Hz. Hızır’ın (as) Peşinde...

Baharı müjdeleyen Hıdırellez’i geçeli üç ay olsa da bu mübarek isim Ortadoğu inanç ve kültüründe her zaman, zaman üstü bir konudur. Biz de bu inançtan hareketle, zengin bir özgeçmişi olan bu konuyu, Hızır (as.) gerçeğini anlamaya çalışalım istedik. Hz. Hızır’ın peşine takılıp; nerelerde nasıl görünmüş veya bilinmiş, araştıralım istedik.

Asi nehrinin Akdeniz’e boşaldığı Samandağ’dan (Hatay’ın Akdeniz sahilinde bir ilçesi) başlayarak “Hızır”, yahut diğer ifadeyle, “Hıdır” gerçeğini araştırmak ve anlamak üzere yola çıkıyoruz.

Ancak aydın kesimde bile kitabın az okunduğu memleketimizde sorularımız boş ve derin bir vadide yamaçlara çarpıp tekrar bize dönüyor. Kime danıştıysak masal hüviyetinden kopamayan Köroğlu epizotu, menkıbe, hatta biraz İsrailiyat bulaşmış tutarsız cevaplarla karşılaştık. Komputerize bilgi bankalarının, meraklıların ve araştırıcıların hizmetine sunulduğu çağımızda mitolojiye yer yoktu.

Biz Hıdır Aleyhisselamı efsanelerin loş ve karanlık sihrinden sıyırıp gün ışığına çıkarmak ve onu hakikatin aynasında görmek istiyoruz.

Hıdır, Arapça “yeşil-yeşillik” demek. Hıdır’ın geçtiği yerlerin kısa zamanda sulak, yeşil, zümrüt gibi ağaçlık ve çayırlıklara dönüştüğü rivayet edilir.

Samandağ’a bağlı Hıdırbey köyündeki iri gövdeli muhteşem çınar ağacının “Hıdır Nebi”nin yere sapladığı bastonundan yeşerip büyüdüğü nakledilir.

Sıkıntıya ve dara düşenin feryadı “Ya şeyh Hıdır!” veya “Medet ya Hıdır!” olur.

Yine Hatay genelinde Hıdır’la ilgili vurgularımız var; “Kul dara düşmeyince Hıdır yetişmez imiş.”

Yola-gurbete çıkanlara dua edilir; “Yavrııım, Hıdır yoldaşın olsun!”

Bir ürün bol ve bereketliyse; “Hıdırın eli değmiş!”

Bir nankörlük karşısında; “Hıdır zannettiklerimiz hınzır çıktılar!” yahut “Hıdır belledik eşşeği altına serdik döşşeği!”

Gücümüzü aşan noktada yine o imdada yetişir; “Babamın adı Hıdır elimden gelen budur!”

Kimlik arayışına bilge bir Alevi şeyhinden aldığımız güzel bir cevapla başlayalım. “Hıdır da senin benim gibi bir insanoğlu insandır.”

Sonra da sorumuza cevap, her kaynaktan bir parıltı; Hıdır aleyhisselam enbiya zincirinin altın halkalarından biridir.

Kısas-ı enbiyada Peygamberler tarihinde, Resulullah’ın (asm) ceddi olan Hz. İbrahim’den (as) sonra yaşamış bir nebidir...

Musa peygamberle (as) yolculuk eden ve onu sabır sınavından geçiren yoldaşıdır... 

Avrasya hakimi İskender, Zülkarneyn’in ordu komutanlarından biridir. İskender Zülkarneyn’in teyzesi oğludur ki; cesedini tufana kadar muhafaza edip, Nuh (as) tufanından sonra sular çekilince defnetmiştir.

Adem (as) babanın Kabil soyundan ilk nesil torunudur... Hz. İbrahim’in (as) çağdaşı olup, Nemrut zulmünden sonra birlikte Bâbili terk etmişler...

Ancak temel öğretimize göre “Baki olan yalnız Allah’tır.”

Her insan gibi Hıdır (as) da doğmuş, büyümüş, var oluş-yaratılış misyonunu tamamlamış ve ölmüştür.

Her şeye gücü yeten Allah, onun ruhuna kıyamete kadar bazı özellikler bağışlamış. Hıdır, istediğinde insan şeklinde görünebildiği, istediği coğrafyaya ve istediği zaman ulaşabildiği gibi tüm zahiri ve batıni ilimlere de vakıftır. Her lisanı konuşabilir.

Battal Gazi’den Bektaşi gülbanklarına kadar sayısız hikâyelerde Hızır motifi yer alır.

Sünni Sofi geleneğinde ise Hıdır’ın en önemli vasfı “Lâyemut”, kıyamete kadar ölümsüzlüğüdür.

Hayat tarzıyla beşeri, meleki, dünyevi ve semavidir. Dilediğinde görünmez olur, gözden kaybolur. Kısa zamanda pek uzak mesafeleri kat eder yani “Tayyı Mekan” yapar...

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Hz. Hıdır ile ilgili bir soruya cevap verir ve bu konuya önemli ve farklı bir bakış kazandırır:

“Hazret-i Hızır aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise, niçin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?” sorusuna şu cevabı verir:

“Elcevap: Hayattadır. Fakat merâtib-i hayat (Hayat mertebeleri) beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebepten, bazı ulema hayatında şüphe etmişler.

Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.

İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazen, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Tevatür derecesinde, ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder. Hattâ makamat-ı velâyette bir makam vardır ki, "makam-ı Hızır" tabir edilir. O makama gelen bir velî, Hızır'dan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat bazan o makam sahibi, yanlış olarak ayn-ı Hızır telâkki olunur.” (Mektubat, Birinci Mektup)

(Not: Diğer hayat mertebelerini merak ediyorsanız kaynağa başvurunuz.)

Başka rivayetler de var:

Çevresi mübarek kılınan Kudüs’te oturur. Müminlerin bayramı olan her Cuma günü Zemzem kuyusunun Süleyman havuzundan su içer. Hıdır her yıl Hz. İlyas ile buluşur Mekke’ye gider Hac yapar. O Arafat’ta bazı Hak dostu-salih hacılar tarafından görülür, kendisiyle kısa konuşulur ama onu tanıyan çıkmaz. Hıdır’ın ayaklarının bastığı yerde bol yeşillik, elinin değdiği yerde bereket olur.

HATAY’DA VE DÜNYADA HIDIR ZİYARETLERİ

İskenderun-Antakya karayolunun sağında, Bedirge ile Topboğazı arasında küçük bir Hıdır makamı vardır. Bakras köyünün Amik ovasına açılan ilk tepesi üzerindedir. Etrafı kireçle çırpılmış, dört köşe minyatür kubbelidir. Aynı şekilde İskenderun’dan Karaağaç istikametinde ve Arsuz’a kadar müteaddit Hıdır ziyaretleri vardır.

Esas konumuzun materyali ise Samandağ sahilindedir. Orta büyüklükte taş-kerpiç karışımı dairevi bir yapıdır. Orta Anadolu, Azerbaycan ve Afganistan’da gördüğümüz eski Türkmen yatırlarına benzer. İnanca göre Hıdır’ın dünyada görüldüğü ve konakladığı kabul edilen her yerde bir ziyaretgâhı vardır.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ve Şeria nehrinin denize döküldüğü yerde Hızır Aleyhisselama ait bir “Ziyaretgah-ı Hasu Amme” vardır. Bunlardan başka Anadolu ve Ortadoğu Hızır-Hıdır ziyaretgahlarıyla doludur.

Cebel-i Lübnan eteklerinde Hıdır ziyareti, Baku şehrinin banliyösünde “Hızır-ı Zinde Ziyaretgahı”, Edirne ve Kırklareli’nde Hızır ziyaretleri, Mudurnu’da Hıdırlık kayası, Çorumda Hızırlık ziyaretgahı, Şam-Dımışk, Sayda ve Semerkant’ta Hızır makamları, Anadolu’nun en uzun nehri Kızılırmak kollarından biri olan Hıdır suyu, Afyon ve Akşehir’de Hıdırlık tepeleri, Denizli’de Hıdırlık Sultan ziyareti, Kütahya’da Hızırlık dağı ve Hızırlık tekkesi, Giresun sahilinde Hızırlık kayalıkları...  Ve daha nice şehir girişlerinde ve tarihi olaylara damgasını vuran kalelerde “Hızır Kapıları” ve Hızır Camilerine rastlıyoruz.

Anadolu’da Yunus Emre’nin makamı yedi yerdeyse Hızır Aleyhisselam’ın yetmiş yerdedir.

Gılgamış Destanı, Hindu geleneği, İskender hikâyeleri, Kıtab-ı Mukaddes, Yahudi efsaneleri ve Eski Ahit denilen Tevrat; Hızır Aleyhisselamı konu alır. 

HIDIR GERÇEĞİ

Kütüb-ü Sitte’nin en muteberlerinden Buhari, Hızırla ilgili Hadis-i şerifler nakleder. Nihayet Kur’an-ı Kerim, veciz, sembolik ve şiirsel anlatımı içinde Hızır geniş bir yer tutar.

Harikulade üslubuyla Hızır ile Musa arasında geçen “Sabır sınavı”, Kehf suresinde 60-82 arası yirmi iki ayette açıklanır. Konuyu Fahreddin Razi Tefsir-i Kebirde destanlaştırır. Musa’nın Hızır’la yaşadığı Sabır imtihanı Antakya ve çevresinde yaşanmıştır.

Özetleyerek sunalım;

Musa Hızır’ı bulur ve ona kendisine doğru yolu-sıratı müstakimi-(Rüşt) öğretmesini ister. Hızır bu beraberliğe bir şart getirir. Hızır’ın yaptıklarına Musa hiç karışmayacak, sormayacak ve izah istemeyecektir. Anlaşır ve birlikte yola koyulurlar. Seyahatin seyri sırasında Hızır, dışardan bakıldığında sıradan insana normal görünmeyen işler yapar. Bunlar, fakir balıkçılara ait sahilde demirlemiş bir geminin delinmesiyle su alıp hafif yan yatması, sokakta oynayan bir çocuğun Hızır tarafından bir tokatla öldürülmesi ve istedikleri halde kendilerine ekmek vermeyen bir şehrin (Antakya) çıkışında harap bir duvarın tamir edilmesidir.

Musa peygamber, her üç olayda da sabredememiş, müdahale etmiş ve sorgulamış. Hızır Aleyhisselam anlaşmayı üç defa bozan yol arkadaşını, olayların açıklamasını yaptıktan sonra terk etmiştir.

Birincisi, sağlam gemilere el koyan bir zalim kral Antiyoş vardır. Kıyıda bekleyen gemi bir gurup fakir balıkçılara aittir. Hızır, hafif yaralamakla gemiyi zalim kralın gaspından kurtarmıştır. Küçük bir tamirden sonra denize açılacak gemiyi yeniden halka kazandırmıştır.

İkincisi, ebeveyni mümin olan bu çocuk ileride kâfir ve zalim olacak, ana babasını zor durumlara sokacaktır.

Üçüncüsü, yıkıntı duvarın temelinde iki yetim çocuğa ait, gömülü bir küp altın vardır. Çocuklar henüz ona sahip olabilecek ve kullanabilecek yaşta değiller. Duvar ilk yağmurda yıkılınca yetimlerin hakkı talan edilecektir. İşte kendisine Allah tarafından istikbali görebilme izni verilen Hıdır Aleyhisselam girişimlerini bilinçli olarak yapmaktadır.

Musa, Hızır’la yaptığı bu yolculuktan gerekli dersi ve öğüdü almıştır.

Biz de Musa Kelimullah gibi payımıza düşeni alıyoruz.

Allah’ın izni ile Hıdır’ın Müminlere huzur, güç ve güven veren maneviyatının çınar gölgesine koşuyoruz.

Ünümüzü, avazımızı hakikatin bilinmesi ve her zaman muhtaç olduğumuz dini ve milli birliğimiz adına yükseltiyoruz. Tüm insanlığın barış ve kardeşliği adına ve canı yürekten;

“Ya Şeyh Hıdır!”, “ Medet Ya Hıdır!”

 Kaynaklar
1-Kur’an-ı Kerim. Kehf suresi.60-80.
2-Kitabı Mukaddes, Eski Ahit. S. 27.
3-Taberi Tarihi. 1. Cilt 2. 418.
4-İbni Kesir. Cilt 10. s. 5021.
5-Fi Zilal. S. Kutup. Cilt 3. s. 561.
6-Evliya Çelebi Seyahatnamesi. s. 429
7-Desatini Nesli Cengiz Han ve Aksak Timur. Pertev Naili. s.90.
8-Rehber Ansiklopedisi. Cilt. 7 s. 250
9-Tefsir-i Kebir. Fahreddin Razi.
10-Antakya Kapılarında. sa. 27. Dr. Edip Kızıldağlı
11-Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Birinci Mektup

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum