Müspet milliyetten artık ne anlıyorum

Şu açılım denen şey bir milat gibi, adeta bir seferberlik gibi müthiş değişim ve dönüşüm yaşatıyor. Sakat bilgilerimizi ve demokrasi hakkında yanlış telakkilerimizi bir bir çürütüyor. Doğru İslamiyet’i ve İslam’a ait doğruları daha iyi anlamamızı sağlıyor.

Mesela ben –âcizane- müspet milliyetin ne olduğunu ve Üstadın bu tabirden ne kastettiğini “açılımdan” sonra meydana gelen gelişmeler sayesinde tam manasıyla anladım diyebilirim.

Daha önce Müspet milliyetten şunu anlıyordum. Kendi ırkını sevmek ve onu yüceltmek şeklinde anlıyordum. Yani her insan kendi milletinin/ırkının kültürünü geleneklerini ve kendinde bulunan özellikleri öne çıkarmak ve onun için çabalamaktır diye anlıyordum.

Oysa şimdi farklı düşünüyorum.

Müspet milliyetten kastın İslam milliyetçiliği olduğunu anlıyorum. Yani İslam’ın yüceltilmesi, İslam’ın ve imanın hakikatlerinin parlatılması ve yayılması, İslam şiarının gelenek ve göreneklerinin yaşanması ve yaşatılması şeklinde anlıyorum.

Müspet milliyetten, mevcut 57 İslam ülkesinin Birleşmiş Milletler gibi veya Amerika Birleşik Devletleri gibi tek çatı altında ortak anayasa ile, ortak para birimiyle, ortak diliyle, ortak kültürüyle ortak diniyle bir ve beraber olmayı hedefleyen fikir olarak algılıyorum.

Sadece bir millet için değil, sadece kendi milleti için değil, bütün milletlerin, hatta bütün insanlık için, insan haklarını savunmak, demokratik düzenin İslam’a uyarlanmış şekliyle yaşanmasını ve yaşatılmasını desteklemektir diye algılıyorum.

O nedenledir ki, Üstad Bediüzzaman hazretleri kendi ırkı ile ilgili hiçbir çaba ve gayretin içine girmediğini görüyoruz. Ana dilini bile adeta terk ediyor. Sünnet-i Seniyye dairesinde var gücüyle İslam’ın yüce prensiplerini yaşamaya, yaşatmaya ve anlaşılmasına çaba harcıyor.

Bu tavrını bazı insanlar o dönemin şiddetine yorabilir. Oysa ben öyle anlamıyorum ve kabul etmiyorum. Şayet öyle olsa o zaman Üstad’ın –haşa- korkak biri olduğunu ve rejime karşı takiyye yaptığını kabul etmek gerekir.

Halbuki, Üstad Bediüzzaman Hazretleri en küçük bir kaide-i İslamiye için başını feda etmeye her zaman hazır olduğunu dört dehşetli kumandanlara karşı koyduğu tavrıyla göstermiştir.

Bediüzzaman hazretleri takiyye de yapmamıştır/yapmaz.

“İngilizler, Fransızlar uçaklarıyla senin evini bombalamaya geliyorlar, seni yok edecekler” deseler Zübeyir ben evimin önünde sandalyeye oturup bacak bacak üstüne atıp kahvemi içerek onları bekleyeceğim. Bu memleketten başka hiçbir yere gitmeyeceğim” dediği rivayet edilen bir insanı inandığı şeyi yaşamaktan alıkoyacak hiçbir nedenin olmayacağı açıktır.

Bana göre aksini düşünmek Üstadı anlamamaktır. Onun Kur’an’dan ve İslam’dan anladığı ve anlattığını fark edememektir. Veya anlıyor gibi görünerek kendi fikirlerini onun fikirleri imiş gibi anlatmaya çalışmaktır şeklinde anlıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum