Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Okumak beyni nasıl değiştiriyor?

Çoğunuz “okuma” konusunda bir hayli malumata sahiptir. Bunları tekrarlama niyetinde değilim.

Sadece bizim ülkemize mahsus bir şey değil, insanlık tarihi boyunca, her toplumda okumaya ilişkin epeyce pozitif klasik bilgi ve olumlu önyargı var.

Muhtemelen bu inanç genlere de dönüşmüş olabilir.

Bunun bir nedeni, insanın vazifesinin, öğrenme yoluyla gelişmek olduğundan olabilir. (Taallümle tekemmül)

Müslümanlar mesela; “Kur’an’ın ilk emri ‘oku’” olduğunu bilir!

Zaten “Kur’an-ı Kerim” terkibi kıraatten (okumak) geliyor “Kerim kıraat.”

“Kerim” ise “ikram” ile aynı kökten geliyor. Kim Kerim olan Zât’ın insan türüne bir ikramı olan Kur’an’ı okursa, ona hem dünyada hem ahrette bol ve daimi ikramlar vardır.

“İkram” ise farklı türlerdedir; maddi ikramlar yanında, insani özelliklerimiz olan bilişsel, duyuşsal ve psikomotor türünden ikramlar da var demektir.

Bilişsel yolla öğrendikçe beynimizin nörplastisitesi gelişirken, duyuşsal becerilerimiz bize haz yoluyla ikramda bulunur.

Bu iki ikramdan “şevk-i mutlak” çıkar.

Davranışlarımız bilişsel açıdan mantıklı ve bilgiye dayalı, duyuşsal açıdan motive edici, davranışsal boyutta ise ahlaki tezahürlerle kendini gösterir.

***

Bir araştırma haberi…

Dil öğretiminin en önemli unsurlarından biri kelime ve kavram öğrenmedir.

İnsan kavramlarla ve kelimelerle düşünür, hatta onlarla hayal gücünü çalıştırır.

Tabii olarak da kelime sayısı kısıtlı olan insanların konuşacağı konu olmaz.

Kelime fukarası bir gençlik geliyor.

Bir tiyatro esprisinde gündeme gelen vahim tablo şöyleydi:

“Günümüz gençliği 5 kelime ile konuşuyor…”

  1. Eyvallah
  2. Sıkıntı yok
  3. Yani
  4. Aynen
  5. Ne alakası var

Dahası şu:

TÖMER’in 2019 araştırmasına göre, ABD’de ders kitaplarında 71 bin 681 kelime kullanılıyor.

Bu rakamlar, Almanya’da 70 bin 400 sözcük ve kavram,

Japonya’da 44 bin 224,

İtalya’da 31 bin 762,

Fransa’da 30 bin 193 sözcük ve kavramdan oluşan bir zenginlik söz konusu,

Hatta Suudi Arabistan’ın ders kitaplarında kelime sayısı 13 bin 579.

Ya Türkiye? Ders kitaplarında sadece 7 bin 260 sözcük kullanılıyor!

***

Kitabı suç aleti gören, tek tip düşündüren, katledilmiş kültüre sahip bir neslin çocuklarıyız!

Eminim ki, okumanın aleyhine hiçbir söz duymamışsınızdır.

Yalnız, tek parti döneminde veya darbeler, ihtilaller döneminde nükseden kitap düşmanlığı nedeniyle Anadolu insanının önemli bir kısmı, kitaptan soğutulmuş veya kitapla korkutulmuştur.

Ülkemizde türü ne olursa olsun, polis baskınıyla ele geçirildiğinde, bu kitaplar silahların yanına dizilir ve TV ekranlarında “örgütsel doküman” olarak lanse edilirdi.

Okumanın ve yazmanın; eh tabii ki düşünmenin ve söylemenin de suç sayıldığını bir kenara not edin.

Peki insanlar, silahla kitabı yan yana görünce ne düşünürler?

Tabii ki huylanır ve negatif yargılara kapılırlar.

Ekranda bu birlikteliği gören Anadolu insanı da kitap okuyan evlatlarını, tehlikeye düşer de başına iş açar diye, okumaktan sakındırmak istemiş ve bunu “Evladım, çok okuma gözün bozulur!” tavsiyesinde bulunmuştur.

Hâlâ bu tür algılar yapılıyor mu bilmiyorum.

Ama 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra çok sayıda kitabın çöplere atıldığını bizzat gördüğümü üzülerek ifade etmeliyim.

Sanki darbeyi kitaplar yapmış gibi.

Dedim ya genlere işlemiş kitap korkusu.

Okumayla ilgili her dilde, her kültürde, her dinde söylenmiş milyonlarca söz var.

Bu klasik nedenlere hiç değinmeyeceğim. Lüzumsuz tekrara girer.

Benim kafama takılan ise göz bozulmasından ziyade beynin sulanmasıyla ilgilidir. Çünkü Anadolu’da böyle bir söz de söyleniyor:

“Çok okursan beynin sulanır.”

Gerçekten okumak beyni sulandırır mı?

“Beynin sulanması” ile ne demek istendiğini bilmiyorum; ancak beynin “sulanması” yani su ihtiyacının giderilmesi kastediliyorsa bu bilimsel bazı bulgularla uyumludur.

İşin esprisi bir yana, okumak gerçekten de beyni suluyor, besliyor ve geliştiriyor.

Bu konudaki bazı bilimsel kanıtlara göz atalım mı?

Bir araştırma grubu, okumanın kelimenin tam anlamıyla fikrimizi değiştirdiğini gösteriyor. Araştırmacılar, MRI taramalarını kullanarak okumanın beyindeki karmaşık devreler ve sinyaller ağını içerdiğini, okuma yeteneğimiz olgunlaştıkça, bu ağların daha güçlü ve daha karmaşık hale geldiğini ortaya çıkardı. Kaynak: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4128180/

Yani okumak beyni gerçekten sulayıp büyütüyor.

2013 yılında yapılan bir çalışmada, araştırmacılar, roman okumanın beyin üzerindeki etkisini ölçmek için fonksiyonel MRI taramaları kullandılar. Çalışma katılımcıları 9 gün boyunca Robert Harris'in 2003 yılında Random House tarafından yayınlanan bir romanı olan “Pompeii” yi okudular. Hikâyede gerilim arttıkça, beynin giderek daha fazla alanı aktiviteyle aydınlandığı görüldü.

Beyin taramaları, okuma periyodu boyunca ve sonraki günler boyunca, özellikle hareket ve ağrı gibi fiziksel duyumlara cevap veren beynin dokunma duyumlarının işlendiği yer olan somatosensoriyel korteksinde, beyin bağlantısının arttığını gösterdi.

Ebeveynler Neden çocuklarıyla Birlikte Okumalı?

Her alandan doktorlar, ebeveynlerin, bebeklik döneminden başlayarak ve ilkokul yıllarına kadar çocuklarıyla birlikte okumalarını tavsiye ediyor.

Çocuklarınızla birlikte okumak, kitaplarla sıcak ve mutlu ilişkiler kurar ve çocukların gelecekte okumayı eğlenceli bulma ihtimalini artırır.

Evde okumak ayrıca çocuğun okul performansını artırır. Aynı zamanda kelime dağarcığını da arttırır, benlik saygısını yükseltir, iyi iletişim becerileri geliştirir ve insan beyninin tahmin motorunu güçlendirir.

Okumak empati yeteneğinizi artırır.

Duyuşsal becerilerden biri olan empatinin en iyi besleyicisi okumaktır.

Araştırmacılar, edebi kurgu, yani karakterlerin iç yaşamlarını keşfeden hikayeler okuyan insanların, başkalarının duygularını ve inançlarını anlama konusunda yüksek bir yetenek gösterdiğini belirtmişlerdir.

Araştırmacılar bu yeteneğe “zihin teorisi” diyorlar; sosyal ilişkiler kurmak, yürütmek ve sürdürmek için gerekli olan bir dizi beceri. Kaynak: https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24091705/

Tek bir edebi kurgu okuma seansı bu hissi uyandırmayabilir. Uzun vadeli kurgu okuyucularının daha iyi gelişmiş bir zihin teorisine sahip olma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

Okumak kelime dağarcığınızı geliştirir.

Araştırmacılar küçük yaştan başlayarak düzenli olarak kitap okuyan öğrencilerin yavaş yavaş geniş kelime dağarcıkları geliştirdiğini göstermektedir. Ve kelime hazinesi, tüm sınavlarda (LGS veya YKS gibi) testlerdeki puanlardan üniversiteye kabul ve iş fırsatları bulmaya kadar hayatınızın birçok alanını etkileyebilir.

2019 yılında Cengage tarafından yapılan bir ankette, işverenlerin yüzde 69’unun işe eleman seçerken etkili iletişim yeteneği gibi, “soft” becerilere sahip olanları tercih ettiklerini söylüyorlar.  Kitap okumak, bu bağlam içinde öğrenilen yeni kelimelere maruz kalmanızı artırmanın en iyi yoludur. Kaynak: https://corporate.cengage.com/news/press-releases/2019/new-survey-demand-for-uniquely-human-skills-increases-even-as-technology-and-automation-replace-some-jobs/

Yaşa bağlı bilişsel gerilemeyi önlemeye yardımcı olur.

ABD’de bulunan “Yaşlanma Ulusal Enstitüsü” yaşlandıkça zihninizi meşgul tutmanın bir yolu olarak kitap ve dergi okumayı öneriyor. Kaynak: https://www.nia.nih.gov/health/cognitive-health-and-older-adults

Araştırmalar kitap okumanın Alzheimer gibi hastalıkları önlediğini kesin olarak kanıtlamamış olsa da, her gün matematik problemlerini okuyup çözen yaşlıların bilişsel işlevlerini sürdürdüğünü ve geliştirdiğini göstermiştir.

Okumak stresi azaltır.

2009 yılında, bir grup araştırmacı, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sağlık bilimleri programlarında terapi yapmanın, mizah veya okumanın öğrencilerin stres düzeyleri üzerindeki etkilerini ölçtü.

Çalışma, 30 dakikalık okumanın kan basıncını, kalp atış hızını ve psikolojik sıkıntı duygularını yoga ve mizah kadar etkili bir şekilde düşürdüğünü buldu.

Yazarlar şu sonuca varmışlardır:

“Sağlık bilimleri öğrencileri tarafından bildirilen yüksek stres düzeylerinin en sık belirtilen nedenlerinden biri zaman kısıtlamaları olduğundan, bu tekniklerden birinin 30 dakikası, çalışmalarından çok fazla zaman ayırmadan programlarına kolayca dahil edilebilir. ” Kaynak: https://www.researchgate.net/publication/229431397_Stress_Management_Strategies_For_Students_The_Immediate_Effects_Of_Yoga_Humor_And_Reading_On_Stress

Okumak, iyi bir gece uykusuna hazırlar.

Bildiğiniz gibi, uzmanlar düzenli bir uyku rutininin bir parçası olarak okumayı öneriyorlar.

En iyi sonuçlar için, cihazınızın yaydığı ışık sizi uyanık tutabileceğinden ve diğer istenmeyen sağlık sonuçlarına yol açabileceğinden, ekranda okumak yerine basılı bir kitap seçmek isteyebilirsiniz.

Doktorlar, ayrıca uykuya dalmakta güçlük çekiyorsanız yatak odanızdan başka bir yerde okumanızı tavsiye ediyorlar.

Okumak, depresyon belirtilerini hafifletmeye yardımcı olur.

İngiliz filozof Sir Roger Scruton bir keresinde şöyle yazmıştı: "Hayali şeylerden teselli, hayali bir teselli değildir." Yani hayal teselli de gerçek gibidir. Depresif olan kişiler herkesi kendisinden uzaklaşmış hisseder ve bu, kitapların bazen azaltabileceği bir duygudur.

Kurgu okumak, kendi dünyanızdan geçici olarak kaçmanıza ve karakterlerin hayali deneyimlerine kapılmanıza izin verebilir. Ve kurgusal olmayan kendi kendine yardım kitapları size semptomları yönetmenize yardımcı olabilecek stratejiler öğretebilir.

Bu nedenle Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Servisi, tıp uzmanları tarafından hazırlanan kendi kendine yardım kitaplarını reçete ettiği bir “Reçeteli Kitaplar” programı olan “İyi Okumalara” başladı.

Okumak daha uzun yaşamanıza bile yardımcı olabilir.

Uzun vadeli bir sağlık ve emeklilik 12 yıllık bir süre boyunca 3.635 yetişkin katılımcıdan oluşan bir grubu izledi ve kitap okuyanların, okumayanlara veya dergileri ve diğer medya türlerini okuyanlara göre yaklaşık 2 yıl daha uzun süre hayatta kaldığını buldu.

Çalışma ayrıca, her hafta 3 1/2 saatten fazla kitap okuyan kişilerin, hiç okumayanlara göre yüzde 23 daha uzun yaşama ihtimalinin olduğu sonucuna vardı. Kaynak: https://www.healthline.com/nutrition/13-habits-linked-to-a-long-life

Peki ne okumalısınız?

Peki, ne okumalısınız? Kısa cevap şudur: Elinize ne geçerse geçsin, okuyun. Yalnız saygı-sevgi bir tarafa, muhtevası kalbi veya zihni ihtiyacınızı gideriyorsa o kitabı tercih edin.

Bir zamanlar Anadolu’nun uzak bölgelerinde, heybelere doldurulmuş kitaplarıyla geçen, meşhur eşekli kütüphaneci Mustafa Güzelgöz gibi, kütüphaneciler vardı.

Bugün durum pek öyle değil.

Hemen hemen herkes cep telefonlarında ve tabletlerde bulunan geniş kütüphanelere erişebilir.

ABD’de okuduğum üniversitenin 4 katlı kütüphanesi vardı. O dönemde öğrenmiştim, şimdi unuttum, kitap sayısı bizim Milli Kütüphanedeki sayıdan üç dört kat fazlaydı. Kütüphanede yaşayan, yani sabah akşam orada yatıp kalkan, ders çalışan öğrenciler çoktu. Şahsen benim de en keyifli zamanlarımdı o yıllar.

Neyse ki şimdi Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde açılan kütüphaneyi de merak ediyorum.

Elhasıl, okumak isteyen için “ne yen dar, ne de yer.” Mazeret yok!

Zamanınız kısıtlıysa, “niş” bir konuyla ilgili bir bloğa günde birkaç dakika ayırın.

Bir kaçış arıyorsanız, fantezi veya tarihi kurgu sizi kendi çevrenizden koparıp tamamen başka bir dünyaya taşıyabilir.

Hızlı bir kariyer yolundaysanız, daha önce gelmiş birinin sunduğu kurgusal olmayan tavsiyeleri okuyun. Bunu, programınıza uygun olduğunda alıp bırakabileceğiniz bir mentorluk olarak düşünün.

Unutulmaması gereken bir şey: Kendinizi dijital kitaplara teslim etmeyin. Basılı kitapların yeri her zaman başkadır.

Araştırmalar, basılı kitapları okuyan kişilerin anlama testlerinde daha yüksek puan aldığını ve aynı materyali dijital biçimde okuyan kişilere göre okuduklarının daha fazlasını hatırladığını defalarca göstermiştir. https://yeniegitimdergisi.com/dijital-yayincilik-e-kitap-e-dergi-nedir-e-okuyucu-kimdir/

Bunun nedeni kısmen, basılı kitapları dijitale göre daha yavaş okuma eğiliminde olmaları olabilir.

TV izlemeyi bırakın

Ancak, aşırı televizyon izlemek, muhtemelen, ana entelektüel uyarım kaynağınıza ara sıra bir tedavi olmalıdır. Araştırmalar, özellikle çocuklar için uzun süreli TV izlemenin beyni sağlıksız şekillerde değiştirebileceğini gösteriyor. https://www.healthline.com/health-news/binge-watching-tv-can-dull-your-brain

Özetle

Beyin heybene şunları koy dostum:

Araştırmalar; düzenli okuma hakkında şunları söylüyor:

  • Beyin bağlantısını geliştirir.
  • Kelime dağarcığınızı ve kavrayışınızı artırır.
  • Diğer insanlarla empati kurmanızı sağlar.
  • Uyku hazırlığına yardımcı olur.
  • Stresi azaltır.
  • Kan basıncını ve kalp atış hızını düşürür.
  • Depresyon belirtileriyle savaşır.
  • Yaşlandıkça bilişsel gerilemeyi önler.
  • Daha uzun bir yaşama katkıda bulunur.

Çocukların mümkün olduğunca çok okuması özellikle önemlidir; çünkü okumanın etkileri birikimlidir.

Ancak iyi bir kitabın sayfalarında sizi bekleyen birçok fiziksel ve psikolojik faydadan yararlanmaya başlamak için asla geç değildir.

Özetle: Oku oku budur sonu!

Okumayı çok ama çok seven bir milletiz; ama okuyan yok.

“Oku!” denildiğinde etrafına bakıp, sonra kimseyi görmeyince de “ben mi?” anlamında kendini işaret eden bir nesiliz.

Ülkemizde okumanın öncüsü Nurcular (dı.). Hala öyle mi emin değilim.

Gençliğimizde, toplumda sadece nurcularla solcular okurdu; bir de bilirkişiler!

Hatta sadece nurcular desem daha adil olur; çünkü solcuların içinde de okuyan azdı; o azlar sürüklerdi grupları.

70’li yılların gençliği içinde günde en az 100 sayfa okuyan Nurculardı.

Ayrıca okuyup müzakere etmek, haftanın her akşamında sohbet dinleyerek okuduklarını çek etmek de onlara mahsustu.

Şimdi sosyal medya paylaşımlarından gördüğüm kadar günde 100 sayfa okuyan o zamanın gençliği şimdi resimler dışında bir şey okuyamayan ihtiyarlara dönüşmüşler; sermayeden yiyorlar.

Neyse “açtırma kutuyu söyletme kötüyü” demişler.

Burada kısa keselim.

Şimdi ödev zamanı, ev ödevi…

Araştırmacılar! Özellikle psikoloji ve nöroloji alanında çalışan hocalarım; lütfen, Risale-i Nur okumanın beyni nasıl değiştirdiğine dair araştırmalar yapın.

Hatta Avrupa’da, ABD’de, Uzak Doğuda ülkelerinde her ayrıntıyı araştırma konusu yapan bilim insanlarına çağrıda bulunuyorum.

Kısırlaşan ve araştıracak konu arayan dünyadaki tüm hocalara sesleniyorum.

Bu ülkede, Türkiye’de, bir kısım insanlar içinde enva-i türlü mücevherat bulunan inanılmaz bir hazine saklıyorlar.

Üstatları gibi bu hazinenin dellallığını da yapmıyorlar.

Üstünü örtmüşler öylece saklıyorlar

Bunlar “Reçeteli Kitaplar”dır; ama bizimkiler uyuyor!

Bunların içinde farklı disiplinlerden çok sayıda entelektüel var; ancak bu eserleri kimseye koklatmıyorlar.

Bu ülkede, Türkiye’de Risale-i Nur diye bir hazineden söz ediyorum.

6000 sayfadan fazla, binlerce konu içeren; gelin, hazine burada; araştırın, makale yazın, bize tavsiyelerde bulunun.

Risale-i Nur’un belirli özelliklerini sıralayarak her bir niteliğini ölçen ölçekler veya daha ilerisi klinik araştırmalar yapın.

Deneysel araştırmalarda yer alacak adam arıyorsanız, “aha!” ben buradayım!

Burada birbirimize laf yetiştireceğimize işimize bakalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum