Dr. Bilal TANRIVERDİ

Dr. Bilal TANRIVERDİ

Mevcut, Devinim ve Umudumuz

“Sadece iki günümüz var yaşamak için. Bu günleri de aşağılık insanların önünde diz çökerek geçirmeye değmez.” Voltaire

Her ne kadar kendisine 'İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez’ dense de pek aldırış etmez.

İnsan zor bir varlıktır.
Medeniliğiyle vahşiliği arasında çok ince bir çizgi olmasına karşın bütün saçmalıkları medeniyet ve insaniyet adına yaptığını söyler.

Yaşarken sanki bizden önce yüzlerce nesil bu dünyada yaşamamış gibi ve sanki bu dünyada sadece biz varmışız gibi yaşarız.
Ta ki, kutlu ölüm hepimizi kesin olarak eşitlediği ana kadar da ölmemek, yaşamak için koşturur savaşırız.

Hayat, önceden çizilen çerçevede cereyan etmeyecek kadar karışık, hareketli, dinamiktir.
Ve de; kendine has devinim ve mutlak bir süreğenlik, devamlılık caridir.

***

Seferi insan,
Alışkanlıklarının ve zamanının çocuğu olması nedeniyle mevcudun, an’ın içerisinde istikamet ve vasatın yönünde kararında olmadığından uçlarda savrulur.

Bilenlerin bildirdiği üzere; yenilgi de, zaferde önce zihinde başlar ve sonuçlanır.

İnsanların ve milletlerin büyüklüğü hayalleri, ümitleri, hedefleriyle ölçülür.

Karşılıklı şiddetten mustarip bir dünyada yaşıyoruz.
Mesele ne olursa olsun şiddet, nefret, ölüm tasvip edilemez.
Milli, manevi, dini ne elbise giydirilirse giydirilsin!
Hangi sos dökülürse dökülsün.

Şiddet var diye veya başkaları şiddetle iş görüyorlar diye haklı, insani, hukuki ve ilahi olan meşru taleplerin ötelenmesine rıza göstermeyeceğiz.

Hasta ruhlu gözü doymaz hırs ve haset yüklü yaratıkların bakış açısıyla da olaylara bakmak zorunda ve durumunda değiliz.

Kitaba uyacağız.

Akdes kitapta apaçık belirtilen ilkelere göre takatimiz imkân ve kavrayışlarımız yettiğince kendimiz olarak kalmak ve özümüze yabancılaşmayacağız.
Kaç defa savrulursak savrulalım, kaç kez düşersek düşelim ve kaç kez mahvolursak mahvolalım.

Özgün, insani ve ilkeli ve erdemli durumumuza yabancılaşmayacağız.

Çünkü!
Tabii, ilahi, doğuştan gelen, devredilemez, ertelenemez haklara sahibiz.
Hak dilenmek durumunda da değiliz.

***

Fitneyi, kaosu, savaş ve çatışmaları yüceltecek, meşrulaştıracak birçok sebep bulanlar vardır.
Biz de Müslümanız ama onlar gibi düşünmüyoruz.

Sosyal, kişisel ve global çözüm ve sulh için başkaca yollar olduğunu ve sorunları çözmenin daha makul, daha rasyonel daha insani ve hukuki yollarının olduğunu biliyoruz ve bundan eminiz.

Her türlü maddi ve psikolojik vesayetin insanlar üzerinden kalkması, şiddetten beslenen zalim zındık rant ekonomisinin son bulması, çocuklarımızın barış ve afiyet içerisinde yaşaması ve hürmeti, saygıyı esas alan bir toplum ve dünya için şiddetin son bulmasını istiyoruz.

Halkların, toplumların sahip olduğu farklı inanç ve farklı kültürler tıpkı doğa zenginliği gibidir.

Fitne çığırtkanlığına, militarizme, inkâra ve zulme karşı tüm onurlu insanlar, barışseverler, analar ve babalar, mağdurlar, mazlumlar elbirliği ve işbirliği yapmalıdırlar.

Sihirbazların, çetelerin ve hunhar toplulukların ve de yığınların karanlık fukara zihniyetlerine karşı reaktif olmalı.

Hukuksuzluğa uğrayan herkesin acısını, ebeveynlerinin acısını yüreklerimizde hissediyoruz. 

Barış istiyoruz, kardeşlik istiyoruz.
Hiçbir şekilde zalimlerin yığınların köhne düzenlerinin ömrünü uzatmaya çalışmıyoruz.

Tüm dünyadaki vahşi düzenin yıkılıp daha insani ve hakkaniyetli düzenin gelmesiyle sorunların daha kolay çözüleceğine eminiz.

***

‘Beşer, esirlik istemedi, kanıyla parçaladı.
Şimdi ecîr olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor.
Beşerin başı ihtiyar; edvâr-ı hamsesi var: Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet, esâret, şimdi dahi ecîrdir, başlamıştır, geçiyor…’
(Sözler, Lemeât, s. 648)

Zira, hakiki hürriyet, kişinin ne kendisine, ne de başkasını zarar vermediği bir hayat tarzıdır.

Şu kargaşa asrın savruk hayat tarzlarına bakın ki, beşinci devrin hükümranlığı dünyanın hemen her tarafını sarmış durumda iken, kimi insanlar veya sosyal gruplar hâlâ ilk devrin, ya da ilkel devirlerin vahşetini, zulmetini, esaretini andıran hayat safhalarını yaşıyor, yahut bunu başkalarına yaşatmaya çalışıyor.

Kimi siyasî habis cereyanlar ile menfaatini öncelleyen çeteler, ellerine geçen fırsatı en katı, en insafsız bir sûrette kullanarak, geniş kitleleri vahşî ve bedevî bir hayata, ardından köle ve esir hayatını yaşamaya zorlamışlar, mecbur bırakmışlardır.

Menfaatperestler, sondan bir önceki merhalede ise, kitlelere esirliğin bir üst modeli olan ecirliği reva görmüşler, milyonlarca insanı belli bir ücret mukabilinde ömür boyu çalışmaya adeta mahkûm etmişlerdir.

İnsanlığın kanıyla parçalayacağı zulmetten, adalet ve hürriyete yürüyeceği devire ulaşılmıştır.

Kirli şalı kaldıran talihlidir.

Sonunda ne olur?
Başlangıca döneriz.

Muhakkak!
Hakikat her şeyi kuşatır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum