale-i Nur okuduğu gerekçesiyle hapse mahkûm edilen Nur Talebelerinin hayatlarından enstantaneler sunuyor. İnsanlardan Bir İnsan kitabında Denizli’de doğup büyüdüğü köyünün kültürel ve manevi hayatını, köye rengini veren şahsiyetleri odağa alarak anlatıyor. Kendime Derslerim kitabında tarih içinde bir yolculuğa çıkıyor, tarihi şahsiyetlerin ve ibretlik olayların izini sürüyor. Özgürlük Üçgeni kitabında ülkesi Hindistan’ı silahsız mücadele ile Britanya İmparatorluğunun esaretinden kurtaran Gandi ve Güney Afrika’yı aynı metotla Apartheid köleliğinden kurtaran Mandela ile “Müsbet Hareket” ismini verdiği sivil mücadele ile özelde Anadolu’yu genelde bütün dünyayı manevi esaretten kurtarmayı gaye edinen iman, kültür ve aksiyon insanı Bediüzzaman’ı karşılaştırıyor. Çağrışımlar kitabında ise günümüzün ekonomik ve sosyal sorunlarını Risale-i Nur penceresinden değerlendiriyor.

Duran son olarak kısa süre önce Hicbişey Yayınlarınca yayımlanan Risale Terapi isimli kitabı ile okurunu selamladı. Asırlar önce Mevlana, “Mesnevi” ile Yunus Emre ise “Risaletü’n Nushiyye” isimli eseri ile dönemlerindeki manevi yaraları sarmaya, iç hastalıkları iyileştirmeye çalışmıştı. Nevzat Tarhan, onların eserlerinden hareketle, “Mesnevi Terapi” ve “Yunus Terapi” ismini verdiği iki kitap yazmıştı.

Bu gün çağ manevi bir yangın yaşıyor; içinde imanlar, insanlar tutuşmuş yanıyor. Çağ Mevlana ve Yunus ruhuyla o yangını söndürecek bilgeler arıyor. Bediüzzaman, çağımızın Mevlana’sı ve Yunus’udur. Risale-i Nur günümüz ve sonrasının Mesnevi’si ve Risaletü’n Nushiyye’sidir. Evet, Bediüzzaman’ın ifadesiyle Mevlana zamanında insanlığa hizmet Mesnevi tarzındaydı, şimdi ise Risale-i Nur tarzında.

Risale-i Nur manevi terapidir

Risale-i Nur, hariçten hiçbir sebep gelmeyerek, Bediüzzaman’ın ruhundan tevellüt eden bir hâcete binaen, âni ve def’î olarak ihsan edilmiştir. Üstad bu eserleri bazı dostlarına gösterdiği vakit, onlar “Şu zamanın yaralarına devadır.” demişlerdir. Üstad, “İntişar ettikten sonra ekser kardeşlerimden anladım ki, tam şu zamandaki ihtiyaca muvafık ve derde lâyık bir ilâç hükmüne geçiyor.” diyerek Risale-i Nur’un manevi tesirinin altını çizmiştir.

kapak-gorseli-risale-terapi.jpg

Raşit Duran, Risale Terapi’de, enaniyet çağında gittikçe yalnızlaşan, bununla beraber nefsinin ve/veya yöneticilerin, güç odaklarının, kapitalizmin, kısacası çağın kölesi olan, bundan dolayı nice açmazlar yaşayan, manevi ağrılara tutulan, dâhili yaralarla boğuşan insanın ruhuna ve kalbine Risale-i Nur’dan derlediği manevi tiryaklar, ilaçlar, çareler sunuyor. Maddi ve manevi istibdat çağında bireyi istidatlarına, fıtratına çağırıyor; manevi sağaltılmanın yönünü gösteriyor, gerçek özgürlüğün yollarını açıyor.

Huzur İslam’da ama o huzurdan Müslüman’da var mı?

Eskiden bazı arabaların arkasında “Huzur İslam’da.” yazardı. O zamanlar gerçekten de öyleydi. Ne var ki Duran’ın kitabında da belirtildiği gibi son yıllarda yayımlanan uluslar arası sosyal çalışma verilerine göz attığımızda en mutlu ülkelerin Avrupa, en mutsuz ülkelerin ise Türkiye de dâhil olmak üzere İslam ülkeleri olduğunu görüyoruz. Ah ki coğrafyamız kan ağlıyor. Uluslararası güçlerin İslam ülkeleri üzerindeki hesapları bu sonuçta bir miktar etkili olmakla beraber söz konusu İslam ülkelerindeki yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, adaletsizlik, gelir dağılımındaki bozukluk, adi suçlarda artış gibi veriler dikkate alındığında huzursuzluğun kaynağı daha net anlaşılıyor.

Bu gün doğru İslamiyet’e ve İslamiyet’e layık doğruluğa her zamankinden daha çok ihtiyaç var. İslam ülkelerindeki devlet görevlisi veya devlet destekli din adamı ve cemaat üyeleri ile dini yayın bu kadar çok olmasına rağmen istenen ve beklenen düzeyde huzurun olmaması çok üzücü. Demek ki günümüzdeki dini yaklaşımlar, çağımız insanının beklediği içerik (esas), usûl ve üslupla sunulmuyor; teori ile pratik uyuşmuyor, eylem-söylem birlikteliği gerçekleşmiyor. Eylemde müsbet hareket, söylemde kavl-i leyyin (yumuşak dilli üslup) uyumu sağlanamıyor. Bundan dolayı bu gün, çağdaş dünyanın değerleriyle buluşma becerisini gösteren Risale-i Nur üslubuna her zamankinden daha çok ihtiyaç var.

İhtirası istidatından yüksek insan müstebittir

Duran kitabında istibdat üzerinde de duruyor. İstibdat, istidatları öldürür. Günümüzde ihtirasları istidatlarından daha yüksek olan insanlar istibdada yöneliyor, dünyayı hem kendilerine hem de başkalarına cehenneme çeviriyor. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdat” İslam dünyasını ortaçağda tutarken, özgürlüklerin olduğu Batı ülkelerinde bilim, sanat ve medeniyet gelişiyor. 16. yüzyılda dine dayalı istibdat kuran Calvin, Kalvinizm hareketini kurduktan bir asır sonra bile bir entelektüel yetişmedi o topraklarda. 30 yıl öncesine kadar bizim coğrafyamızda belirleyici olan Bediüzzaman, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmet Akif ve Necip Fazıl gibi medeniyet inşa eden insanlardı. Bu beş güzel insan Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu gibi değerleri meyve verdi. Bu gün bu güzide insanların izinden hayli uzaklaşıldığı için bu nitelikte insanlar yetişmiyor. Günümüzde belirleyici olan maalesef menfaat üzerine dönen siyaset, dolayısıyla siyasetçiler. Bu gün menfaat üzerinde işleyen siyasetin etkisini kıracak Bediüzzaman, Süleyman Hilmi Tunahan, Sezai Karakoç gibi iman ve kültür insanlarına ihtiyaç var.

Günümüz hastalıklarından biri de adaletsizliğe uğramış insanların çaresizliği. Gerek uluslar arası bilimsel çalışmalar, gerekse İslam âleminin hali hazırı gösteriyor ki İslam âlemi adalet sınavında sınıfta kalıyor. Müslüman ülkelerin idarecilerinin adaletsiz uygulamaları kendisi gibi düşünmeyen insanların ruhlarını sıkıyor, nefes almak için gayrimüslim ülkelere göçe zorluyor. Adavetin olduğu yerde adalet olmuyor. “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.” diyen Bediüzzaman yüzyıl önce sorunu tespit edip tedavi çarelerini göstermişti ama maalesef dünya, bilhassa İslam dünyası onun sözlerine gerektiği kadar kulak vermiyor. Raşit Duran da kitabın da bu konuya dikkat çekiyor. Duruma Risale-i Nur’daki ölçüler uygulandığında çok şeylerin değişebileceğini söylüyor; bu minvalde Bediüzzaman’ın “Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-ı Kur’an’dır.” sözüne açıklık getiriyor.

Kudsiyet kaybı

Raşit Duran, Ali İzzet Begoviç’in “İyi insan olmadan iyi Müslüman olamayız.” ve Bediüzzaman’ın “İslâmiyet insaniyet-i kübradır.” sözlerine atıfta bulunarak ince insanlık olan İslamiyet’i ve ince İslamiyet olan tasavvufu incittiğimizi söylüyor. Gerçekten de günümüz Müslümanları olarak bizler insanlığı ve İslamiyet’i çok incittik. Sahabe saffetine yakışır güzelliği hayatımıza hakkıyla aksettiremedik. Adalet, merhamet, edep, hayâ, hayır ve güzellikte gerçek anlamda yarışamadığımız gibi bu değerlerin de hayli altını boşalttık. İslam’ın şiddet ve terörle, yolsuzluk ve hukuksuzlukla, yoksulluk ve yoksunlukla, en çok da muhabbet ve uhuvvet dini olan İslam’ın adavetle anılmasına sebep olduk. İslam âleminin hâlihazır durumu maalesef bu. Bizi bu sarmaldan kurtaracak manevi önderlere bu gün daha fazla ihtiyaç var.

Raşit Duran, Bediüzzaman’ın vicdanın muharriki olan kudsiyet kavramı üzerinden günümüzdeki kutsiyet kaybına, manevi yoksulluğa ve dahili (iç) kirlenmeye vurgu yaparak insan ile kutsal arasındaki dengeye dikkat çekiyor. Bugün çok boyutlu manevi kirlenme ve kutsiyet kaybı yaşıyoruz. Cemil Meriç yıllar önce, “İnsanın insanlaşması, kutsala inanması ile başlar.” diyerek bizleri uyarmıştı. “Tehlikeli olan, kutsalla alâkası olmayana kutsallık atfeden düşüncedir.” diyerek de kutsal olmayan, seküler (dünyevi) yaşamlara ve şahıslara kutsiyet atfetmenin sorunlu hallerine dikkat çekmişti. Asırlar önce Nisa Suresinde Rabbimiz, “Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara iman edin.” diyerek müminleri imanlarını yenilemeye çağırıyordu. İmanın özünü yitirmekle karşı karşıya kaldığımız günümüzde bu davete icabete daha çok ihtiyacımız var. Zira bu gün müminler olarak Asr-ı Saadet’ten, Ravza ve Barla ruhundan çok uzaktayız. Tekrar özümüze, kodlarımıza, bizi biz yapan değerlere, Asr-ı Saadet’e yani Asl-ı Saadete dönmemiz gerekiyor.

Şeytan Etkisi ve Nur Etkisi

Raşit Duran, Philip Zimbardo’nun “Şeytan Etkisi/Kötülüğün Psikolojisi” isimli kitabı ile Bediüzzaman’ın Risale-i Nur isimli kitabını karşılaştırırken “Nur Etkisi” kavramına değiniyor. Nur Etkisi’nin, Risale-i Nur’u okuyanlardaki hem eylem hem söylem olarak müspet/olumlu yöndeki değişim ve dönüşümü ifade eden kavram olduğunu belirtiyor. Müspet Hareket ve Kavli Leyyin (vicdana dokunan tatlı, güzel ve tesirli söz) tabirlerinin, Nur Etkisi’ni izah eden kavram olabileceğini söylüyor. Gerçekten de Risale-i Nur penceresinden bakıldığında bu kitapların çağımıza etki edebilecek, insanı ve toplumu tekrar inşa edebilecek, insanlığın manevi yaralarını iyileştirecek eserler olduğunu görüyoruz.

Çağ yangını

Raşit Duran garip bir zamandan geçtiğimizi imleyen sözler söylüyor. Zaman ilerliyor fakat zamanın ruhu geriliyor. İnsanlar artıyor fakat insanlık azalıyor. Canlılar, en çok da insanlar değişiyor. Bu değişim kültürleri, değerleri, inançları da etkiliyor. İnsan değiştikçe kâinat da evriliyor. Varlık insandaki değişimine ayak uyduramadığından o da değişiyor. İnsan çeşitleniyor, dertler, mutluluklar, en çok da günahlar çeşitleniyor. Bir tarafta yangınlar, bir tarafta sel baskınları, keza bir tarafta depremler diğer tarafta erozyonlar kol geziyor. İnsanımız manevi yangınlarla yanıyor, manevi sel baskınları ile sürükleniyor, manevi zelzelelerle sarsılıyor, altı üstüne geliyor, manevi erozyonlarla kalbi kayıyor. İnsanların içinde manevi yangınlar, sel baskınları, depremler, erozyonlar oluyor. Bütün bunların en önemli sebebi maneviyat boşluğu.

İnsana dokunmak, insanı dokumak

İnsanların günümüzde ihtiyacı olduğu iki şey, söz ile dokunmak (sohbet), el ile dokunmak (sarılmak musafaha etmek). Korona ile birlikte insanlar birbirlerine dokunamaz, sohbet edemez hâle geldiler. Gün geçtikçe hayat bireyselleşiyor, insan bencilleşiyor, kalabalıklar içinde yalnızlaşıyor. Kendisini tutup kaldıracak, ruhuna dokunacak, sesine kulak verecek, nasihat ve musafaha edecek, kendini tanıma arayışında arkadaşlık edecek yoldaşa ihtiyaç duyuyor. Oysa iyileşmek isteyen hastanın ayağına doktor geliyor. Dost istersen Allah, yaran (sevgili) istersen Kur’an, mal istersen kanaat, nasihat istersen ölüm yetiyor. Sözün özü; bir terapiste gitmeden önce, eskilerin Üstad, yenilerin Yaşam Koçu dedikleri Mevlana, Yunus Emre, Bediüzzaman gibi bilgelere ve bunların eserlerinin şerhi niteliğindeki Risale Terapi gibi kitaplara uğramak gerekiyor.

Raşit Duran’ın yayımlanmış eserleri:

• Bir Şehrin Semâsı, Kdy Yayınları, 2020

• İnsanlardan Bir İnsan, Kdy Yayınları, 2020

• Kendime Derslerim Kdy Yayınları, 2021

• Özgürlük Üçgeni, Hicbişey Yayınları, 2022

• Çağrışımlar, Hicbişey Yayınları, 2024

• Risale Terapi, Hicbişey Yayınları, 2025

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum