Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl olmaz!

Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl olmaz!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Nisâ Suresi 19-22. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

19 . Ey îmân edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl olmaz! Verdiğiniz(mehr)in bir kısmını (alıp) götürmeniz için onları sıkıştırmayın; ancak apaçık bir hayâsızlık yapmaları müstesnâ. Hem onlarla iyi geçinin! Fakat onlardan hoşlanmazsanız artık (sabrediniz,) olur ki bir şey hoşunuza gitmez de Allah, onda birçok hayır takdîr etmiş bulunur. (1)

20 . Eğer bir zevcenin yerine (başka) bir zevce almak isterseniz, onlardan birine yığınla (mal) vermiş de olsanız, artık ondan (o maldan) bir şey almayın! İftirâ olarak ve apaçık bir günah olarak mı onu alacaksınız? (2)

21 . Hem onu nasıl alırsınız ki, birbirinizle gerçekten başbaşa kalmıştınız ve (eşleriniz) sizden pek sağlam bir söz almışlardı. (3)

22 . Babalarınızın nikâhladığı kadınlarla da evlenmeyin; ancak artık geçmişte olanlar müstesnâ (onlardan mes’ûl değilsiniz). Şübhesiz ki bu, pek çirkin bir iş ve nefret edilen bir şeydir ve ne kötü bir yoldur!

1- Câhiliye devrinde Medîne’de, ölen bir erkeğin mîrasçısı, ölenin eşi ve kaldığıçadırının üzerine: “Sana da mîrasçı oldum” deyip abasını atar ve o kadını tasarrufu altına alırdı. Eğer isterse, kendisi onunla mehirsiz olarak evlenir veya kendisi mehrini alarak başkasıyla evlendirir veya istemezse evlenmesine engel olur ve o bîçâre zaîfeyi ev hapsine mahkûm ederdi. Kadın, ancak daha evvel savuşup akrabâlarına sığındığı takdirde hürriyetine kavuşabilirdi. (Celâleyn Şerhi, c. 2, 29)

2- Câhiliye devrinde, karısını boşayarak başka bir kadın almak isteyenlerden bazıları, verdikleri mehirleri de geri alabilmek için kendi eşlerine zinâ isnâd ederlerdi. Zîrâ o zamânın âdetlerinde suçsuz bir kadından mehri geri almak, ayıp sayılırdı. (Beyzâvî, c. 1, 207)

3- Burada zikredilen “sağlam söz”, Bakara Sûresinin 229. âyetinde geçen, Cenâb-ı Hakk’ın “Ya iyilikle tutma veya güzellikle salıverme” meâlindeki emridir. (Nesefî, c. 1, 320)