Mûsâ, kavmine 'Allah, size bir bakara kesmenizi emrediyor' demişti

Mûsâ, kavmine 'Allah, size bir bakara kesmenizi emrediyor' demişti

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Bakara Sûresi 67-71. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

67-Yine bir zaman Mûsâ, kavmine: “Şübhe yok ki Allah, size bir bakara (bir sığır) kesmenizi emrediyor!” demişti.(*) (Onlar:) “Bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. (Mûsâ:) “(Ben) öyle câhillerden olmaktan Allah’a sığınırım!” dedi.

68-(Onlar:) “Bizim için Rabbine duâ et, onun ne olduğunu bize iyice açıklasın!” dediler. (Mûsâ) şöyle dedi: “Muhakkak ki O (Rabbim) buyuruyor ki: ‘Doğrusu o, ne yaşlı ne de genç, bu (ikisi)nin arası (orta yaşta) bir sığırdır.’ Artık ne emrolunuyorsanız, yapın!”

69-(Onlar bu def‘a:) “Bizim için Rabbine duâ et, onun renginin ne olduğunu (da) bize açıklasın!” dediler. (Mûsâ) şöyle dedi: “Şübhesiz O (Rabbim) buyuruyor ki: ‘Doğrusu o, rengi sapsarı, bakanların hoşuna giden bir sığırdır.’ ”

70-(Onlar tekrar şöyle) dediler: “Bizim için Rabbine duâ et, onun ne olduğunu bize iyice açıklasın! Çünki bize göre sığırlar birbirine benzer geldi. Bununla berâber eğer Allah dilerse, şübhesiz biz elbette doğruyu bulan kimseler (olur)uz.”

71-(Mûsâ şöyle) dedi: “Şübhesiz O (Rabbim) buyuruyor ki: Doğrusu o, ne yeri sürmek üzere boyunduruğa vurulan, ne de (su taşıyarak) ekin sular bir sığırdır. Kusursuzdur, onda bir alaca yoktur.” (Onlar:) “İşte şimdi gerçeği getirdin!” dediler. Bunun üzerine onu (bulup) kestiler, fakat nerede ise (bunu) yapmayacaklardı.

(*)“Mısır Kıt‘ası, kumistan (çöl) olan Sahrâ-yı Kebîr’in bir parçası olduğundan Nîl-i Mübârek’in feyziyle (akmasıyla) gāyet mahsûldar (verimli) bir tarla hükmüne geçtiğinden, o Cehennem-nümûn (Cehennem gibi) sahrâ komşuluğunda şöyle Cennet-misâl bir mevki‘-i mübârekin bulunması, filâhat (çiftçilik) ve zirâatı ahâlisinde pek merğub (rağbetli) bir sûrete getirmiş ve o sekenenin (ahâlinin) seciyesine (ahlâkına) öyle tesbît etmiş (yerleştirmiş) ki, zirâatı kudsiye ve vâsıta-i zirâat olan bakarı ve sevri (sığır ve öküzü) mukaddes, belki ma‘bud (ilâh) derecesine çıkarmış. Hattâ o zamandaki Mısır milleti sevre, bakara ibâdet etmek derecesinde bir kudsiyet vermişler. İşte o zamanda Benî İsrâîl dahi, o kıt‘ada neş’et ediyordu (yaşıyordu) ve o terbiyeden bir hisse aldıkları, icl (buzağı) mes’elesinden anlaşılıyor.
İşte Kur’ân-ı Hakîm, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm’ın risâletiyle (peygamberliğiyle), o milletin seciyelerine girmiş ve isti‘dadlarına (kābiliyetlerine) işlemiş olan o bakarperestlik mefkûresini (öküze tapma fikrini) kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhiyle (kesilmesiyle) ifhâm ediyor (anlatıyor).” (Zülfikār, 25. Söz, 73)