Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Huşû içinde…

Adam hızla camiye girdi ve köşede kendi iç dünyasına dalmış olan bir yaşlı adamın omzuna dokunup, “Hişt! Camide uyuma!” dedi.

“Adam önce omzuna dokunan ele baktı, sonra göz göze geldi, daha sonra hiçbir şey demeden yeniden kendi içine döndü.

Diğeri, adamın omzunu ikinci kez dürterek sarstı ve aynı şeyleri söyledi. Yaşlı adamın tavrı yine aynı oldu.

Üçüncü kez de tekrarlanan hareketten sonra, yaşlı adam, omzunu dürtene, “Beni rahatsız etme; huşûmu bozma; yoksa şimdi, camidekilere senin Hızır olduğunu söylerim!” demiş

***

Huşû;

Dağ başındaki yalnızlıktır.

Gecenin koyu karanlığında parıldayan yıldızlar altında gece kuşlarının sesini dinlemektir.

Huşû, bazen bir bebek ağlaması, bazen bir çocuğun kıkırdamasıdır.

Huşû, odaklanmaktır.

Huşû, soyutlanmaktır.

Zihni yüklerden kurtarmaktır.

Huşû, şevktir.

Huşu ümittir.

Huşû, stresten arınmaktır.

Huşû, hakikate boyun eğmektir.

Maddi olandan vazgeçmektir.

Huşû, haddini bilmektir

Alçak gönüllü, mütevazı olmaktır.

Kusurunu bilmektir.

Huşû, kabullenme duygusunun bir meyvesidir.

Benliğinin yok olmasıyla varlığını hissetmektir.

Huşû, huzurun babası, şükrün atası, sevgi ve saygılı korkunun evladıdır.

Huşû, sarsıntı geçiren veya konmayıp pisti teğet geçen bir uçağın o şiddetli sarsıntı anında, Allah’tan başka sığınacak hiçbir şeyin olmadığını hissetme anıdır.

Ubudiyetin esas sırrıdır huşû.

Huşû, sükunettir.

Huşû, kapitalist hayat tarzından kurtuluştur.

Eşyalara, mala ve mülke; hırslara ve saldırganlığa bir vedadır.

Huşû, O’nun haşyetine boyun eğmek ve haddini bilmektir.

Huşû, “Sen benim Rabb-i rahimimsin, ben ise senin aciz bir abdinim!” demektir.

Huşû, suçlu olduğunu kabullenmek ve O’nun divanında boyun bükmek ve gidilecek başka kapı olmadığını kabullenmektir.

Huşû, kalptedir.

Huşû bakışta, huşû seste ve işitmededir.

Huşû, meletonin hormonu salgılandığında etkisinin görülebileceği rahatlama halidir.

Huşû, Allah için saygıyla rükuya eğilmek, secde için baş koymaktır.

O’na karşı korku, çekinme ve kaygı ile içten saygı duymaktır.

Kıpırdamadan kıyamda yere bakarak durmaktır.

Huşû, sesini alçaltmaktır.

Huşû, çarenin çaresizlik içinde bulunduğunu hissetmektir.

Huşû, kökleri kalpte, belirtisi bedende olan bir haldir.

Biri imama gelerek, “Ey İmam, ben namazlarımı huşû içerisinde kılamıyorum, namazda iken aklım develerimde oluyor. Siz benden daha zenginsiniz, bu kadar mal ile ibadet zevkine nasıl erişiyorsunuz, ibadetlerinizi huşû içinde nasıl yapıyorsunuz?" diye sormuş. İmam şu cevabı vermiş:

“Ben develeri kalbime bağlamam, ahıra bağlarım” demiş.

Huşû, maddi manevi hastalıkları iyileştirir.

Berkeley'deki California Üniversitesi'nden psikolog Dr Dacher Keltner şunları söyledi: “Huşû, merak ve güzelliğin daha sağlıklı sitokin seviyelerini teşvik etmesi, bu duyguları deneyimlemek için yaptığımız şeyleri önermektedir. Doğada yürüyüş, müzikte kendini kaybetme, sanatı görme gibi sağlık ve yaşam beklentisi üzerinde doğrudan etkisi vardır. " (Kaynak: www.telegraph.co.uk)

Hayranlık uyandıran bir sanatı izleme deneyimi, fiziksel beden ve zihinsel durum üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.

Wisconsin Sağlık Üniversitesi web sitesinde yer alan bir makalede, PhD psikolog Shilagh Mirgain, "Huşû bizim refahımız için pek çok önemli etkiye sahiptir." diyor ve ekliyor, "Huşû içinde yaşamak bize bir umut duygusu verir ve bu da bir tatmin duygusu sağlayabilir."

Tıpla ilgili birçok makale ayrıca, rutin olarak hayranlık uyandıran anlar yaşamaktan elde edilen fiziksel faydalara işaret eden kanıtlar sağlar.

California-Berkeley Üniversitesi'nde yakın zamanda yapılan bir araştırma, “Daha fazla hayranlık uyandıran anlar yaşayan katılımcıların, iltihabın bir göstergesi olan en düşük interlökin-6 seviyelerine sahip olduklarını” buldu.

***

Huşû, huzurun, huzur ise huşûnun kaynağıdır.

Huzur, O’na aittir. Huzuru O verir.

Huzur, huşûya hazır nazır olmaktır. Huzur her zaman Hazır ve Nazır Olanın huzurunda huşû içinde yalvarmaktır.

Huşû, huzur talebidir.

Huşû, korktuklarından emin, umduklarına nail olma talebidir.

Huşû, güven içinde yaşamak isteyen bir mü’min olarak, el-Mü’min’in dostluğuna güvenmektir.

Huşû, güvendir; O’ndan başka hiçbir kimsenin yardımını beklememektir.

Huşû, yalnız ama yalnız Allah’a güvenmektir.

Huşû, korkumuzu yönetmektir. O’ndan korkup yine O’nun kucağına sığınmaktır.

Huşû, haşyettir; bir korku ve ürperti karşımı tatlı ve mutluluğa garkedici bir boyuttur.

Huşû, hayreti, hayret haşyeti netice verir.

Huşû, insanın kendinden daha büyük bir bütünün parçası olmanın nasıl bir his uyandırdığını keşfetmektir.

Huşû güvenle bağlanmadır.

O’nun haşyetinden gelen bir ruhi titremedir huzur.

Huşû, epistemiktir; uyandırdığı şeyler hakkında bize bilgi verir.

Huşû, gizli hazineleri keşfetme niyetinin müşahhas göstergesidir.
 
Huşûnun yeri ve zamanı yoktur.  Ancak bir orman ortamında bulunmanın etkisi çok yüksektir.

Huşû konusunda sembol isimler dağlarda ormanlarda dolaştılar ve düşüncelerini imbiklerden süzerek bize emanet ettiler.

Huşû, insanın kendini aşan bir tecrübeleri kazanmanın mütevazi bir girişimidir.  Bu bağlamda huşû duygusu maneviyatla iç içedir.

Daha faza huşû için daha fazla huzur ortamına ihtiyaç vardır.

Huzuru kaybeden huşûyu da kaybeder.

Huşûnun düşmanı nefs-i emmaredir.

Huşû kaybolduğunda birden her şey düşmana dönüşüverir.

Huzur kaybolur, akıl baştan gider.

Huşûyu geri getirmenin tek yolu dua ve ubudiyettir. Kaybettiğimiz yoldan geri kazanmaktır.

Huşûnun bir düşmanı ise vesvesedir.

Diğeri evhamlarımız veya hayalattır.

Her evham Tevhide aykırıdır, her vesvese şeytanın lümmesinden kalbe atılan fitne okudur.

Huşû, Rabbin resmettiği kainattaki sanatı görüp sanatkarı anlamanın bir sonucu olarak hayranlık ve saygıdır.

Huşû, sanıldığı gibi, Fredrickson’un “Grand Canyon” güzel bir gün batımı fotoğrafı veya okyanus dalgalarının karaya vurması değil; bir sanattan daha fazlasıdır.

Tıpkı 11. Sözdeki sarayı gezen aklı başında ahalinin huşû içinde o rehberi dinlemesi gibi.

Kendini tanımış ve aklı başında ve kalbi yerinde oldukları için, o sarayın içindeki acaiplere baktıkları zaman dediler:

(Huşû içinde) “Bunda büyük bir iş var.”

Hem anladılar ki, beyhude değil, âdi bir oyuncak değil. Onun için merak ettiler.

Acaba tılsımı nedir?

“İçinde ne var” deyip düşünürken, birden o muarrif üstadın beyan ettiği nutkunu işittiler. Anladılar ki, bütün esrarın anahtarları ondadır. Ona müteveccihen gittiler ve dediler:

“Esselâmü aleyke yâ eyyühe'l-üstad! Hakkan, şöyle bir muhteşem sarayın, senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lâzımdır. Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen bize bildiriniz.”

Üstad ise, evvel zikri geçen nutukları onlara dedi. Bunlar güzelce dinlediler, iyice kabul edip tam istifade ettiler. Padişahın marziyâtı dairesinde amel ettiler.

Onların şu edepli muamele ve vaziyetleri o padişahın hoşuna geldiğinden, onları has ve yüksek ve tavsif edilmez diğer bir saraya davet etti, ihsan etti.

Hem öyle bir cevvâd-ı melike lâyık ve öyle mutî ahaliye şayeste ve öyle edepli misafirlere münasip ve öyle yüksek bir kasra şayan bir surette ikram etti.

Daimî onları saadetlendirdi.

İşte huşûnun ve huzurun tek kaynağı O’dur. Çünkü “Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulacaktır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum