İlahiyatlar ve Risale-i Nur-2

İlahiyat alanı manevi ilimlerin araştırmalara konu edildiği bir alandır. Bu ilimlerin günümüz bilim anlayışının dayattığı bir gözle değerlendirilmeye çalışılması, alanın alt disiplinlerinin çalışmalarının, zaman zaman haddi aşan bazen de değerinin altında sonuçların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. İslam ilahiyatı olarak değerlendirdiğimiz bu alanın objektif kriterlerle değerlendirilmeye çalışılması da ayrı bir sıkıntıdır. Kur’an'a dayanan İslam medeniyeti ve birikiminin temelinin, yine Kuran'ın esasları muvacehesinde değerlendirilmesi gereklidir. Özellikle imani konularda bu prensip daha da ön plana çıkmalıdır. Risale ölçüsüne göre imani meselelerin tarafsız değerlendirilmemesi gerekliliği, aslında bu çalışmalarda uygulanacak metoda ışık tutmaktadır.

Said Nursi, çağımızın özgün ve yüklendiği misyon itibariyle iddialı bir din alimidir. Eserlerine bakıldığında ise -kendisinin de ifadesiyle- Kur’an’ın manevi mucizesi olan bir tefsir olarak değerlendirebilir.  Bu eserler, İslam yorum geleneğinde ortaya konan Kur’an ve sünnet merkezli eserlerden farklı bir üsluba ve metoda sahiptirler. Tefsir olarak değerlendirildiğinde, yazılan diğer tefsirlerden farklı olarak ayetleri tek tek ele alarak yorumlamamıştır. Kelam ilmi olarak değerlendirildiği zaman da günümüz Kelam ilminin metodolojisinin uygulanmadığı, konuların ise bu ilim dalının sistematiğinin çerçevesinde ele alınması yerine, birey sorunu eksenli işlendiği görülmektedir. Yine ele alınan konular itibariyle de benzer konulara çok farklı, net, ikna edici ve en önemlisi benzer imani ve dini konular ile ilgili başka sorunlara mahal vermeyecek paralellik içerisinde yaklaşmasıdır.

Said Nursi'nin ifadesiyle bu, şeriatın muvazenesini bozmama adına din ve iman konularında söz söyleyen ve fikir beyan edenlerde bulunması gereken bir özelliktir. Bunu da "hakim-i müdakkik" kavramıyla ifade eder. Bu anlamda risaleler metot itibariyle değerlendirildiği zaman, her bir ifadenin Kur’an, sünnet ve bu iki temel kaynak ekseninde oluşmuş örf-i nasa uygun olduğu görülür. Özetle; tarz itibariyle günümüz din bilimleri alanında ortaya konan eserlere benzememektedir.

Bedizzaman, ilahiyat alanının bütün anabilim dallarında kullanılabilecek metotları eserlerinde zikretmiştir. Bugünkü ilahiyat mantığı ve din bilimleri metodolojisi gözlüğüyle değerlendirerek bilimsel olmadığını düşündüğümüz bu eserlerin usul ve üslubuna ilişkin bilgiler de bu eserlerde mevcuttur. Risale-i Nur'ların yazılış, dil, usul, üslup ve mantığıyla klasik dini ilimlere yaklaşım biçimini, aynı zamanda günümüz ilahiyat bilimlerine ilişkin metodolojiyi Bediüzzaman'ın Muhakemat'ında görmemiz mümkündür.  Bu eserde Unsuru'l Hakikat, Unsuru'l Belağat ve Unsuru'l Akide bölümlerinin incelenmesi hem Risale sistematiğinin mantığını anlamamıza, hem de Kur’an-sünnet kaynaklı doğru akaidi ve felsefi okumaları ve değerlendirmeleri beraberinde getirecektir.

Yukarıda belirtilen bölümlerden birincisinde hakikati bulmanın ve değerlendirmenin esaslarını ve yöntemini ortaya koymakta, ikincisinde belağatı ortaya koyarken aslında çok yüksek düzeyde dil felsefesi yapmakta ve duygunun söze dönüş serencamını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Üçüncü bölümde ise akide ile ilgili temel esasları ortaya koymaktadır. Yeni deyimle kapsamlı bir din bilimleri metodolojisi olan bu eserin din bilimci, teolog, dil bilimci, yorum bilimcilerin ve özellikle ilahiyatçıların baş ucu kitabı olması gerekmez mi?

Bir süre aynı başlıkla sürdüreceğimiz bu yazımızın gelecek haftaki bölümünde yukarıda zikredilen bölümleri ilahiyat metodolojisi açısından ayrı ayrı değerlendirmeye çalışacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum