Hızır, Musa'ya 'berâberimde sabretmeye aslâ güç yetiremezsin' dedi

Hızır, Musa'ya 'berâberimde sabretmeye aslâ güç yetiremezsin' dedi

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Kehf Sûresi 65-76. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

65-Derken ikisi, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu (Hızır’ı) buldular.(*)

66-Mûsâ ona: “Sana öğretilenden, hayra götüren bir ilmi (Ledün ilmini) bana öğretmen üzere sana tâbi‘ olabilir miyim?” dedi.

67-(Hızır, cevâben şöyle) dedi: “Doğrusu sen, berâberimde sabretmeye aslâ güç yetiremezsin!”

68-“Hem içyüzünü kavrayamadığın (ve zâhiren yanlış anlaşılan) bir şeye (bir peygamber olarak) nasıl sabredeceksin?” (dedi).

69-(Hızır’ın, kendi bildiği ölçülerle hareket edeceğini düşünen Mûsâ:) “İnşâallah sen beni sabırlı bulacaksın ve sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğim!” dedi.

70-(Hızır:) “O hâlde bana tâbi‘ olursan, artık (ben) sana ondan söz açıncaya kadar (yaptığım) hiçbir şey hakkında bana soru sorma!” dedi.

71-Bunun üzerine ikisi gittiler; nihâyet gemiye bindikleri zaman, (Hızır) onu (o gemiyi tehlikeli olmayacak yerinden) deldi. (Mûsâ:) “Onu, içinde bulunanları boğmak için mi deldin? Gerçekten müdhiş bir şey yaptın!” dedi.

72-(Hızır:) “Doğrusu sen, berâberimde sabretmeye aslâ güç yetiremezsin, dememiş miydim?” dedi.

73-(Mûsâ:) “Unuttuğum şeyden dolayı beni mes’ûl tutma ve bu işimde (seninle berâber olmakta) bana bir güçlük yükleme! (Beni ma‘zur gör!)” dedi.

74-Yine (berâberce) gittiler; nihâyet bir erkek çocuğa rastladıkları zaman, (Hızır) tuttu onu öldürüverdi. (Mûsâ:) “Bir cana karşılık olmaksızın ma‘sum bir cana mı kıydın? Gerçekten çok çirkin bir şey yaptın!” dedi.

75-(Hızır:) “(Ben) sana: ‘Doğrusu sen, berâberimde sabretmeye aslâ güç yetiremezsin!’ dememiş miydim?” dedi.

76-(Mûsâ:) “Eğer bundan sonra sana bir şeyden sorarsam, artık beni arkadaşlığa kabûl etme; gerçekten benim tarafımdan (ma‘zur sayılabileceğin) bir özre ulaştın” dedi.

(*)“Suâl: Hazret-i Hızır (as) hayatta mıdır? Hayatta ise niçin bazı mühim ulemâ (âlimler) hayâtını kabûl etmiyorlar? 
El-cevab: Hayattadır, fakat merâtib-i hayat (hayat mertebeleri) beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebebden bâzı ulemâ hayâtından şübhe etmişler. Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayâtımızdır ki çok kayıdlarla mukayyeddir (sınırlıdır). İkinci tabaka-i hayat: Hz. Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levâzımâtıyla (insanlık ihtiyaçlarıyla) dâimî mukayyed (bağlı) değillerdir. Bazen istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Tevâtür derecesinde (yanlış olması imkânsız olacak kadar çoklukla rivâyet edilen haberlerle) ehl-i şuhûd ve keşif olan (kalb gözleri açık olup ma‘neviyâtı görebilen) evliyânın Hz. Hızır (as) ile mâcerâları, bu tabaka-i hayâtı tenvîr (aydınlatır) ve isbât eder.” (Mektûbât, 1. Mektûb, 2)