İhsan Kasım Salihi ve Risale-i Nur ile yolculuğu-7

İhsan Kasım Salihi, Risale-i Nur’dan kaynaklanan yeni bahisler üzerinde de fikirlerini söyler. Bu nur seyahatleri sırasında meydana gelir. Cezayir’de 2009 yılında “Said Nursi’nin Fikriyatında Medeniyet” hakkındaki sempozyum tamamlandıktan sonra Cezayir Kur’an-ı Kerim kanalına misafir olur. Konuşmasında kullandığı bir cümleyi açması istenir. “İlim genişledikçe dinin alanı da genişliyor.” Röportaj yapan şahıs bu konuyu örneklemesini ister.

“İlimlerin gelişmesi başkalarının zannettiğinin aksine dinin alanını daraltmaz, bilakis genişletir. Etkisinden hiçbir şey eksiltmez, hatta daha da artırır. Çünkü tüm bu ilimler dinin bizzat kendisinin yapısından bir parçadır. Dine bakış açısına daha önceden görülmemiş yeni ufuklar açar. Bizim din anlayışımızı kademeli bir şekilde geliştirir. Hatta öyle bir seviyeye çıkar ki bu anlayış dindarlaşma gücümüzü yenilerde edebileceğimiz yolların çeşitliliğini artırır.”

“Üstad Said Nursi bu durumun en uzak boyutunu gözler önüne seriyor ve Kur’an-ı Kerim’in peygamberlerin (as) mucizelerini zikretmesinden ilham alıyor. Çünkü onlar gösterdikleri mucizeleriyle ilmin zirvesine erişmişler ve sınırlarını genişletmişlerdir.

“İşte Kur’an-ı Hakim enbiyaları insanın cemaatlerine terakkiyat-ı maneviye cihetinde birer pişdar ve imam gönderdiği gibi yine insanların terakkiyat-ı maddiye suretinde dahi o enbiyanın her birisinin eline bazı harikalar verip yine o insanlara birer ustabaşı ve üstad tayin etmiştir, onlara mutlak olarak ittibaı emrediyor.”

“İşte enbiyaların manevi kemalatını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi mucizatlarından bahis dahi, onların nazirelerine (benzerlerine) yetişmeye ve taklidlerini yapmaya bir teşviki işmam ediyor. (İşaret, belirleme.) Hatta denilebilir ki manevi kemalat gibi maddi kemalatı ve harikaları dahi en evvel mucize eli nev-i beşere hediye etmiştir. İşte Hazret-i Nuh’un bir mucizesi olan sefine (gemi) ve Hazret-i Yusuf’un bir mucizesi olan saati en evvel beşere hediye eden, dest-i mucizedir (mucize eli.) Bu hakikata latif bir işarettir ki sanatkarların ekseri, herbir sanatta bir peygamberi pir (önder) ittihaz ediyor. Mesela gemiciler Hazret-i Nuh’u, saatçiler Hazret-i Yusuf’u, terziler Hazret-i İdris’i.”

Konu şöyle özetlenir. “Elbette nev-i beşer ahir vakitte ulum ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir.”

Burada bir tevafuk gerçekleşir. Havaalanında bir genç onlara imamlık eder. Genç İstanbul’da bulunmuştur. İhsan Kasım’ı görmek istemiştir fakat imkan bulamamıştır, böylece onunla görüşmüştür. “Subhanalllah, İstanbul’da kendisiyle görüşemedim, Cezayir’de gördüm.” İstanbul’da Sungur Abi’yi de ziyaret etmiştir. Tam o esnada da Sungur Abi’nin vefat haberi alınır.

Yemen’e geçerler, onlar da yüce ahlakı ve zekayı görür. Yemen’de Osmanlılar mahallesi vardır.

Taiz’de Asrın Karanlığında Nura Davet isimli bir günlük toplantıda yine Risale-i Nur’lar konuşulur.

Orada Üstad Zeydani diye anılan şahıs veda sırasında Salihi’ye, “Eğer sizde üniversite diploması değil de ahireti arzu eden talebeler varsa, onları bize gönderin, El Aman üniversitesinde okutalım.”

Çad’da İslami Edebiyatın Evrenselliği diye bir sempozyum düzenlenir. Bunun bir günü de Bediüzzaman’a ayrılmıştır. Salihi burada “Said Nursi’ye Göre İman Edebi” diye bir bildiri sunar.

Hocalardan biri daha orada dinlediği eserlerden Bediüzzaman hakkında şu yorumlarda bulunur. “Ve hacaletli yüzümle okunan sözlerden anlaşılıyor ki bu zat başka bir alemden konuşuyor, sözleri alışılmış sözler değil, ihsan mertebesinden söylenmiş sözlerdir. Nefisle mücadele edilmesinden bahsediyor.” Adam yerine dönerken Salihi onun elindeki kağıdı alır ve hala saklamaktadır.

Burada Çad’daki fakirliğe de dikkat çeker Salihi. “Çocuklarımı doyurabilmek için karıncaların biriktirdikleri tahıl tanelerini topluyorum.”

Filipinler, Manila’da faaliyetleri devam eder. Şükran Vahide Hanımefendi, Üstadın hayatı hakkında bir özet sunar. Fırıncı Abi rahmetli ve Salihi’ye nurlar hakkında sorular sorulur bunlar da cevaplar verirler. Daha sonra Faris Kaya, Haşir hakkında, Şükran Hanım da tevhid hakkında konuşurlar.

Burada mahkumlara Risale-i Nurdan dersler yapılır.

Bosna Hersek’te “Said Nursi ve Daveti” diye bir toplantı hazırlanmıştır. Bir konuşmacı şunları anlatır: “Bediüzzaman Said Nursi’nin metodu yanan bir kul ile Rabbi arasında bağ kuran köprüler inşa etme temeline dayanıyor. Said Nursi kalbinde olan Cenab-ı Hakk’ın azametinden ve Allah sevgisinden konuşuyor. Her insan her daim bu sevgiyi ve azameti, yüceliği bilmeyi muhtaçtır.”

17. Lem’a’dan notalardan bahisler okunur.

Ey Rabb-ı Rahimim ve ey Halık-ı Kerim’im!

Benim su-i ihtiyarımla ömrüm ve gençliğim zayi olup gitti. Ve o ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde kalan elem verici günahlar zillet verici elemler, dalalet verici vesveseler kalmıştır ve bu ağır yük ve hastalıklı kabre yakınlaşıyorum. Bilmüşahade göre göre gayet süratle sağa ve sola inhiraf etmeyerek ihtiyarsız bir tazda vefat eden ahbab ve akran ve akaribim gibi kabir kapısına yanaşıyorum. O kabir bu dar-ı faniden firak-ı ebedi ile ebed ül abad yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır. Ve bu bağlandığım ve meftun olduğum şu dar-ı dünyada kati bir yakin ile anladım ki halıktir gider ve fanidir ölür ve bilmüşahade içindeki mevcudat dahi birbiri arkasından kafile kafile göçüp gider kaybolur. Hususan benim gibi nefs-i emmareyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkardır (oyun eder.) Bir lezzet verse bin elem takar çektirir, bir üzüm yedirse yüz tokat vurur.

Ey Rabb-ı Rahimim ve ey Halık-ı Kerim’im. Külli atin karib sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki yakın bir zamanda ben kefenimi giydim, tabutuma bindim dostlarıma veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken Senin dergah-ı rahmetine cenazemin lisan-ı haliyle ruhumun lisan-ı kaliyle bağırarak derim El aman el aman, ya Hannan Ya Mennan beni günahlarımın hacaletinden kurtar.

İşte kabrime girdim kefenime sarıldım. Teşyiciler beni bırakıp gittiler. Senin avf ve rahmetini intizar ediyorum ve bilmüşahade gördüm ki Senden başka melce ve mence yok, (sığınılacak ve iltica edilecek) günahların çirkin yüzünden ve masiyetin vahşi şeklinden ve o mekanın darlığından bütün kuvvetimle nida ediyorum. El aman el aman Ya Rahman Ya hannan, ya Mennan Ya Deyyan beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar. Yerimi genişlettir ilahi. Senin rahmetin melceimdir ve Rahmetenlil Alemin olan Habibin, senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekva değil, belki nefsimi ve halini Sana şekva ediyorum.”

Devam edecek

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum