
Mehmet Abidin KARTAL
Berber koltuğu
Berber
Berber, erkek saçı kesen; bıyık ve sakal tıraşı yapan meslek erbabıdır.
Berberin görevi, tıraş yapmaktır. Tıraş, saç ve sakalı kesme eylemi, erkek saçını keserken verilen biçim, kesilme ya da kazınma zamanı gelen saç sakal olarak belirtilmektedir.
Berberlik mesleği insanlık tarihi kadar eskidir.
Evliya Çelebi’ye göre, Hz. İbrahim (as)’e kadar sakal tıraşı yoktu. Hz. İbrahim (as) hacdan ve umreden sonra saç kesme sakal düzeltme tıraşını başlatmıştır.
Peygamber Efendimiz (sav) döneminde insanlar saçlarını berberlere kestiriyorlardı. Resûlullah da veda haccında saçını berbere tıraş ettirmiş; önce sağ tarafını, sonra sol tarafını kestirmiştir.
Saç tıraşının alakalı olduğu önemli ibadetlerden biri de hac ve umredir. Buna göre hac ve umre ibadeti, belli görevler yerine getirildikten sonra saç tıraşıyla tamamlanır ve ihramdan çıkılmış olur. Umre ve hac yolcularına selam olsun.
Peygamber Efendimiz (sav), “Allah’ım, başlarını tıraş ettirenlere merhamet et!” diye dua etmiş; sahabeden bazıları, “Saçlarını kısaltanlara da dua etseniz ey Allah’ın Resûlü?” deyince, “Saçlarını kısaltanlara da” diyerek onlar için de dua etmiştir. Sahabeden kimileri saçlarını tamamen kazıtmış, kimileri de saçlarını kısaltmıştır. (Buhârî, “Hac”, 127) Saçların tıraş edilmesi tevazuyu sembolize eder. Tıraş olmak sünneti yaşamak demektir.
Peygamber Efendimiz (sav)’in ‘sakal-ı Şerifini’ tıraş ederek düzeltenlerden biride sahabe efendilerimizden Selman-ı Farisi olduğu için eskiden çoğu berber dükkanlarında “Her seher besmele ile açılır dükkanımız, Selman-ı Farisi’dir pirimiz üstadımız” yazan bir levha asılırdı. Bugünün berberlerine bu güzel uygulamayı hatırlatırız.
Berber koltuğu
İlk berbere gittiğinizi hatırlıyor musunuz? Küçüktük. Berber koltuğuna oturduğumuzda boyumuz kısa kaldığı için, berber hemen bir tahta parçası uzatırdı koltuğun kolçakları üzerine. Oturunca bu tahtaya, kendimizi aynada görebilirdik. Biz çocukken elektrikli makinalar yoktu. El makinası kullanılıyordu. Kaç numaraya vurduracaksak söylerdik. Yaz sıcaklarında sıfır veya bir numaraya kestirdiğimiz saçları, kışın üç numaraya vurdururduk.
Berber dükkanı, hepimiz için çocukluğumuzdan başlayan bir hikayesi olan kadim bir mekandır.
Her berberin çırağı vardır. Çırak sayısı okullar tatil olunca, yaz aylarında artar. Çırak sık sık yeri süpürür. Ustası tıraş yaparken onu dikkatle izleyerek mesleği kapmaya çalışır. Tıraşı bitip koltuktan kalkan müşterinin omuzlarını, sırtını fırçalar ve bahşişi kapar.
Genelde herkesin kendi berberi vardır. Kendi berberi birini tıraş ediyorsa, başkasına tıraş olmaz, oturup sırasını bekler. Benim berberim yeğenim Mustafa’dır. Ortaokuldan sonra çırak olarak başladığı mesleğini severek yapmaya devam etmektedir. Bu vesileyle eşi ve çocuklarıyla beraber mutluluklarının daim olmasını niyaz ediyorum. Hasan Ali ve Azra’nın gözlerinden öpüyorum. Yeğenim Mustafa’ya tıraş olmaya gittiğim günlerin birinde: “El emeğimle yaptığım mesleğimin bereketini ve hayrını her zaman yaşıyorum, Allah’a çok şükür” diyordu.
Damat olacaklar, berber koltuğuna oturarak, damat tıraşı olmak zorundadırlar. Berber çırakları damattan kayda değer bahşişi kaparlar. Bayram öncesi berberlerin müşterisi daha çok olur, sıra beklemeler de uzar.
Berber koltuğu, yükselip alçalabilen, sağa sola dönebilen, hatta bir oturdun mu bir daha kalkmadan saçının yıkanabildiği, başta spor olmak üzere her türlü gündemin konuşulduğu, dertlerin paylaşıldığı koltuktur.
Erkeklerin berberlerine olan bağı noktasında bir çok neden sayılabilir. Erkeğin berberine olan aşkının ve bağlılığının en temel nedeni, kendisini onun koltuğunda rahat ve özgür hissetmesidir.
Erkek için berberinin koltuğu, psikiyatrist koltuğu gibidir. O koltuk, erkeğe tüm konular üzerinde özgürce ifade imkanı veren bir güçtür. Spordan siyasete, ekonomiden gündeme hatta en özeline kadar, berber koltuğunda konuşulur.
Tıraşı biten koltuğu sıradakine bırakır. Berber koltuğunun müşterileri devamlı değişir.
Makam koltuğu
Bu dünyada insanın sahip olduğu her şey kendisinin malı değildir. Kendisine belirli süre kullanması için verilen emanettir. Bu dünya ve içindekilerin tamamı fanidir. Hayat, ilim, mevki, makam, servet, şöhret…
Bilhassa belli mevki ve makamlara gelenler emanet şuuru içinde hareket etmelidirler. Çünkü o makamın koltuğuna oturanların sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukları adaletle yerine getirmeleri birinci şarttır.
Makam koltuğunda emanetçi olduğunu unutarak, kendi nefsi ve menfaati doğrultusunda iş yapanları, zenginlik, makam-mevki, şöhret, itibar gibi şeylerden dolayı şımaran, kibirlenen, israf eden, haddi aşanları Malikü’l Mülk olan Rabbimiz sevmez.
Şöhret düşkünlüğü, makam sevgisi ve mevki, rütbe hırsı için “hubb-u cah” tabirini kullanan Bediüzzaman, onu şeytanın altı desisesinden birincisi olarak saymıştır. Ona göre, dünyaya dalan her insanda bu düşkünlük az-çok bulunur. “İnsanda, ekseriyet itibarıyla hubb-u câh denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk ve şan-ü şeref denilen riyakârane halklara görünmek ve nazar-ı ammede mevki sahibi olmaya, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’i-külli arzu vardır. Hatta o arzu için hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk eder.” (Mektubat, Yirmi dokuzuncu mektup, Altıncı mesele)
“Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur” derler. Tarih boyunca insanın da aklını başından alan, baştan, yoldan çıkaran “masa, (mevki, makam) kasa, (para) nisa (kadın)”dır. İnsanı esfel-i safiline götüren birinci yol makam, mevki düşkünlüğü diğerleri buna bağlı olarak insanı şeytanın oyuncağına dönüştürüyor. Masa, kasa, nisa engellerini aşanlar doğru yolda olanlardır.
Her devirde yönetici konumundaki makam sahiplerini, makamın verdiği sarhoşluk, şöhret, hırs, kibir onun basiretini perdelemeye başlar; diğer taraftan çevresindeki ikiyüzlü kimselerin yanıltıcı bilgi ve tavırları onun gerçek durumu görmesine engel olur. Yanlış kararlar vermesine sebep olur.
Tarih boyunca birçok makam sahibi, “hubb-u cah” veya etraflarını saran yanıltıcı kişiler, hainler, yağcı danışmanlar yüzünden makamın hakkını verememişler ve acı sonla makamlarını kaybetmişlerdir.
Yönetici makamında bulunan kimsenin etrafını saran dalkavuklar, yağcılık yapanlar ve kendilerini gizlemiş hainlerden tamamen kurtulması imkansızdır ama en aza indirmesi mümkündür. O da ancak adaletle hükmedilmesi ile gerçekleşir.
İnsan hak ettiğinin sahibidir. Hak etmeden, çalışmadan elde edilenler gasptır, hırsızlıktır, çalmaktır.
Makam koltuklarına soruları çalarak, torpille oturanların 15 Temmuz 2016’da aziz milletimize, ülkemize neler yaptığını gördük. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde makamlarını, rütbelerini, milletimize, devletimize karşı hain olarak kullandılar. Emanete hıyanet ettiler. Dahilde silah kullandılar. Masum insanları devletin silahıyla öldürdüler, yaraladılar. Cumhurbaşkanlığı başyaverliğine kadar sızdıklarına şahit olduk. "Türk milleti asırlardan beri İslamiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez. Siz de çekmeyiniz." Diyordu kartal bakışlı Üstad.
Adalet mülkün temelidir. Yönetici makamında bulunanların gerçek bilgiye ulaşmaları, adaleti sağlamanın temelidir. Günümüzde adaletle hükmetmek isteyen yöneticiler önce danışmanlarını konusunda bilgili, liyakatli, işin ehli, güvenilir, dürüst kimselerden seçmelidirler. Toplumun her kesiminden dürüst, mert, iyi niyetli akil insanlarla istişarelerin yapılması, bununla yetinmeyip riski asgariye düşürmek için, halk içinden rütbesiz ama dürüst ve emin, kimselerle aracısız olarak bizzat irtibata geçip onların bilgilerinden faydalanarak adaleti sağlayabilirler.
Devletin en alt makamından en üst makamına kadar iş ehline verilmelidir. Bugün devlet yönetimindeki sıkıntıların sebeplerinden biri işin ehline, liyakatli kişilere verilmemesidir. Allah size, mutlaka emanetleri (işleri) ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder. (Nisa 58) Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
İş ehli olmayana (layık olmayana) tevdi edildiği (verildiği) zaman, kıyameti bekle. Devlet yönetiminde torpil olayının olmaması, işin ehline verilmesidir.
Her alandaki mevki ve makamlar, insanlara adaletsizce hükmetme, emir verme, hainlik yapma, zayıf gördüğünü ezme yeri değildir. Makam koltuğu, adaleti tesis etme, doğruyu söyleme yeridir.
Makam koltuğu, berber koltuğu gibidir. Tıraşı biten koltuktan kalkacaktır. Gök kubbede hoş bir seda bırakarak kalkanlara ne mutlu. Vesselam…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.