İnadına insan olmak

“İman insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi iman ve duadır. Küfür, insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder.’’(Sözler, sf. 285)

İman, maddi ve manevi olarak ne kazandırır insana? Ne katar? Neyi değiştirir? Bir sistem olarak iman ne sunar insanlığa? İman insanı nasıl insan eder? Bir insanın sırf imanı olmadığı için insan olmadığını söylemek büyük bir iddia değil midir? İmanın maddi ve manevi boyutlarını ele alarak inşallah bu sorulara cevap bulmaya çalışacağım.

En ilkel çağlardan günümüze kadar insanlığın en büyük problemlerinden biri birlikte yaşayabilmektir. İnsan, fıtratı icabı diğer insanlara muhtaç olduğu gibi, dizginleyemediği nefsi nedeniyle de sürekli muktedir, zengin, malik, soylu, makam sahibi, şöhret sahibi vs. gibi döneminin gücü ifade eden sıfatlarını da taşımak ister. Bu nedenle kendinden üstün olana bir nevi kin besler. Sonuç olarak insanlar birlikte yaşayabilmek için sistemlere ihtiyaç duymuş, birçok da sistem geliştirmiştir.

Aslında insanın sistem geliştirme isteği yine birbirine katlanamamak duygusundan kaynaklanmıştır. Bunu sistemleri incelediğimizde açıkça görürüz. Örneğin komünizm kendinden zengin olanı kabullenemez. Kapitalizm kendinden güçsüz olana hayat hakkı tanımaz, kabullenemez. Yani insan, her ne kadar birlikte yaşayabilmek için sistem geliştirdiğini iddia etse de, aslında yine kendinden olmayanı ya da kendinden üstün olanı yok etmek üzerine sistemler kurmuş ve anarşiyi engelleyememiştir.

İnsanlık tarihinde bu kadar çok kabul görmüş sistemlerin bile bu tip handikaplar içermesinin sebebi asıl olanı unutmak, insanlıktan uzaklaşmaktır. İnsanı bütün olarak ele almayıp sadece maddi terakkiyi önemsemek, insanı fıtratından uzaklaştırıp robotlaşmaya itmiş, anarşiyi engelleyeceği yerde artmasına sebep olmuştur.

Tecrübelerle sabitlendiği gibi iman sahibi olmaktan başka hiçbir sistem ne ölümden korkmayı giderebiliyor, ne ölen anne-babasına ağlayan çocuğu teselli edebiliyor, ne de bir hırsıza, bir katile her an izlendiğini hatırlatıp, vicdanına ‘Yapma!’ diyen bir bekçi dikebiliyor. İman, bir bireysel sorumluluk sistemidir. Bir toplumu bütün olarak saracak mutlak kurallar getirmez. Fertlerin vicdanını nefse karşı uyanık tutar. Her fert bireysel sorumluluğunu bilince toplumda huzur sağlanır. Fakat toplum huzuru asla asıl amaç değildir. İyilik yapan Allah rızası için yapar, kötülükten kaçan Allah’tan korktuğu için kaçar. Ulaşılmak istenen hedef Allah rızasıdır, toplum huzuru ise sadece küçük bir sonuçtur. Diğer sistemlerin kaçırdığı gerçek de budur. İman sisteminden başka her sistem toplum huzurunu asıl amaç edinir, yeri geldiğinde bireyleri feda edip, zulmedebilir.

İman, bu fani dünyada insanı insan olmaya yaklaştırır. İnsan dünyaya tekâmül etmek için gönderilmiştir. Diğer mahlûklar ise, adeta başka bir yerde dünyada yapacaklarının dersini almış gibi tekâmül etmiş olarak gelir. Örneğin ördek doğar doğmaz yüzmeye başlar vs. Sadece dünyaya gelişiyle bile insan diğer tüm varlıklardan farklı olduğunu ispatlar. Bu nedenle dünyada insanın yapması gereken daha farklı işler olması gerekir. Hayvanlar gibi sadece hayatını devam ettirmek için yaşamak insanın dünyaya gönderilme amacı olamaz. İman sahibi olmayan bir insanı düşünelim. Elbise giymekten başka hayvanlardan farklı olarak yaptığı hiçbir şey yoktur. Yemek, içmek, uyumak vs. eğer insan tüm varlıklardan farklıysa, duygular, akıl gibi müthiş cihazlara sahipse ömrünü hayvan gibi geçirmesi mantık dışı değil midir? Eğer insanın ömrünü böyle geçirmesi gerekiyorsa hiçbir varlıkta bulunmayan kabiliyetler niye var? Bu tarla sürmek için son model araba satın almaya benzemez mi?

Bu yüzden “İman insanı insan eder.” İnsanın hayvanlardan farklı olan cihazlarının tatmini ve doğru kullanımı imanla mümkündür. Yani insanın hayvandan tek farkı iman sahibi olması, insanın kullanım kılavuzu olan Kur’an-ı Kerim’e göre hareket etmesidir. Bir şeyin kullanımını yapandan daha iyi kimse bilemez. Bu nedenle insanların yazdığı kılavuzlar problem çözmekten daha çok problem çıkarır.

Yalancılığın, dolandırıcılığın, kibrin, maharet sayıldığı bu devirde çalışkanlık, dürüstlük gibi bütün sıfatlarıyla iman sahibi olmak sadece insan olmak değil, “inadına” insan olmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum